22-28 Kasım tarihleri arasında izleyiciyle buluşacak olan 14. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin yarışma filmleri ve jürileri, beş farklı bölümde gösterilecek filmleri, Akademik Program ve VisionIST etkinlikleri Metrohan’da düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı. “Herkes İçin Adalet” ilkesiyle yola çıkan festivalin başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, direktörü Prof. Dr. Bengi Semerci, program direktörü Alin Taşçıyan ve kısa metraj film koordinatörü Nil Kural’ın açıkladığı programı, bu yıl da sadece film gösterimleriyle kalmıyor, VisionIST kapsamında gündemin önemli meselelerine dair uzmanların katıldığı ufuk açıcı paneller düzenliyor, bir yandan da sinemacılarla buluşma olanağı sunuyor. Akademik Program ise “Adil Yargılanma Hakkı” temasını dünyadan ve Türkiye’den hukukçuların katılımıyla derinlemesine irdeliyor.
Bu yıl festivalde Altın Terazi Uluslararası Uzun ve Kısa Metraj Yarışma Filmleri ile beraber beş farklı bölümde toplam 60 yapım izleyiciyle buluşacak. Adalet Terazisi bölümünde yer alan yedi film; göçmenliği, eşitsiz gelir dağılımının yarattığı zorlu yaşam koşullarını, kadınların üzerindeki baskıları, bitip tükenmeyen mücadelelerini, savaşın altüst ettiği hayatları ve adalet arayışlarını farklı coğrafyalardan çok tanıdık hikâyelerle anlatıyor. 4. Kuvvet Direniyor adlı seçkide farklı coğrafyalarda ve dönemlerde, farklı eğilimlerden medya mensuplarının deneyimlerini, bakış açılarını ve iktidar sahiplerinden gördükleri baskıyı ele alan, doğru haber alma ve yayma hakkının önemini vurgulayan iki belgesel ve gerçek olaylara dayanan dört kurmaca yer alıyor. Festival, Yapa Zekâ’nın mahkemelerden ölüm sonrasına dek sınırları, riskleri ve olanaklarını tartışmaya açan iki filmi Yapay Zekânın Yeni Marifetleri bölümünde bir araya getirirken, sinemanın unutulmaz başyapıtlarından oluşan, geçmişten bugüne adaletsizlikleri örnekleyen bir seçkiyi Klasikler bölümünde izleyiciyle buluşturuyor. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali, Filistinli sinemacı ve sanatçıların seslerini duyurdukları Sıfır Noktasından – Gazze’nin Anlatılmamış Öyküleri / From Ground Zero projesinde yer alan 22 kısa metraj filmi göstererek de bir kez daha “Herkes İçin Adalet” diyor.
Festivalde uzun metrajlı film gösterimleri Kadıköy Sineması ve CineWAM Nişantaşı City’s’de gerçekleşecek. Kısa film programı ve VisionIst etkinlikleri İBB Beyoğlu Sineması’nda yapılacak. Festival herkes için sinema, herkes için festival diyerek tüm sinemaseverlerin erişebileceği bir fiyat politikası belirledi. Öğrenci biletleri 20 TL, tam biletler 75 TL‘den Biletinial üzerinden Kasım ayının ilk haftasında satışa sunulacak.
Açılış 21 Kasım’da CRR’de
- Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin 21 Kasım akşamı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşecek açılış töreninde onur ve katkı ödülleri sahiplerine takdim edilecek. Festivalde bu yıl, Sinema Onur Ödülü, Bir Yudum Sevgi filmiyle adım attığı, 40 yılı aşan kariyerinde üretmeye ve hayranlık uyandırmaya devam eden oyuncu Füsun Demirel’e; Sinemaya Katkı Ödülü, Üç Arkadaş ve Selvi Boylum Al Yazmalım dahil birçok klasiğin görüntü yönetmeni olan Çetin Tunca’ya ve Akademik Onur Ödülü ömrünü hukuka adadıktan sonra Yargıtay Birinci Başkanlığı’ndan emekli olan Prof. Dr. Sami Selçuk’a verilecek.
Tören sonrasında Orson Welles’in aradan yıllar geçse de önemini ve etkisini kaybetmeyen başyapıtı Dava / The Trial yazılışından 100, filme uyarlanmasından 62 yıl sonra, restore edilen kopyasıyla bir kez daha beyazperdede olacak. Welles’in, Franz Kafka’nın 1924 tarihli aynı adlı romanından 1963 yılında uyarladığı filmde, baskıcı devlet mekanizması önünde bireyin adalet arayışını vurguluyor.
- Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin bu yılki afişi de Dava filminden seçilen bir kare ile tasarlandı. Grafik tasarımı Sude Yeşim’e ait afişte kullanılan kare, filmin kilit bölümlerinden kanun arayan bir adamın, engeller karşısında yıllarca süren bekleyişini konu alan Kafka’nın daha önce yayınlanmış Kanun Önünde öyküsünden esinlenerek seçildi. Bu öyküye referansla filmde kullanılan kapı imgesi festival afişine ilhamını verdi.
Altın Terazi Yarışma Jürileri Açıklandı
Festivalin Uluslararası Altın Terazi Uzun Metraj Film Yarışması’nda yarışacak 10 film usta isimlerden oluşan bir jüri tarafından değerlendirilecek. Jüri başkanlığını Taormina, Venedik ve Tribeca gibi pek çok festivalde direktörlük ve program danışmanlığı yapan, film endüstrisinin önde gelen yayınlarında çalıştıktan sonra The Film Verdict’i kuran, editörlüğünü ve baş eleştirmenliğini üstlenen Amerikalı yazar Deborah Young yapacak. Filmleri Montreal, Goa, Londra, Hamburg, Saraybosna gibi pek çok önemli festivale seçilen, Son Hasat adlı filmi bu yıl Toronto Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan senarist ve yönetmen Cemil Ağacıkoğlu; 2024’te Tribeca Film Festivali’nde Büyük Ödülü kazanan Bisiklet Satrancı adlı filmi 4.Kuvvet Direniyor bölümünde gösterilecek olan Kazak yönetmen, senarist ve yapımcı Assel Aushakimova; prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapan ilk uzun metrajlı filmi Kar ve Ayı ile 15’ten fazla uluslararası ödüle layık görülen Avrupa Film Akademisi üyesi, yönetmen, senarist ve yapımcı Selcen Ergun; ilk filmi Başkasının Evi / House of Others ile Karlovy Vary Film Festivali’nde Batının Doğusu bölümü Büyük Ödül’ünü kazanan ve Adalet Terazisi bölümünde yer alan yeni filmi Antika Gürcistan’ın Oscar adayı olarak gösterilen yönetmen, senarist ve yapımcı Rusudan Glurjidze’den oluşan jüri 7500 Euro değerindeki Altın Terazi Uzun Metraj Film Ödülü’nün sahibini belirleyecek.
Sinema Yazarları Derneği – SİYAD jürisi Viktor Apalaçi, Ekrem Buğra Büte ve Pınar Tınaz’dan oluşuyor. Öğrenci jürisine Gökçen Çavdar, Bilge İris, Melisa Kenanoğlu, Sude Özçalı ve Taha Kıvanç Umurbek seçildi.
Uluslararası Altın Terazi Kısa Metraj Film Yarışması’nda yarışacak filmleri son kısa filmi Ablam Antalya Altın Portakal Film Festivali, SİYAD Ödülleri ve Akbank Kısa Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’ne layık görülen, ilk uzun metrajlı filmi Gölgeler Çekildiğinde için çalışmalarını sürdüren sinema yazarı, senarist, yönetmen Burcu Aykar; uluslararası alanda başarı kazanan pek çok uzun metraj filmde görev alan, Hammurabi, Metro Gaza ve Japon Balığı adlı üç kısa filmi bulunan, Filistinli yapım tasarımcısı, yönetmen ve yapımcı Ala’ Abu Ghoush ile Screen International, The Times gibi yayınlarda eleştiriler yazan, İngiliz haber sitesi Eye For Film’in kurucu ortağı, yazı işleri müdürü ve film eleştirmeni Amber Wilkinson’dan oluşan jüri değerlendirecek. Altın Terazi Kısa Metraj Film Ödülü’nü kazanan filme 1000 Euro verilecek.
Altın Terazi Uzun Metraj Yarışma Filmleri
Altın Terazi için yarışacak olan on filmden altısı Türkiye prömiyerini yaparken tamamı İstanbul’da ilk kez izleyiciyle buluşacak.
Elina Psykou imzasını taşıyan Selanik, Prizren ve Kopenhag film festivallerinde ödüller kazanan hibrit belgesel Boşluktaki Bedenler / Stray Bodies, AB üyesi devletlerin kürtaj, tüp bebek ve ötanazi yasalarındaki tutarsızlıklar nedeniyle bir ülkeden diğerine giden kadınları takip ediyor. Yönetmenin önceki filmleri gibi Yunanistan’ın Tuhaf Dalga akımından izler taşıyan Boşluktaki Bedenler etik yaklaşımının sağlamlığının yanı sıra, disiplinler arası öğeler barındıran, özgün bir anlatı.
Mehmet Ali Konar imzalı Ceviz Yaprakları Sarardığında Türkiye’nin yasaklar, kayıplar ve başka dertlerle yaralı Kürt coğrafyasında geçiyor. Film, ölümcül bir hastalıktan mustarip baba Ciwan’ın ergenlik çağındaki oğlu Feyzi’ye bildiği her şeyi öğretmeye çalışırken politik gerilimin ortasında, iki taraf arasında sıkışmasını konu alıyor. USCFF dünya prömiyerini Göteborg FF’nde yapan bu filmin Türkiye prömiyerini sunuyor.
Berlinale Panorama’daki dünya prömiyerinin ardından Selanik Belgesel Festivali’nde Altın İskender ve FIPRESCI ödülleri kazanan, pek çok önemli festivale seçilen Çalınan Gezegenim / My Stolen Planet kahkaha ve gözyaşlarıyla dolu, yaratıcı bir belgesel. Yönetmen Ferahnaz Şerifi’nin doğduğu yıl yapılan İslam devriminin getirdiği hicap zorunluluğuna karşı çıkan kadınların miting görüntüleriyle başlıyor, 2022’de Mehsa Jina Emini’nin katledilmesinin doruğa çıkardığı aynı amaçlı protestolarla sona eriyor. Yönetmen Şerifi, kişisel arşivinden görüntülerle seküler bir ülkenin unutturulmaya çalışılan imgelerini günümüzün baskılarıyla karşılaştırıyor.
Türker Süer’in yönettiği Gecenin Kıyısı, orduya kayıtsız şartsız sadakatini asker babası aleyhine tanıklık ederek kanıtlamış genç subay Sinan’ın, ne suç işlediğini bilmediği, kendisi gibi subay olan ağabeyi Kenan’ı ifade vermek üzere Malatya’ya doğru çıktıkları 15 Temmuz 2016 darbe girişimine denk gelen yolculukları sırasında geçiyor. Venedik Yönetmenlerin Günleri, Toronto, Valladolid ve Selanik film festivallerine seçilen Gecenin Kıyısı, anti-militarist yaklaşımı ve Ahmet Rıfat Şungar ile Berk Hakman’ın performanslarıyla öne çıkıyor.
Jonathan Millet’nin ilk uzun metraj filmi Hayaletler / Ghost Trail Suriye’deki savaşa yol açan baskı rejiminin mağdurlarından birinin adaleti sağlama çabasına odaklanıyor. Annesi Beyrut’ta bir sığınmacı kampında oğlunun Berlin’de öğrenci olmasıyla avunurken, Hamid, sesini tanıdığı, ama yüzünü görmediği işkencecinin peşine düşüyor. Cannes Film Festivali Altın Kamera adayı olan ve Eleştirmenlerin Haftası’nın açılışını yapan bu tüyler ürpertici ve dokunaklı politik gerilim gerçek olaylara dayanıyor.
Nada Riyadh ve Ayman El Amir‘in yönettiği Hayallerin Eşiği / The Brink Of Dreams, Mısır’ın güneyinde, muhafazakâr bir Koptik kasabasında geçen bir büyüme öyküsünü anlatıyor. Bu umut saçan belgesel, bir grup genç kadının ataerkil düzen içinde kendilerini özgürce ifade etmek için sokak tiyatrosu yapmasını konu alıyor. Hayallerini gerçekleştirmekle toplumun beklentileri arasında kalan kadınların hikâyesi, dünya prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali’nde En İyi Belgesel’e verilen Altın Göz’ü kazandı. Film Türkiye’de ilk kez festival kapsamında gösterilecek.
Lotfi Achour’un Locarno Film Festivali Bugünün Sinemacıları bölümünde dünya prömiyerini yapan ve Vancouver FF’de İzleyici Ödülü kazanan Kırmızı Çocuklar / Red Path, terörizm ve terörizmle yetersiz mücadelenin sonuçlarına odaklanan çok katmanlı bir film. Türkiye’de festival kapsaında prömiyerini yapacak Kırmızı Çocuklar, kuzeni Nizar, yasaklı bölgelerine girdiği için Tunus’un dağlarında cihatçılar tarafından gözü önünde öldürülen çocuk yaştaki Achraf’ın gözünden yaşananları anlatıyor.
Sandhya Suri imzalı Santosh ile “İnsanları doğuştan cinsiyetlerine ve kastlarına göre ayrımcılığa uğratan bir sistem içinde adalet nasıl sağlanır?” sorusuna cevap arıyor. Ölen kocasının yerine polis memuru olarak işe giren Santosh ile meslekte katılaşmış Müfettiş Sharma bir yandan yozlaşma ve mizojiniyle mücadele ediyor bir yandan da Hindistan’ın kuzeyinde, kast sisteminin en altında yer aldıkları için sürekli istismar edilen Dalit toplumundan bir kız çocuğunun öldürülmesi olayını araştırıyor. Cannes FF Belirli Bir Bakış bölümündeki prömiyerinin ardından onlarca dünya festivalinin resmi seçkisine davet edilen Santosh, siyasi ve entelektüel açıdan sağlam bir polisiye olarak İngiltere’nin Oscar adayı ilan edildi ve Türkiye’de ilk kez festivalde izleyiciyle buluşacak.
Pingyao FF’de En İyi Yönetmen Roberto Rossellini Ödülü kazanan Boris Lojkine imzalı Süleyman’ın Hikâyesi / The Story of Souleyman iltica talebi kabul edilene dek geçimini sağlayabilmek için Paris sokaklarında pedal çevirerek yemek taşıyan Gineli kurye Süleyman ile göçmenliğe çarpıcı bir bakış sunuyor. Kendisi de göçmen olan Abou Sangare, müthiş bir performansla hayat verdiği Süleyman karakteri ile Cannes Film Festivali Belirli Bir Bakış bölümünde En İyi Erkek Oyuncu ödülü kazandı, film ise Jüri Ödülü’ne değer görüldü.
Santiago Lozano Álvarez‘in Berlin Film Festivali Panorama bölümünde prömiyerini yapan, Guadalajara FF’nde En İyi Senaryo ve Görüntü ödüllerini kazanan filmi Üç Siyah Işık Gördüm / I Saw Three Black Lights katı bir gerçekliğin içinde metafizik bir dünya tasvir ediyor ve merkeze öldürülen oğlunun cesedini aramak için ormana yaptığı yolculukla hayatını riske atan bir babayı koyuyor. Festivalde Türkiye prömiyerini yapacak film, Kolombiya’da insanların her gün karşı karşıya kaldıkları tehdit ve şiddeti gözler önüne sererken; ülkede halen devam eden krizde, halkın katlanmak zorunda kaldığı korku ve yıkımı tüyler ürpertici ve amansız bir bakışla aktarıyor.
Altın Terazi Kısa Metraj Yarışma Filmleri
Altın Terazi Kısa Metraj Film Yarışması’nda bu yıl ayrımcılığa bağlı adaletsizlik temasının öne çıktığı 10 film yer alıyor. Yarışma filmlerinden yedisi Türkiye’de ilk kez festivalde izleyiciyle buluşacak. 2024 Cannes Film Festivali’nin kısa film yarışmasında gösterilen André Hayato Saito imzalı Amarela Brezilya’da yaşayan 14 yaşındaki Erika’yı merkeze alıyor. Japon kökenli bir etnik azınlığın mensubu olması ülkesinin futbol heyecanına katılmasına engel oluşturan Erika bir yandan da geleneksel baba evinde kadın olması nedeniyle cinsiyetçiliğin getirdiği ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyor.
Yakup Tekintangaç’ın yönettiği ve dünya prömiyerini prestijli Oberhausen Film Festivali’nde yapan kurmaca kısa film Morî, okula yeni atanan öğretmeni babası zanneden küçük Morî’nin hikâyesi. Film, babasız küçük bir kızdan yola çıkıyor ve ana dilde eğitim hakkı ve bunun etrafındaki eşitsizliğe uzanıyor. Cansu Baydar’ın dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nin Orizzonti bölümünde yapan ve Antalya’dan En İyi Kısa Film Ödülü alan filmi Neredeyse Kesinlikle Yanlış ise İstanbul’da küçük kardeşiyle yaşayan Suriyeli Hanna’nın uğradığı gündelik ırkçılığı gösterirken güçlü bir kadın portresi sunuyor. İran’da kadın ve engelli olduğu için büyük zorluklar yaşayan Zahra Ehsani’nin anlatımından yola çıkan belgesel animasyon Saklanacak Bir Şey Yok / Nothing To Hide, Masoud Bahmani’nin imzasını taşıyor ve sosyal olarak dışlanmanın mekaniklerini incelikle ele alıyor.
Kadınların yaşadıkları kitlesel adaletsizliğe dair diğer bir belgesel ise Itxaso Díaz’ın yönettiği Tutsak Kadınlar / Captive Women. Kürtaj karşıtı en sert yasalardan birine sahip El Salvador’da geçen belgesel, kürtaj olduğu gerekçesiyle 30 yıl hapse mahkûm edilen Cristina Quintanilla’nın yaşadığı korkunç süreci konu alıyor. Kadınların uğradığı ayrımcılıkla ilgili diğer bir film ise Tanmay Chowdhary’in Leela’sı. Film, küçük bir köyde kaybolan bir kadın ve iki arkadaşının onun kaderiyle ilgili sohbeti üzerinden Hindistan’daki kadınlar üzerine bir resim çiziyor.
Elnaz Ghaderpour ve Reza Gamini’nin yönettikleri İran yapımı İbrahim / Abraham, bağnaz bir köyde işlenen bir suçtan yola çıkıyor ve baskı altında bir toplumda hukuk sisteminin işleyişini sorguluyor. Atakan Yılmaz’ın yönettiği Merhaba Anne, Benim, Lou Lou ise İstanbul’da drag queen performansları yapan Hakkı’nın hem bir yas sürecinden geçmesini hem de cinsel yönelimini bilmeyen ailesiyle baş etmesini konu alıyor.
Savaşların ve toplumsal çatışmaların yarattığı etki, yarışmadaki iki kısa belgeselin ortak noktası. Nikola Ilić imzalı Çıkışlar Tımarhaneden / Exit Through the Cuckoo’s Nest, yönetmenin kendi öyküsünü anlatıyor ve Yugoslavya İç Savaşı sırasında geçiyor. Asker olmak istemeyen bir askeri konu alan film, dünya prömiyerini Visions du Réel Film Festivali’nde yapmış bir yaratıcı belgesel. Francisco Rodriguez Teare’nin yönettiği Ekimde Gün Ortası / October Noon ise 2019’da Şili’de yaşanan hükümet karşıtı protestolar hakkında ve protestolardaki polis şiddetinden hayal kırıklığına, sinemadan umuda uzanan bir kısa belgesel.
Uluslararası Akademik Program
Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin çok yönlü yapısının önemli etkinliği Uluslararası Akademik Program 22-29 Kasım tarihleri arasında arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi Santral İstanbul Kampüsü’nde ücretsiz olarak düzenlenecek. Uluslararası Akademik Program, 22 Kasım’da Prof. Dr. Adem Sözüer, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerem Cem Sanlı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Ege Yazgan’ın açılış konuşmaları ile başlayacak. Festivalin Akademik Onur Ödülü sahibi Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk’un açılış konferansıyla devam edecek Akademik Program’ın herkes için adaletin sağlanması bakımından büyük önem taşıyan “Adil Yargılanma Hakkı” teması farklı alan ve disiplinlerden uzmanların katılacağı 20 farklı oturumda 8 gün boyunca tartışılacak. Uluslararası Akademik Program 30 Kasım’da düzenlenecek Öğrenci Kulüpleri Film Analiz Forumları ile sona erecek. Uluslararası Akademik Program için detaylı bilgiye buradan ulaşılabilir.
VisionIst Panel ve Söyleşileri Herkese Açık ve Ücretsiz!
USCFF bu yıl bir yenilik yaptı ve VisionIST bölümünü dünya ve ülke gündemini yakından ilgilendiren filmlerden yola çıkan başlıklar altında sinemacılar, hukukçular ve farklı alanlardan uzmanların izleyicilerle buluştuğu bir özgür ve eleştirel düşünme, bilgi edinme, diyalog kurma ve yapıcı tartışma platformuna dönüştürdü. İzleyicilerin birçok alanda farklı bakış açıları kazanmalarını hedefleyen etkinlikler 23-25 Kasım tarihleri arasında Beyoğlu Sineması’nda ücretsiz olarak izlenebilecek.
Sinemada Kadın Özgürleşmesi başlıklı panel, festivalde gösterilen Boşluktaki Bedenler, Hayallerin Eşiği, Çalınan Gezegenim, Kara Kutu Günlükleri ve Memeli filmlerinden ilham alınarak düzenlenecek. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi, film eleştirmeni, yazar Umut Tümay Arslan’ın moderatörlüğünde psikiyatr, yazar, psikoterapist Arzu Erkan, feminist, aktivist ve avukat Hülya Gülbahar ile senarist, yönetmen, kurgucu, görüntü yönetmeni Senem Tüzen 23 Kasım’da saat 15.00’da tüm katılımcılara açık olarak bir araya gelecek.
24 Kasım’da ise VisionIST kapsamında usta isimlerin konuşmacı olacağı iki özel etkinlik gerçekleşecek. Alin Taşçıyan moderatörlüğünde festivalin jüri üyesi yönetmen, senarist Cemil Ağacıkoğlu ile saat 13.00’da Beyoğlu Sineması’nda bir ustalık sınıfı gerçekleşecek. Cemil Ağacıkoğlu Sinema Serüvenini Anlatıyor başlıklı ustalık sınıfının ardından saat 15.00’da Görüntü Yönetmenleri Derneği Başkan Yardımcısı Meryem Yavuz, festivalin Sinemaya Katkı Ödülü Sahibi Çetin Tunca’nın izleyiciyle buluşacağı söyleşiyi modere edecek ve onun sinemasına dair bir sunum yapacak.
25 Kasım’da festivalin 4. Kuvvet Direniyor ve Yapay Zekâ’nın Yeni Marifetleri bölümlerine paralel iki panel düzenlenecek. Festivalde gösterilen Yapay Adalet filminin açtığı tartışmaya boyut kazandırılacak Yapay Adalet: Nesnellik mi, Çelişki mi? başlıklı panel saat 13.00’da düzenlenecek. Bilişim uzmanı, mühendis, iş insanı ve yazar Füsun Sarp Nebil moderatörlüğündeki panelin konuşmacıları Yapay Zekâ ve ceza hukuku alanında çalışma yürüten kriminolog, akademisyen Dr. Buket Abanoz Öztürk ve İTÜ Yapay Zekâ ve Veri Bilimi ve Uygulamaları Araştırma Merkezi yönetim kurulu üyesi Prof. Altan Çakır olacak.
Medya, sinema ve hukuk ilişkisini özgürlük kavramı çerçevesinde irdeleyen 4. Kuvvet Direniyor başlıklı panel ise 25 Kasım’da saat 15.00’da gerçekleşecek. Panele gazeteci – yazar ve senarist Zehra Çelenk moderatörlüğünde avukat-gazeteci Fikret İlkiz, Basın Konseyi Başkanı, gazeteci Pınar Türenç ve belgesel yönetmeni Mustafa Ünlü konuşmacı olarak katılacak.
VisionIST’in izleyiciye kapalı tek etkinliği ise 23 Kasım’da gerçekleşecek. Prof. Dr. Adem Sözüer’in moderatörlüğünde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğretim üyesi Volkan Aslan ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi Ulaş Karan’ın konuşmacı olacağı Yasalarda ve Uygulamada “Sansür”: Film Sektörünün Hakları başlıklı oturum sektör temsilcileri ve hukukçuların katılımıyla düzenlenecek.
Sıfır Noktasından – Gazze’nin Anlatılmamış Öyküleri
Filistinli yönetmen Rashid Masharawi’nin Gazze’deki filmler ve film yapımcıları için kurduğu Masharawi Fonu‘nun projesi olan Sıfır Noktasından – Gazze’nin Anlatılmamış Öyküleri, süreleri üç ila altı dakika arasında değişen farklı türlerde 22 kısa filmden oluşuyor. Gazze halkının sesini duyurmak ve çoğu zaman duyulmayan deneyimlerini belgelemek için tasarlanan projedeki filmlerin yönetmenleri acımasız bombardımanlar, kayıplar ve yokluk içinde hapsedilmelerine dair tanıklıklarıyla, izleyicileri onurlu bir şekilde hayatta kalmak için verdikleri günlük mücadelelerine ortak ediyorlar.
Kuzey Gazze’den görsel sanatçı Neda’a Abu Hasna, yıkılmış stüdyosuna geri dönerek sanat eserlerinden geriye kalanları arıyor; Bashar Al Balbisi dans grubundaki arkadaşlarını arayan bir dansçı kızın peşinden gidiyor; Mahdi Karirah on yıl önceki patlamada hafızasını kaybeden bir babanın yakın zamandaki patlamada hafızasını geri kazanma hikâyesini anlatıyor; Aws Al-Banna yıkılmış mahallesine geri dönerek gelecek hayalleri kurduğu sevgilisinin enkazında geziyor; Hana Eleiwa ölüm, kayıp ve yıkımların arasında bir anlık sevinç arıyor; stand-up komedyeni Nidal Damo en sevdiği mekânda gösteri yapmaya hazırlanırken, izleyiciyi yakın zamanda gerçekleşen bir katliamın ardından yaşananlara tanık ediyor.
Etimad Washah, çok sevdiği sahibini patlamada kaybeden bir eşeğin sahibini geride bırakamayışını; Alaa Damo, güvenli olduğu söylenen bölgelerden enkaz altında kalışının hikayesini; Reema Mahmoud savaşın enkazı altında benliğini kaybetmemeye çalışan bir kadını; Muhammad Alshareef, bir adamın ekipman sıkıntılarına rağmen kardeşini enkazdan kurtarma çabasını; Khamis Masharawi, birçoğu yeni yetim kalmış çocuklara sanat terapisi sağlayan bir animasyon atölyesine giriyor ve sürekli yaşadıkları terörle hesaplaşmalarını; Islam Al Zeriei uçak ve top sesleriyle mücadele etmek için kulaklıkla yaşayan ve dans ile yıkıma direnen bir kadının hikâyesini anlatıyor.
Karim Satoum bir gece önce yaşadıklarından aklında kalanları, Mustafa Al-Nabih bir kadın romancının çevresindeki medeniyetin çöküşüyle yerinden edilmesini; Wissam Moussa en yakın arkadaşının ailesini kaybetmesine tanık olan 10 yaşındaki Farah’ın savaştan sonraki hayatını; Basel El-Maqousi, filmin sonunda tamamlanacak bir resim üzerinde çalışan bir sanatçının yaşadığı süreci anlatırken Ahmed Al-Danaf çadırlar ve yıkıntılar arasından geçerek artık var olmayan okuluna ve öğretmeninin mezarına ulaşan bir çocuğu takip ediyor.
Alaa Islam Ayoub 1948’deki Filistin göçünde evini terk ederken yanına alamadığı kitapları için kendini suçlu hisseden genç bir kızı bir kez daha hatırlatırken Tamer Nijim yerinden edilmiş bir öğretmenin en temel ihtiyaçlarını karşılamak için bir kuyruktan diğerine yaptığı günlük yolculuğu perdeye yansıtıyor. Rabab Khamis mülteci bir ailenin temek ihtiyaç olan ancak kıt bir meta haline gelen sudan en iyi şekilde faydalanmak zorunda kalışını; Mustafa Kolab Gazze’de bomba sesleri, ambulanslar ve yardım çığlıkları ile dolu Gazze Denizi’ndeki uzun ve karanlık bir geceyi gözler önüne seriyor. Sinemacı Ahmad Hassouna ise hem kendi ve hem de ailesinin hayatını kurtarmak için yiyecek ve güvenlik arayışıyla çıktığı yolculukta değişmek zorunda kalan öncelikleriyle sinemadan da özür diliyor.
Adalet Terazisi
Saraybosna Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan Vuk Ršumović imzalı Tanrıların Arasında / Dwelling Among the Gods Türkiye’de ilk kez festivalde izleyiciyle buluşacak. Venedik Eleştirmenler Haftası ödüllü ilk uzun metrajlı filmi No One’s Child ile tanınan Vuk Ršumović, bu kez kocası ve üç küçük çocuğuyla birlikte Taliban rejiminden kaçıp göçmen olarak Avrupa’ya gitmek isterken Sırbistan’da sıkışan Ferişte’yi merkezine alıyor. Ferişte büyük umutlarla çıktığı yolculukta Belgrad’a vardığında, kendisinden önce gelen kardeşinin boğulduğunu öğreniyor ve onu kendi adıyla gömmek için ailesinin geleceğini dahi riske attığı bir mücadeleye başlıyor. Bu bürokratik mücadele hem insanca muamele görecekleri bir yerde yaşamak isteyen göçmenlerin hem de ait olduğu topluma rağmen güçlü kadın olmanın gerçeklerini sakin, ama çarpıcı bir dille gözler önüne seriyor.
Bu yıl Cannes Film Festivali Belirli Bir Bakış bölümünün dikkat çeken yapımlarından, Somali sineması için cesur bir yeni ses olan Mo Harawe imzalı Cennetin Yanındaki Köy / The Village Next to Paradise, insansız hava aracı saldırıları tehdidi altında ölümün gölgesinin hiç eksilmediği cennet gibi bir coğrafyada, daha iyi bir hayat arayışındaki bir aileyi takip ediyor. Yaşadığı coğrafyanın zorluklarını kavramaya çalışan küçük bir çocuk, oğlunun eğitim görmesi için yasadışı yollara sapma riskini alan babası ve kadın olmanın dezavantajını iş hayatına atılarak gidermeye çalışan halasından oluşan aileyi odağına alan film aynı zamanda yönetmenin memleketi Somali’ye Batı’nın önyargılı bakışının tam tersi bir portre çiziyor. Cannes’a seçilen ilk Somali filmi olarak tarihe geçen Cennetin Yanındaki Köy / The Village Next to Paradise sinematografisiyle de dikkat çekiyor. Anab Ahmed Ibrahim, Saraybosna Film Festivali’nden En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ile döndü.
Bu yıl Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan Agathe Riedinger’in ilk uzun metrajlı filmi Ham Elmas / Wild Diamond zamanının ruhunu genç nesil üzerinden yansıtan bir toplumsal eleştiri sunuyor. Film, Fransa’nın bir Güney şehrinde, gelecek hayalini internet fenomeni ve televizyon şöhreti olmak üzerine kuran; kadınlara sadece fiziksel değer biçen tüketim toplumunda kendini bile isteye arzu nesnesine dönüştüren 19 yaşındaki Liane’in hikâyesini beyazperdeye taşıyor. Sosyal medya ve reality şovlar ile git gide artan güzellik takıntısı, ünlü olma ve hayran edinme isteği ve “hater”lar… Film, hayatımıza giren tüm bu kavramları, beden sömürüsüne varan tehlikenin boyutlarını ve günümüzde “birisi” olmak tanımının değişen algısını gözler önüne seriyor.
Anne olmak istememek bir tercih ve hak olamaz mı, anne olmamak için illa bir sebep mi gerekiyor? Liliana Torres, Memeli / Mamifera ile tam da bu sorular üzerinden ataerkil mutluluk formülüne farklı bir bakış açısı getiriyor. Erkek arkadaşı ile keyifli bir hayatı paylaşan sanat eğitmeni Lola filmin ana karakteri ve beklenmedik hamileliği karşısında aslında net olan anne olmama kararını sorgulamak zorunda kalıyor. Çünkü bugüne kadar çocuk sahibi olmak istemeyen erkek arkadaşı baba olmak istediğini söylüyor, kürtaj için gittiği klinikte ve çevresinde baskı görüyor. Lola’nın kendi tercihleri, korkuları ve annelik baskısı ile baş başa geçirdiği üç günde geçen film, dramatik konusuna rağmen mizah dozunu da ihmal etmiyor. Başrol oyuncusu Maria Rodriguez Soto, bu filmdeki performansıyla SKSW FF’de Jüri Özel Ödülü kazandı.
Rusudan Glurjidze, Venedik Film Festivali’nde prömiyerini yapan ikinci uzun metraj filmi Antika / The Antique ile Güney Osetya ihtilafı nedeniyle Gürcistan’ın Rusya Federasyonu’ndan ayrıldığı ve Rus hükümetinin Gürcüleri sınır dışı ettiği 2006 yılına uzanıyor ve gerçek olaylardan esinleniyor. Glurjidze, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Rusya’nın mahkumiyetine yol açan bu olayları St.Petersburg’da geçen sıra dışı dostluk, dayanışma, aşk ve iş ilişkilerini ele aldığı çok katmanlı bir öykünün arka planında kullanıyor. Türkiye’de ilk kez festivalde izleyiciyle buluşacak, Gürcistan’ın Oscar adayı film, insanların hayatlarının alt üst oluşunu özgür ruhlu genç Gürcü kadın ve alışkanlıklarına bağlı yaşlı Rus erkeğin kesişen yolları üzerinden mizahla yumuşatarak gösteriyor.
2020 yılında ilk filmi Namo ile Altın Terazi kazanan, 2022’de Sonu Yok ile yeniden yarışmaya seçilen Nader Saeivar Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan Şahit / The Witness ile bir kez daha festival izleyicisiyle buluşuyor. Yönetmen Nader Saeivar ve Cafer Penahi’ni senaryosunu birlikte yazdıkları film, İran’da geçen adli bir meseleyi beyazperdeye taşıyor. Emekli dans öğretmeni Tarlan, çok sevdiği öğrencisinin önde gelen bir hükümet figürü olan eşi tarafından öldürülmesine şahit oluyor. Polisin soruşturmayı reddettiği bu cinayet için adalet savaşına giren Tarlan, itibarını ve hayatını riske atmak ve baskıya boyun eğmek arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyor. Film, kadınların ve çocukların baskı ve şiddet görmesi, erkeklerinse cezasız kalmasını incelikli bir senaryo ve çarpıcı performanslarla beyazperdeye yansıyor.
Türkiye prömiyerini festivalde yapacak Michael Krummenacher imzalı Hain / The Traitor İkinci Dünya Savaşı sırasında prensipte tarafsız olan İsviçre’nin tarihinden az bilinen bir kesiti, idam edilen ilk İsviçre vatandaşı Ernst Schrämli’nin gerçek yaşam öyküsünü temel alarak sunuyor. Hiç istemediği halde silah altına alınan Ernst, bir Alman manipülatörün eline düşüp onun sayesinde Berlin’de caz solisti olma hayali kurarken askeri sırları sızdırmaya başlar. Suçu keşfedildiğinde Ernst casusluk ve vatana ihanetten ölüm cezasına çarptırılır. Ernst’in hayatının son yıllarını anlatırken geçmişle de hesaplaşan film, İsviçre’nin tarafsızlığını Mihver Devletleri’ne silah ihracatı üzerinden de cesur ve eleştirel bir dille sorguluyor. Hain, Türkiye prömiyerini festivalde yapacak.
- Kuvvet Direniyor
Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yapan, TRT ortak yapımı Pol Pot İle Buluşma / Meeting With Pol Pot filmografisini ülkesi Kamboçya’da Kızıl Kmerler’in yaptığı soykırımı, sinema dilinin sunduğu yaratıcı olanaklardan yararlanarak anlatmaya adayan, usta yönetmen Rithy Panh’ın imzası taşıyor. Gazeteci Elizabeth Becker’ın When The War Was Over kitabından esinlenen film, 1978 yılında Kızıl Kmerlerin lideri Pol Pot ile röportaj için Kamboçya’ya davet edilen Amerikalı muhabirler Elizabeth Becker ve Richard Dudman’ın deneyimlerinden ve İskoç Marksist akademisyen Malcolm Caldwell cinayetinden yola çıkıyor. Arşiv görüntülerinin etkileyici kullanımı ile dikkat çeken film hem dönemin diktatörlük rejimini hem de kaybolmaya yüz tutan gazeteciliğin sahadaki rolünü sorguluyor. Kamboçya’nın Oscar adayı olan Pol Pot İle Buluşma / Meeting With Pol Pot’ta Fransız yıldızlar Irene Jacob ve Gregoire Colin rol alıyor.
Mara Tamkovich izleyiciyle ilk kez New York Tribeca Film Festivali’nde buluşan Polonya yapımı Kurşuni Gökyüzü Altında / Under The Grey Sky ile ilkeli ve cesur gazetecilik yapmanın bedellerini ödeyen Belarus gazeteci Katsiaryna Andreyeva ve eşi Igor Ilyash’ın gerçek öyküsünü anlatıyor. 2020 yılında Minsk’te hükümet karşıtı protestoların acımasızca bastırılışını canlı yayınladığı için kapalı bir celsede vatana ihanetten sekiz yıl hapis cezasına çarptırılan Andreyeva’nın model alındığı Lena karakteri ve onun serbest bırakılması için hukuk savaşı veren eşi, filmde de gerçek hayatta olduğu gibi rejimin baskısına karşı koyuyor.
Etkileyici hikâye anlatıcılığını ilgi çekici karakter odaklı belgeselleriyle birleştiren yönetmen Ramona S. Diaz prömiyerini Sundance Film Festivali’nde yapan yeni filmi İşte Böyle Başlıyor / And So It Begins’de Filipinler’deki demokrasi mücadelesinden çok boyutlu bir kesit sunuyor, 2022 başkanlık seçimlerinde aday olan avukat Leni Robredo’nun kampanyasını takip ediyor. Hareketli belgesel, 21 yıl boyunca ülkeyi yöneten ve sürgünde ölen Filipinler diktatörü Ferdinand Marcos’un oğlu Bongbong Marcos’un kazandığı, dezenformasyonun bol olduğu seçimlere hazırlık sürecini görüntülerken Nobel Barış Ödülü sahibi gazeteci Maria A. Ressa’nın görüşlerine ve sitesinden haberlere, en çok da müzikli danslı sokak mitinglerine yer veriyor. Filipinler’in bu yılki Oscar adayı olan filmin adına da yansıyan ileri görüşlülüğü son günlerde Başkan Bongbong Marcos ile Başkan Yardımcısı Sara Duterte arasında patlak veren kavga sayesinde tescil edilmiş oldu.
Japon gazeteci Shiori Ito gösterildiği Sundance Film Festivali’nde izleyiciyi sarsan belgeseli Kara Kutu Günlükleri / Black Box Diaries ile hem haberci hem bir tecavüz kurbanı olarak beş yıllık mücadelesini anlatıyor. Henüz bir stajyerken başbakan Shinzo Abe’ye biyografisini yazacak kadar yakın olan medya mensubu Noriyuki Yamaguchi tarafından tecavüze uğrayan Ito, tecavüze uğradığı dönemde cinsel rüşt yaşı 13 olduğu için Yamaguchi’yi cezasız bırakan ataerkil hukuk sistemine karşı verdiği adalet savaşıyla Japonya’da #MeToo hareketinin öncüsü oldu. Kara Kutu adlı bir kitap da yazan Ito, cep telefonu kamerasını kendisine, polise, avukatlara ve medyaya çevirerek tuttuğu günceyle tüm kadınlara cesaret veriyor.
Dünya prömiyerini yaptığı Tribeca Film Festivali’nde En İyi Uluslararası Film Ödülü’nü kazanan Assel Aushakimova imzalı, Kazakistan yapımı Bisiklet Satrancı / Bikechess hükümeti iyi gösterecek haberler ‘üretmeleri’ için görevlendirilen bir devlet televizyonu muhabiri ve kameramanı hakkında absürt bir komedi. Filme adını veren ve ilk sahnede gördüğümüz; aynı anda bisiklete binip, satranç oynanabilen zihinsel ve fiziksel gelişimi teşvik edici icat da bu haberlerden biri, hatta gerçek bültenlerden alınıp filme eklenen bir haber. Bisiklet Satrancı, haberci olmak isterken propaganda aracına dönüşen bir memurun değişimini anlatırken medyanın devlet güdümünde olmasını ve bir gün kendilerinin de haksızlığa uğrayabileceğini düşünmeyen konformistleri eleştiriyor.
Yönetmen Julie Navarro, Sadece Birkaç Gün / Just A Couple Of Days filmiyle tesadüfi bir şekilde göçmenlere müdahale eden polisin şiddetine uğrayınca kahraman ilan edilen müzik eleştirmeni Arthur’un öyküsünü anlatıyor. Arthur’un bu sayede tanıştığı insan hakları savunucusuna duyduğu ilgi, genç bir göçmene evini açmasına kadar uzanıyor. Yönetmen Navarro, ırkçılığın vahametini vurgulamak için gelişen olayları romantik komedi gibi yorumluyor. Fransa’nın uluslararası alanda en başarılı oyuncularından biri olan Camille Cottin’in insan hakları savunucusunu canlandırdığı film, iyimserlik aşılıyor ve anti-konformizmin önemine değiniyor.
- Kuvvet Direniyor bölümünde yer alan Bisiklet Satrancı, İşte Böyle Başlıyor, Kara Kutu Günlükleri, Kurşuni Gökyüzü Altında ve Pol Pot ile Buluşma, Türkiye’de ilk kez festival kapsamında seyirciyle buluşacak.
Yapay Zekânın Yeni Marifetleri
San Sebastian Film Festivali’nde gösterilen Simon Casal imzalı Yapay Adalet / Artificial Justice yakın bir gelecekte, İspanyol hükümetinin yargıçların yerine Yapay Zekâ kullanma girişimini ve sistemin bir yargıç tarafından değerlendirilmesini konu alıyor. Ancak işin içine büyük şirketler ve siyaset girince tarafsızlık ve analiz yerine para ve hırs öne çıkıyor. İnsani adalet sağlama yöntemini Yapay Zekâ’nın dayandığı bilimsel ve olasılıksal yöntemle karşı karşıya getiren film, adalet sisteminin doğasını sonsuza dek değiştirecek bir teknolojinin doğuracağı sorunlar ve sonuçlar nedeniyle insanların katılım, ifade ve özgürlük için kalan alanlarını da sorguluyor.
Ölen bir sevdiğinizle konuşma ya da onu görme şansınız olsaydı, bunu kabul eder miydiniz? Fantastik filmlere konu olacak bu durum Yapay Zekâ ile gerçeğe dönüşmeye başladı. Hans Block ve Moritz Riesewieck‘in imzasını taşıyan Ebediyen Sen / Eternal You adlı belgesel de ABD’de Kongre’nin dahi araştırdığı bir mesele olan, Yapay Zekâ’nın ölmüş insanların sanal klonlarını yaratması konusunu ele alıyor. Belgeselde, ücretli bir hizmet sayesinde ölmüş yakınlarıyla sözlü, yazılı ve görsel iletişim kuran kullanıcılar, bu deneyimi yaratan teknoloji şirketleri, gazeteciler ve psikologlarla yapılan röportajlar aracılığıyla bu yeni teknoloji her yönüyle sorgulanıyor. Sundance Film Festivali’nden başlayarak bütün önemli belgesel festivallerinde gösterilen Ebediyen Sen, ironik biçimde teknolojik ruh çağırma diyebileceğimiz bu hizmetin, Yapay Zekâ kontrol edilemeyeceği için sarpa sardığı örnekleri de gösteriyor. Her iki film de Türkiye’de ilk kez Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nde gösterilecek.
Klasikler
Sinemanın unutulmaz başyapıtlarından oluşan seçkide, suçu bile söylenmeden dava açılan memur Joseph K.’nın sistem karşısındaki çaresizliğini konu alan açılış filmi Orson Welles imzalı Dava / The Trial dışında iki film daha gösterilecek.
Brezilya Cinema Novo akımının ustası Glauber Rocha’nın toplumsal adaletsizliğe isyanı anlattığı filmlerinin en çarpıcı olanı Kara Tanrı, Beyaz Şeytan / Black God, White Devil ilk gösteriminden 60 yıl sonra yenilenen 4K kopyasıyla izleyiciyle buluşacak. Unutulmaz bir klasik olan film, kırsal kesimden yoksulluk, eşitsizlik, öfke, başkaldırı, cinayet ve intikam içeren, iki bölümden oluşan bir öykü anlatıyor. Brezilya tarihine geçmiş gerçek eşkıyalardan esinlenen karakterleri, dini ve politik simgeleri, baskın müzik kullanımı, Pier Paolo Pasolini filmlerinden, Western ve büyülü gerçekçilik türlerinden izler taşıyan sinema dili sayesinde bu filmi seyretmek başlı başına bir deneyim haline geliyor.
Geçen yaz kaybettiğimiz Alain Delon ve Fransız sinemasının usta oyuncusu Jean Gabin’in başrolleri paylaştığı, José Giovanni‘nin yönettiği Şehirde İki Adam / Deux Hommes Dans La Ville festivalde gösterilecek bir başka klasik. Polis soruşturmasından, mahkemelerden, infaz kurumlarına kadar adalet sisteminin içinde geçen ve birçok tartışma açan film, Fransa’da hala giyotinin kullanıldığı bir dönemde idam cezası karşıtlığıyla öne çıkmıştı. Filmografisinin büyük çoğunluğunda suçluları, bir kısmında da kanun adamlarını canlandıran Alain Delon’u da anmaya vesile oldu, Şehirde İki Adam / Deux Hommes Dans La Ville.