Nur Gürkan’ı en son Yakamoz adlı filmde izledik, mübadele döneminde geçen filmden çok etkilendiğini söyleyen oyuncu; filmin en önemli mesajının ötekileştirme olduğunu belirtiyor. Yeşilçam filmlerinde de oynayan oyuncunun en büyük dileği hep tiyatro sahnesinde olmak…

“Yakamoz” adlı bağımsız filmdeki karakterinizi ve filmdeki deneyiminizi bizimle paylaşır mısınız?

Yakamoz, 1924 yılındaki mübadeleyi anlatıyor. Türkiye Cumhuriyeti ve Yunan Krallığı bir anlaşma yapıyor; Anadolu’daki Rumların Yunanistan’a, Yunanistan’daki Türkler’in de Türkiye’ye gönderildiği zamanlar. Filmde Anadolu’da yaşayan iki çocuk sahibi Rum bir kadın olan Eleni karakterini canlandırdım. Eleni, 20 yaşındaki oğlu, 10 yaşındaki kızı ve eşi Dimitri ile mutlu bir hayat sürer. Fakat oğlu, Türk bir arkadaşıyla yaptığı ticaret sonucu ve arkadaşının ticaret yaptığı kişileri dolandırması ve bütün suçu da Eleni’nin oğlunun üstüne atmasından dolayı hapse atılır ve bir an da Eleni’nin dünyası da kararır. Aylarca oğlunun hapisten çıkmasını beklerken bir de üstüne sürgün kararı çıkar ve adeta dünya başına yıkılır. Daha önce de anne karakterlerini canlandırdım fakat Eleni kadar beni derinden etkileyen bir rol olmamıştı. Zaten senaryoyu okuduğum zaman o kadar etkilendim ki ayrıca belirtmeliyim. Filmin senaryosu “Elveda Rumeli” dizisinin senaristi sevgili Ali Can Yaraş ‘a ait. Harika bir senaryo. Eleni ile büyük bir bağ kurdum. Çekimler boyunca ve sonrasında da Eleni’nin yaşadığı o acıları en derinden hissettim. Benim için çok önemli, çok özel ve bir o kadar da zor bir deneyimdi.

 Bağımsız sinema projeleri genellikle ticari yapımlardan farklı bir bakış açısı sunar. Sizce “Yakamoz”un bağımsız bir film olması sizin oyunculuğunuza nasıl yansıdı?

Aslına bakarsanız ben sinemaya, oyunculuğa, projelere bir bütün olarak bakıyorum. Yani bağımsız sinema olması veya ticari bir yapım olması beni çok bağlamıyor. Çünkü benim için önemli olan; senaryo, ekip ve o projedeki duygu, anlattığı-söylediği söz. Hangi iş olursa olsun rolüm büyük olsun, küçük olsun benim için önemli olan şey o işin duygusu, toplumda yaşanan hangi acıyı anlattığı. Komedi de oynasam, dram da oynasam her işin dramaturgisi önemli. Hepimiz duygulardan örülmüş varlıklarız. Acılarla yoğrulmuşuz, hepimiz içimizde kim bilir neler neler taşıyoruz. Aslında oynayacağım bütün karakterlerin o acılarını bulup çıkarmak benim görevim. Bir komedide de oynasam onun draması benim için önemlidir. O yüzden ayrım yapmıyorum.

“Yakamoz”un çekim sürecinde karşılaştığınız en büyük zorluk nedir?

Mutlaka her işte birtakım zorluklar olur ama inanın “Yakamoz”la ilgili bir zorluk yaşamadım. Belki canlandırdığım karakterin o yoğunluğu, acısı beni zorladı ama onun haricinde -ufak tefek aksaklıklar elbet olabilir- bir olumsuzluk hatırlamıyorum. Çok güzel bir süreçti. İki hafta içinde çekimleri tamamladık. Zaten çok iyi hazırlanılmıştı, senaryo harikaydı, yönetmenimiz çok iyi hazırlanmıştı. Ama şunu diyebilirim ki evet canlandırdığım karakter yani Eleni’nin yaşadığı acılar beni biraz zorladı.

Sizin için “Yakamoz”un en önemli mesajı nedir?

Benim için Yakamoz’un en önemli mesajı, ötekileştirdiğinin aslında sen olduğunu söylemesidir. Mübadele sayesinde karşılaşan bu iki aile, zaman içinde fark ederler ki, öteki zannettikleri aslında kendileridir. Çünkü acıların ne dili, ne dini, ne de vatanı vardır. Gözyaşı her yerde aynıdır…

Kariyerinizin ilk dönemlerinde sizi Yeşilçam projelerinde de izledik. Nasıl bir duyguydu sizin için neler hissediyorsunuz?

Yeşilçam benim bütün hayatımda etkili oldu. Yeşilçam’ın o duygusallığı benim her hücreme nüfuz etmiş vaziyette. Bundan çok mutluyum, iyi ki Yeşilçam’ı son döneminde de olsa yakalayabildim. Kemal Sunal gibi büyük bir ustayla, Fatma Girik gibi müthiş bir aktrisle oynadım. Osman Seden’le, Orhan Aksoy’la, Zeki Ökten’le, Bilge Olgaç’la, Ertem Eğilmez gibi büyük usta yönetmenlerle çalışabildim. Benim bütün hayata bakışımı değiştirdiler. Yeşilçam, romantik bir dönemdir. Sinema, onlar için bir aşktı çünkü büyük bir sevda, tutkuydu. Bütün yoksulluklar, yoksunluklar içinde sinemayla dertlerini anlatma çabası vardı onlarda. İyi ki de Yeşilçam’ın son dönemi de olsa onları yakalayabildim ne mutlu bana.

Sizin için bir oyuncunun seçtiği projelerdeki en önemli kriter ne olmalı?

Benim için en önemli kriter senaryo ve ekiptir. Onlar iyiyse her şey hallolur.

Gelecekteki projeleriniz hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz? Ya da bu soruyu tercihinize göre hayalinizde nasıl bir rol oynamak var olarak yanıtlayabilirsiniz..

Tiyatroda kendi hayatımdan yola çıkarak hazırlamak istediğim tek kişilik bir oyun isteğim var. Sinemada ise; Atatürk’le ilgili bir projede yer almak isterim. Cumhuriyet’in kuruluş dönemini anlatan bir film, gönlümde yatan aslanlardan biri. O dönemdeki bütün kadınlar başımın tacı, Halide Edip de olabilir, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım da olabilir, Kara Fatma da olabilir hepsi kabulüm hepsi başımın tacı…

Oyunculuk kariyerinizde en çok ilham aldığınız kişi veya kişiler kimler?

Sanıyorum tek bir kişi söyleyemeyeceğim, beraber çalıştığım ustalarımdan, kendi ülkemizden veya yurt dışından başka oyunculardan hepsinden ilham alıyorum, sanıyorum hepsinin bir karması var ben de. Ama tabii ki birebir yakın temasta olduğum için ustam Ali Poyrazoğlu ismini verebilirim. Bülent Kayabaş, benim için çok özel bir isimdir. Fatma Girik’in hayatımda önemli bir yeri vardır. Onunla çalışırken, bir rolü çıkarırken nasıl iliklerine kadar yaşadığını gördüğüm için çok şanslı hissediyorum kendimi. “Çocukların Suçu Ne” adlı filmde anne-kızı oynamıştık… Saygı, sevgi ve özlemle anıyorum kendisini…❤

Sosyal medyanın ve dijital platformların günümüzde oyuncular ve oluşturulan projeler üzerindeki etkisini nasıl açıklarsınız?

Bir çılgınlık! İyi yönetildiği takdirde olumlu sonuçlar alınabilir ama bir o kadar da ne kadar çok vaktimizi çaldığı ortada.. Zaten günümüzde sosyal medya bir lütuf mu, yoksa bir ceza mı tam anlamış değiliz, içinden çıkamıyoruz. Her şey birbirine karışıyor, var olayım derken orada yok olabiliyorsun. O yüzden çok iyi yönetilmesi gerekiyor. Her şey denge meselesi, denge kaçtığı anda yok olup gidebilirsin, anlatacağını da anlatamaz hale gelebilirsin. Bu sebeple profesyonel olarak bu konuda destek alınması gerektiğini düşünüyorum.

Yeni sezonda sizi tekrar tiyatro sahnesinde izleyebilecek miyiz?

Allah sağlık verdiği müddetçe tiyatro sahnesinde olmak istiyorum. Geçen sene şehir tiyatrolarından arkadaşlarım ve ustalarımla beraber oynadığım “55 Metrekare”ye devam edeceğiz. Başka iki proje daha var ama tam kesinleşmediği için net bir şey söyleyemeyeceğim.

Oyunculuğa yeni başlayan genç adaylar için tecrübeli bir oyuncu olarak birkaç cümle rica etsek sizden neler söylemek istersiniz?

Amerikalı şair, filozof Emerson’ın dediği gibi “Mutluluk varılacak bir yer değil, yolculuğun kendisidir.” İşte bütün genç oyuncu, oyuncu adayı arkadaşlarıma bu sözü hep hatırlamalarını tavsiye ederim. Oyunculuk, gerçekten zorlu bir yolculuk. Hele ki ülkemizde oyunculuğu meslek olarak seçtiğin zaman, birçok şeyi de göze almak zorunda kalıyorsun, hem de maddi manevi. Bu yolculuktan keyif almayı bildikten sonra, dünyanın en güzel mesleği. Çok acıları var ama benim için tanrısal bir iş, ibadet gibi. O yüzden keyif alsınlar her anından,  severek yapsınlar. Oyunculuk duygu işidir, insanı anlatmak zor iş ama onun keyfi hiçbir şeyde yok bence.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.