Urla’da ilk kez düzenlenecek olan Uluslararası Urla Gastronomi Film Festivali direktörü Gülper Ergün’le tematik festival farkındalığı ve sinema ile gastronominin ortak yönlerini konuştuk.

Tematik festivallerin farkı ve farkındalığı konusunda neler söylemek istersiniz? Gastronomi ve sinema birbirine yakın ve destekleyen konular, böyle bir festival esinlenmesi nasıl oluştu?

Tematik festivaller, belirli bir konu etrafında derinleşerek izleyicilere daha özel ve zengin bir deneyim sunar. Gastronomi ve sinema, aslında birbirini tamamlayan iki sanat dalıdır; ikisi de duyulara hitap eder, hikâyeler anlatır ve kültürel bağlar kurar. Bir şef ile bir yönetmeni merkeze koyduğumuzda ise birçok ortak yönleri olduğunu görürüz. Her ikisi de en iyi anı ve duyguyu yakalamaya çalışırken bir ekibi yönetmek zorundadır ve sonunda ortaya koydukları eserle izleyiciye ulaşırlar. Üstelik her ikisi de eleştirmenlerin yorumlarına ihtiyaç duyar.

Öte yandan yemek, sadece bir lezzet değil, bir toplumun geçmişini, geleneklerini ve yaşam biçimini yansıtan güçlü bir anlatı aracıdır. Festival fikrimiz de tam olarak buradan doğdu. Sinema aracılığıyla mutfak kültürünü, sürdürülebilirliği ve sofra etrafında şekillenen insan hikâyelerini anlatma fikri bizi heyecanlandırdı. Urla’nın zengin gastronomi mirası ve üretim kültürü de bu fikri daha anlamlı hale getirdi. Sonuç olarak, yemek ve sinema bir araya geldiğinde yalnızca gözleri ve damakları değil, ruhu da besleyen ilham verici bir deneyim ortaya çıkıyor.

Urla’nın bu festivale ev sahipliği yapmasının özel bir sebebi var mı? Sonrasında başka kasaba ya da illere yayılabilir mi?

Gastronomi çok katmanlı ve birçok duyumuza hitap eden bir deneyimdir; aslında kısaca “yemeğin hikâyesi” diyebiliriz. Biz de bu hikâyeyi sinema aracılığıyla geniş kitlelere anlatmak istedik. Festivalimizin bir yanı bu hikâyeyi anlatmaya odaklanırken, diğer yanı ise bu hikâyenin geçtiği özel bir yer seçmekti. Urla, dünya çapında gastronomi destinasyonları arasında öne çıkıyor. Bunu sadece İzmir’de yaşadığımız için söylemiyoruz; Urla’daki şeflerin uluslararası başarıları ve kazandıkları ödüller zaten bunu kanıtlıyor.

Festivalimizin geleceği konusunda ise en büyük hedefimiz, Urla merkezli olarak yola çıktığımız bu festivali, zamanla bir yarımada gastronomi festivaline dönüştürmek. Urla’yı Karaburun’dan, Seferihisar’dan, Çeşme’den bağımsız düşünmek mümkün değil; bu bölgeler, İzmir’in gastronomik zenginliğini oluşturan ve birbirini besleyen önemli parçalardır. Bunun için şimdiden planlarımızı yapmaya başladık. Diğer şehirlerde de festival düzenlemek fikri harika; ancak her bölgenin özgün koşullarını değerlendirerek, o bölgeye uygun festivaller düzenlemenin daha sahici olacağına inanıyoruz. Her bölgenin kendine ait bir hikâyesi olduğunu düşünüyoruz.

Festivalin ilk yılında bizleri neler bekliyor ve uzun vadeli ana planlarınız nelerdir?

Festivalimizin ilk yılında, sektör profesyonellerinin buluştuğu, gastronomi ve sinema öğrencileriyle bu iki alana ilgi duyan herkesin bir araya geldiği bir ortam yaratmayı hedefliyoruz. Üç gün boyunca bol sohbetli, bol film ve belgesel izlemeli, tadım etkinlikleri ve “tasty cinema” deneyimleriyle dolu bir program bizleri bekliyor. Dinlenmek istediğimizde ise müzik dinletileriyle festival atmosferini daha da keyifli hale getireceğiz.

Uzun vadede hedefimiz, İzmir ve Anadolu’nun zengin gastronomi kültürünü ulusal ve uluslararası alanda daha geniş kitlelere ulaştıran güçlü bir marka yaratmak. Hem yerel hem de küresel ölçekte sürdürülebilir, ilham verici bir festival geleneği oluşturmak için çalışıyoruz.

Festivalde yarışmalı bölümler olacak mı, yoksa ilk yılın daha gösterim, tanıtım ağırlıklı olması mı amaçlandı?

Bu yıl festivalimizde yarışmalı bölümler yer almayacak. İçeriğimizi, temamızı ve festivalin diğer unsurlarını danışmanlar kurulumuza danışarak, onların rehberliğinde şekillendiriyoruz. Bu nedenle, danışmanlar kurulumuzun tavsiyesi doğrultusunda yarışma düzenlememeye karar verdik. İlk yıl olması dolayısıyla festivalimizi daha çok gösterim ve tanıtım ağırlıklı olarak kurguladık.

Ancak yarışma yapmıyor olsak da, “Açık Perde” etkinliğimizle katılımcılara farklı bir deneyim sunmayı amaçlıyoruz. Bu etkinlik, odağında gastronomi olan uzun ve kısa filmler ile belgeselleri izleyicilerle buluşturmayı hedefliyor. Bu kapsamda bir çağrı yaptık ve “Açık Perde”ye başvurmak isteyen yapımcıların elindeki filmleri bize göndermelerini istedik. Çok güzel ve ilham verici yapımlar bizimle paylaşıldı ve bunları festivalimizde göstermek için sabırsızlanıyoruz.

Masterclass ve atölye programlarından bahseder misiniz? Yemek kültürü üzerine yoğunlaşmış ve filmlerini sofralarla donatan yönetmenleri bu festivalde görecek miyiz?

Masterclass ve atölyelerle ilgili olarak şunu söylemek isterim: İzmir’deki üniversitelerin sinema bölümleri oldukça güçlü, ancak burada okuyan öğrencilerin, İstanbul’daki öğrenciler kadar sektörle yakın olma şansı bulamadığını düşünüyoruz. İstanbul’da, mesela İstiklal Caddesi’nde yürürken, sektörün önde gelen isimlerinden biriyle karşılaşma şansınız olabiliyor. Ancak İzmir’de bu tür fırsatlar daha sınırlı. Biz de bu farkı göz önünde bulundurarak, festivalimizde yıllık olarak sinema sektörünün önemli isimleriyle öğrencileri bir araya getirmeyi hedefliyoruz. Böylece, öğrenciler bu duayen isimlerin kişisel hikayelerini dinleyip, onlardan ilham alarak kendi yollarına rehberlik edebilecekler. Aynı yaklaşım gastronomi bölümü için de geçerli.

Masterclass ve atölyelerimiz, sektörün önemli isimlerinin yanı sıra, sinema ve gastronomiye ilgi duyan öğrencilere ve amatörlere de hitap edecek. Ayrıca, festivalimizde yemek kültürü üzerine yoğunlaşmış ve sofralarla donatılmış filmlerini sunan birçok yönetmenimiz olacak. Akademik anlamda da oldukça zengin bir isim listemiz var ve bu da festivalimizi daha ilham verici hale getirecek.

Ziyaretçilerin sinema kadar yemek kültürlerini de tatması ve paylaşması mümkün olacak mı?

Evet, festivalimiz boyunca tadım etkinliklerimiz ve “tasty sinema” etkinliklerimiz ile ziyaretçilerimize sadece sinematik bir deneyim değil, aynı zamanda yemek kültürümüzü tatma fırsatı da sunmayı amaçlıyoruz. Bu etkinliklerle, misafirlerimiz hem görsel hem de lezzet açısından unutulmaz anlar yaşayacaklar.

Sinema ve gastronomi öğrencilerinin de katılımı olacak mı festivale?

Yukarıda belirttiğim gibi, öğrencileri festivalimizde özel bir yere koyuyoruz ve özellikle onların faydalanabileceği etkinlikler planlıyoruz. Festival hazırlık sürecinde, İzmir’deki tüm üniversitelerin gastronomi ve sinema bölümleriyle görüştük, onlara festivalimizi tanıttık ve katılım sağlamalarını rica ettik. Bu vesileyle bir kez daha bütün öğrenci arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum: “Sizleri festivalimize bekliyoruz. Ayrıca bizden talep ettiğiniz herhangi bir şey varsa, elimizden geldiğince karşılamayı çok isteriz.”

Bizi heyecanlandıran bir konu oldu bu festival. Son olarak neler söylersiniz?

Öncelikle festivalimize gösterdiğiniz ilgi ve alaka için çok teşekkür ederiz. Sizin kadar biz de heyecanlıyız! Bizi dolu dolu bir üç gün bekliyor; tadımlar yapacak, söyleşiler dinleyecek, filmler izleyecek ve müzik dinleyeceğiz. Herkesi aramızda görmekten büyük mutluluk duyarız. Uzun vadede ise amacımız, İzmir’e ve Türkiye’ye kalıcı bir marka kazandırmak ve yıllarca sürecek bir festivalin ilk adımını atmak. Umarım her şey istediğimiz gibi olur. Tekrar teşekkürler!

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.