Her hatırladığımda güzel şeyler hissettiren, küçük Barış’ın peltek peltek İnci demesini unutamadığım o muhteşem ve naif film Uçurtmayı Vurmasınlar. Tunç Başaran’ın Feride Çiçekoğlu’nun öyküsünden senaryolaştırıp çektiği, Nur Sürer, Ozan Bilen, Füsun Demirel ve daha birçok değerli oyuncunun yer aldığı, Yeşilçam’ın en değerli ve dokunaklı filmlerinden Uçurtmayı Vurmasınlar, restore edilmiş haliyle (4K) MUBİ’de…
Ben bu ekiple Ataşehir Belediyesi’nin düzenlediği bir etkinlikte bir araya gelmiştim. Sanırım 2017 ya da 2018 idi. Uçurtmayı Vurmasınlar gösteriminden sonra Tunç Başaran, Nur Sürer ve Ozan Bilen’le güzel bir söyleşi gerçekleştirdim, hatta Tunç Başaran benim söyleşi kısmını iyi kotardığımı söylemişti gülerek. Bugün filmi bir kez daha izledim MUBİ’de, gözlerim dolarak, Barış’ın dört duvar arasında İnci’nin ilgisine sığınarak büyüdüğü, annesi hastaneye gittiği için çıktığı sokağa burası dışarısı mı diye sorduğu, ismini koyan babasının artık kendilerini ziyarete neden gelmediğini sorguladığı… Büyük gözleri gibi büyük düşüncelerle. Barış’ın mahpushane damındaki kadınlara bakışını sorgulayan film, siyasi ve adi suçluların bir arada kaldığı hapishaneye de hayat gibi bakıyor. İnci ve arkadaşlarının daha mantıklı ve çözümcül yaklaştığı olaylara adi suçlular daha duygusal ve kavgacı yaklaşıyor. Barış da bunun farkında olduğu için cezası bitip gidecek olan İnci’ye sığınıyor, bavuluna onu da koyup dışarı çıkarmasını istiyor.
İncinin ona avuntu olarak sunacağı şey ise belki de bir gün uçurtma olup döneceğidir. Zira dört tarafı duvarlarla çevrili küçük mahpushane avlusuna bir tek kuşlar girebilir, bir de yukarıda özgürce havalanan bir uçurtmanın çırpınışları. İncinin çıktıktan sonra hapishanenin karşısındaki kaleye gelip, Barış’ı ve içeride yaşadıklarını hatırladığı sahnelerden oluşan film çekildiği dönemde hikayesiyle olduğu kadar siyasi bakış açısıyla da dikkatleri çeker ve tabii muhteşem oyunculuklarıyla! Nur Sürer 26. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanır.
Feride Çiçekoğlu’nun 12 Eylül darbesi sonrasında kaldığı cezaevindeki gözlemlerinden yola çıkarak yazdığı senaryo kadın ve çocuk dünyasına getirdiği hüzünlü, keyifli ve gerçekçi bakış açısıyla tam bir yaşanmışlık algısı sunuyor. Tabii Barış’ın ince ince dokunmuş hikayesi, çocuk psikolojisinin derinliğine inmiş bakış açısıyla örülmüş gibidir, kendinden büyük gibi görünen sözleri aslında sadelik ve netlik içerir, Barış’ın neden orada olduğunun bilincinde olduğu kadar nettir cümleleri!
Filmi izlerken minnak Barış’a yani Ozan Bilen’e bir kez daha hayran oldum. (Ozan’ın gözlerindeki anlam değişmemiş) İnanılmaz bir çocuk karakter yaratıyor, mimikleriyle her şeyi anladığının altını çiziyor, gözlerini kapadığı bir sahne var ki, kesinlikle o an yönetmenin istediği bir şeyi değil, kendi tepkisini vermiş mesela. Sünnet töreninde herkesin elini öperken onun elini öpmeyişi ve bunu ifade edişi, Gülsüm ananın torunlarının içeri alınmaması ve kendisinin içeride olmasıyla ilgili giriştiği karşılaştırma 4.5 yaşındaki Barış’ın bedeni ve aklıyla öyle güzel uyuşuyor ki, Barış’ı sarıp sarmalamak için İnci’nin yerinde olmak istiyorsunuz adeta! Öylesine özel bir çocuk! Ve tabii altına işediği bir sahnede suçu külotunda bir desen olan Mickey’e atması ve herkesin ağzındaki ‘iftira’ lafını gerekli yerlerde akıllıca kullanması…
Güzel bir kadın dayanışması örneği sunan Uçurtmayı Vurmasınlar, hepimizi yakalamayı başarıyor, elimizden kaçıp giden uçurtmalarının gökyüzünde özgürce uçtuğunu hayal ettiğimiz anların anısına sarılıyoruz, bir de Barış’ın İnci diyen çocuk sesine!