Elif Kaynakçı, 30 yıldır Hollanda’da yaşıyor. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Amsterdam Üniversitesi sinema-televizyon bilim dalından master derecesi var. Amsterdam’da Eye Film Müzesi’nde 25 yıldır çalışıyor. 16 yıldır da sessiz sinema küratörü. Kendisini Eye Müzesi’nin arşiv merkezinde ziyaret ettim. Bir belgeselci olarak çok etkilendim. Elif, A’dan Z’ye Eye’daki arşiv merkezini ve çalışmalarını anlattı, pek çok birimi gezdirdi. Sohbetimize sizi de katmak istedim. 

Sessiz sinema küratörü kimdir, ne iş yapar? Küratör kelimesinin sözlük anlamında olduğu gibi filmleri sadece düzenleyen, koruyan ve yeniden değerlendiren uzmanlar mısınız?

Dünya çapında aslında bir avuç insan, arşivlerde bu rolde çalışıyor. Zaten bir yandan da sessiz filmlerin neredeyse %80’inin hâlâ kayıp olduğunu düşünürsek, biz dünya çapında bu filmleri bulmak ve restore etmek için uğraşıp didinen küratörleriz. Arşivlere gelen film kutularının arasından sessiz filmleri çıkarıp bunların ne olduğunu anlayıp sonra da restorasyona gereksinim var mı diye aramızda yokluyoruz. Bazen de var olduğunu sandığımız hatta festivallerde gösterilen sessiz filmlerin bile aslında bir kısmı kayıp olduğunu biliyoruz. Bu yüzden  ufak bir parça, tek bir sahne bile bulmak çok önemli olabiliyor. Hatta bazen bulunan o bir sahne filmin anlamını da biraz değiştirebiliyor. Bu tür durumlarda eldeki versiyonları da birbiriyle karşılaştırarak ve elinde filme dair materyal olan diğer arşivlerle de konuşarak yeni bir restorasyona girişmeye veya bazen de filmin parçalarını tek bir arşivde birleştirmeye karar veriyoruz. Ben günlük çalışmalarımda sessiz sinema tarihi ve o dönemdeki sinema endüstrisinin işleyişi hakkındaki bilgilerimi elimizdeki filmlere uygulayarak filmlerin anlamı, önemi ve dolayısıyla da restore edilip edilmemesi hakkında kararlara varıyorum. Zaten bu anlamda yaptığımız işi ‘uygulamalı sinema tarihi’ olarak tanımlıyorum.

 Bu mesleği nasıl başladın? 

Ben sinema tarihçisiyim, üniversitede kitaplardan okuyarak, film izleyerek sinema tarihini öğrendim. Benim üniversitede olduğum yıllarda, -yüksek lisansımı 1997’de bitirdim-, film izlemek bu kadar kolay değildi, internet hiç yaygın değildi. Bu nedenle zaten daha Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü günlerimden beri film peşinde koşmaya, arayıp bulmaya alışmışım herhalde! Yüksek lisansımı tamamladığımda sinema tarihi hocam beni Archimedia kursuna yönlendirdi; bu kurs geçici olarak AT Media’nın açtığı ve akademisyenleri arşivlere doğru yönlendirmeyi amaçlayan bir kurstu. Akademide kalmaktansa daha pratik bir şekilde sinema ile ilgilenmek istiyordum. Archimedia çerçevesinde bazı Avrupa ülkelerindeki film arşivlerini ziyaret ettik. Bu depolarda kutu kutu duran filmleri görünce anladım ki daha yapılacak çok iş var! İlk başladığımda sessiz sinema ile ilgilenmiyordum; zira bu konudaki bilgim henüz yeterli değildi. Ancak ilgi alanım az bilinen/kayıp filmler ve oyuncular olduğu için ister istemez bu alana doğru yöneldim.

Senin için bir film arşivi ne ifade ediyor?

Klişe olacak belki, ‘hepimizin görsel-işitsel belleği’. Ben sinemayı en geniş anlamında seviyorum; yani hem bir popüler eğlence hem sanat hem reklam hem eğitim filmleri vs. Hepimiz ister istemez bir sürü şey izleyerek yaşıyoruz,  bu görüntülerin bazılarını hep yanımızda taşıyoruz. Film arşivi de bu görüntülerin bir birikimi olmalı bence. Nasıl insanın canı bir şarkı dinlemek isteyince CD dolabına gider aradan bir şey çekip çalmaya başlar. Film arşivi de biraz böyle olmalı; bir görüntüyü veya filmi hatırlayıp onu yeniden ortaya çıkarıp izleyebilmek. Bunu başarmak aslında hiç de kolay değil. Zira teneke kutularda, renkleri solup giden 35mm filmleri hemen öyle çıkarıp oynatmıyoruz işte.

Bir de ben sinemayı ‘uluslararası ve kolektif bir kültür mirası’ olarak tanımlıyorum. Bir tek filmde birçok ülkeyi farklı nedenlerle ilgilendiren birçok unsur olabilir. Bu nedenle de ulusal sinema anlayışına dayanan koleksiyonlardan çok Eye Film Müzesi’nde yaptığımız gibi sinema tarihini uluslararası bir kültürel miras olarak görmek bence önemli. Biz bu bakışla yaklaştığımız için kayıp varsayılan Macar, Fransız, İtalyan, Amerikan filmlerini de bulup bunların restore edilip gösterilmesini de sağlayabiliyoruz. Bence kendini sadece ulusal sinemayla sınırlayan bir arşiv çok da heyecan verici olmaz, zaten ulusal sinemanın nasıl tanımlanabileceği de son derece tartışmalı.

Haklısın bütün filmlere insanlık mirası olarak bakmak gerekir. Ancak daha kendi film arşivini düzenleyecek, restore edecek koşulları ve bilinci sağlayamadan diğer ülkelerin filmlerine el atmak bazı ülkeler için lüks olabilir.

 Eye Film Müzesi’nden bahseder misin? Sinemacıların gıpta ile baktığı bu müzenin özelliği ne, sistem nasıl işliyor, sorunlar neler?

Eye Hollanda’nın ulusal sinema arşivi aslında. Öte yandan ne tuhaf ki devlete veya kraliyete ait bir kurum değil; bağımsız bir kültür vakfı. Ancak Eye olmazsa Hollanda’da bir sinema arşivinin olmayacağı artık kabul görmüş olduğu için devlet vakfın bazı giderlerini karşılamayı zamanla kabul etmiş.

Ne güzel. İlham verici.

Yine de bu bağımsız yapı tuhaf bir dengesizlik yaratıyor; örneğin Rijksmuseum veya Concertgebouw gibi kurumlar Kralın himayesindeler. Oysa biz her dört yılda bir kültür bakanlığına rapor yazıp projelerimiz için onay almak zorundayız. Bazı yeni yapılanma çabalarıyla bundan 10-12 sene kadar önce hükümet eski Nederlands Film Museum’u bazı diğer sinema kurumlarıyla Eye adı altında aynı çatıda topladı. Eskiden bağımsız işleyen bazı kurumlar bir araya gelmiş oldu. Biz bunun içinde arşiv koluyuz. Ancak Eye içinde örneğin yeni Hollanda filmlerinin yurtdışında promosyonunu yapan bir ekip de var. Aynı şekilde çocuklara ve gençlere medya ve sinema eğitimi vermekle görevli bir de eğitim bölümümüz var. Bu farklı kolların kendilerine göre birbirlerinden farklı gereksinimleri, öncelikleri var.  Bir de tabi halka açık içinde dört sinema, sergi salonu, restoran olan binamız var, bu bina neredeyse tamamen Amsterdam’a hizmet eden bir bölüm. Biz ise arşiv bölümünde doğrudan doğruya bütün dünyayla çalışıyoruz! Uluslararası ortak restorasyon projeleri oluyor, konferans ve festivallere katılıyor, bütün dünyada gösterilen büyük belgesellere ve filmlere görüntü veriyoruz. Örneğin Scorsese’nin HUGO filminde bile (on saniye kadar da olsa) bizim arşiv koleksiyonumuzdan görüntü var!

 Türkiye’ye sık sık gidip geliyorsun. Türkiye’nin film arşivciliği sence ne düzeyde?

Açıkçası biraz dağınık bir durum görüyorum. Bu başka ülkelerde de karşılaştığımız bir şey ve koleksiyonlar dağınık olduğunda birlikte çalışmak daha da önemli oluyor. Bu ne kadar gerçekleşebiliyor bilmiyorum; farklı kurumların arşivcileri, kuratörleri devamlı temas içinde olmalı. Örneğin Hollanda’da başka bir kurum yok diyerek bize gelebilirsiniz. Fransa’da onlarca kurum var, bazısı devletin, bazısı belediyenin, bazısı özel vakıf. Ancak hepsinin de kendine göre farklı koleksiyonları var. Türkiye’de de bu tarz kurumlaşmalar olsa keşke. Örneğin bir Yeşilçam arşivi olsa güzel olmaz mı? Çünkü o zaman herkes bilir ki Yeşilçam ile ilgili belgeler o adreste, onların koleksiyonu bunun üzerine kurulu. Oysa bugün belki insanlar ellerindeki Yeşilçamla ilgili belgeleri ‘nasıl olsa başka bir yerlerde vardır’ diye düşünerek çöpe atıyor olabilir. Öte yandan farklı koleksiyonların tek merkezde toplanmasının da avantajları var. Örneğin biz merkez toplama noktası olduğumuz için iki farklı koleksiyondan birbirini tamamlayan şeyleri bulup birleştirebiliyoruz. Bunu defalarca gördük; aynı filmin bir kısmı bir koleksiyoncudan, diğer kısmı birkaç sene sonra başka bir koleksiyoncudan geldi. O zamana kadar kimse filmin tamamının var olduğundan haberdar değildi; sadece eksik kopyalar var sanılıyordu. Bugün benim en büyük kaygılarımdan biri Türkiye’deki özel koleksiyonların oraya buraya dağılacak gibi görünüyor olması. Oysa koleksiyoncular ve sinemacılar yaşlandıkça film arşivlerinin onlara yardım etmesi, ileri vadede de koleksiyonlarını devralması en güzel çözüm olur.

Farklı koleksiyonların tek merkezde toplanması güzel olur da… biz de ‘benim koleksiyonum, benim arşivim’ mantığı çok fazla. Kolektif bir bilinç tam da yok…

Osmanlı topraklarında çekilmiş onca film var ve şu anda başka ülkelerin arşivinde…bu arşivler için neler yapılabilir, bir araya getirilebilir mi, bu arşivlerle yeni bir tarih yazımı nasıl olur?
Biz zaten bundan on sene kadar önce Osmanlı İmparatorluğundan Manzaralar / Views of the Ottoman Empire projesini bu nedenle başlattık. Filmler var, fakat etrafa dağılmış, ne oldukları iyi anlaşılamamış, tarihlendirilememiş, vs. Sadece bir ‘Üsküdar’ ismi farklı dillerde farklı şekillerde yazılıyor, üstelik bazı yazılış şekilleri Balkanlardaki başka şehirlerle karışıyor filan. Yine aynı şekilde ‘Constantinople’ bile benzeri şehir isimleriyle karışıyor, örneğin Cezayir’deki Constantine şehri ile. Eğer arşivci görüntülerdeki kenti tanıyamıyorsa bu isimler çalakalem envantere alınıyor, ondan sonra da araştırmacının önüne gelemiyor. Bunun için biz elimizden geldiğince ziyaret ettiğimiz arşivlere bu alanlarda destek vermeye, onların elindeki Osmanlı dönemine dair görüntüleri izleyip çözümlemeye, onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Kanımca bu arşivleri fizik olarak değil ama örneğin bir dijital platformda bir araya getirmek düşünülebilir. Hatta diyebilirim ki şu anda böyle bir ortak proje üstünde düşünüyoruz, ancak henüz gerçekten çok başlangıç aşamasındayız.

Keşke bu projeye Türkiye’den de arşiv merkezleri, koleksiyoncular katılsa ya da benzer bir oluşum başlatsa…

İstanbul Sinematek’te Sessiz Perşembeler ve senin yurtdışında katıldığın sessiz sinema festivallerinden söz eder misin? Bu etkinliklerin amacı ne, bu etkinliklerdeki rolün ne?

Son senelerde dünyanın her yerinde sadece sessiz film gösteren festivallerin arttığını görüyorum kii bu bence çok güzeli. Çünkü sessiz film/canlı müzik ikilisi büyük bir festivalin içinde olunca hem herkese yapım açısından yük oluyor (müzisyenlerin prova yapmaları, sound checkler filan organize edilmeli çünkü), hem de biraz programın içinde kayboluyor.

Oysa sessiz sinema festivallerinin seyircisi zaten bunun için geliyorlar. Bu festivallerde müzisyenler de bazen film kadar önemli olabiliyor. Program küratörü olarak bizler de bazen bundan faydalanıyoruz; örneğin hayranı olduğu bir grubu izlemek için gelen seyirci hayatında ilk kez sessiz film izlemiş oluyor. Veya filmi izlemeye gelmişken yeni genç bir müzisyenle tanışıyor. Ben birçok festivali yakından veya uzaktan takip ediyorum; bazıları bizim restore ettiğimiz filmleri gösteriyor, beni sunum yapmaya davet ediyor. Bazısı benden derleme program istiyor, vs. İstanbul Sinematek’te ki Sessiz Perşembelere de başından beri arka planda katılıyorum, özellikle de film önererek. Tek tek film isimleri belirlendikten sonra da, o filmin en son restore edilmiş versiyonunun nerelerden, kimden alınacağı hakkında ekibi yönlendiriyorum.

Birçok festivali yakından takip ettiğim için çok film izliyor ve bu programlarda dönen başarılı restorasyonları öneriyorum. Bu tarz gösterimlerin asıl amacı bence seyirciye sessiz sinemayı olması gerektiği gibi, yani müzikle, doğru hızda [sessiz sinema bugünün standardı olan saniyede 24 kare hızıyla değil, saniyede 18, hatta bazen 16 kare hızıyla çekilip gösteriliyordu], ve en iyi kaynaklardan yapılan düzgün restorasyonlarla izleme şansını sunmak. Yoksa bugün Youtube’da da uyduruk, çamur gibi, içinde insanların koşuşturduğu sessiz filmlerde var. Bir sinema tarihçisi olarak filme hakkını vermek benim için önemli. Bir de yaptığımız programlarda sessiz sinemanın sadece Charlie Chaplin tarzı slapstick komedilerinden ibaret olmadığı, bir çok ülkede, birçok konuda ve birçok tarzda filmler yapıldığını da göstermek istiyoruz.

Böylesi bir merkezde arşiv görüntüleri, film kutuları, eski film kameraları, kurgu masaları, kitaplar, broşürler, afişler arasında bir küratör eşliğinde dolaşmak özel bir deneyim oldu. Bir belgeselci olarak yerli ve yabancı pek çok arşive girdim ancak böylesi geniş çaplı, sistematik, çalışanların gerçek anlamda konularının uzmanı olduğu ve işini severek yaptığı bir merkez görmedim desem…

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.