Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen, AB Türkiye Delegasyonu, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Çankaya Belediyesi tarafından desteklenen 34. Ankara Film Festivali tüm hızıyla devam ediyor. Festivalde Ulusal Uzun Film Yarışması’nın son gösterimleri vardı…

Festivalde sona yaklaşırken Umut Evirgen imzalı Annesinin Kuzusu filminin gösterimi yapıldı.

30 yaşında ve cezaevinde olan Murat’ın anılarını ve kabuslarını üzerinden atamamasını anlatan film, annesinin travmalarıyla özdeşleşmiş bir adamı karşımıza getiriyor. Annesinin küçükken bir an önce büyüyüp onu kurtarmasını beklediği bir çocukken babasının gözünde yedi yaşında büyük gibi davranması gereken bir çocuktur…

Filmin gösteriminden sonra yapılan söyleşide yönetmen Umut Evirgen; ‘İlk filmim Kimya’yla senaryo açısından ilişkili. Benzerlikler var. Beni bu filmi çekmeye iten şey anne-baba ilişkilerinin çok kutsallaştırılması. Orası dokunulmaz ve eleştirilemezmiş gibi geliyor. Bir taraf tutmadan bir zihin muhakemesi kurmak istedik. Haklı haksız var mı yoksa olduğu gibi kabul etmek mi lazım, bunu hala sorguluyoruz. Murat karakterini tarafsız konumlandırmak istedik bu yüzden. Gerçek temalar filmde de var. Yönetmen ve senarist olarak hayatıma değen, yaşadığım şeylerden yola çıkarak film çekmek istiyorum. Daha iyi bildiğim duyguları anlatıyorum. Beni sıkıştıran duyguları kaleme, deftere akıtarak kendimi özgürleştiriyorum; EMDR tekniğiyle de benziyor bu açıdan. Travma çözümüyle ilgili çok müdahale etmeden sinema filmi gibi izlemeni sağlıyor. O yüzden bu tekniği kullandım, ‘ dedi.

Filmin oyuncusu Necip Memilli: ‘Senaryoyu okuduğumda ve çekerken de bazı sorgulamalar yaptım. Bu ülkede yaşayan insanlar olarak çocuklarımızı birey olarak yetiştirmeyi bilmiyoruz. Kendi donelerimizle, yönlendirmelerimizle onlara hayata anlatıyoruz. Bazen kızarak, bağırarak, yanlarında kavga ederek… Belki de onların hayatını olumlu ya da olumsuz etkileyecek travmalar yaşatıyoruz. Bu filmi izlerken de kuklalaştırılmış çocuklar ve aile üzerine sorgulamalara giriyoruz. Yönlendirmeye ihtiyacımız var, dikte edilmeye değil.’

Ulusal Uzun Yarışması’nın son filmi Ayşe Polat imzalı Kör Noktada filmiydi. Almanya’dan gelip Türkiye’nin kuzeydoğusunda ücra bir köyde çekim yapan bir film ekibi, yaşlı bir Kürt kadınla röportaj yapar. Kadın, yıllar önce kaybettiği oğlunun anısını canlı tutabilmek için kadim bir ritüel yürütmektedir. Bu ritüelin sonunda bir araya gelen insanlar için sonuç yıkıcı olur.

Gösterim sonrası seyirciyle buluşan oyuncular seyircinin sorularını yanıtladı.

 Ahmet Varlı: “Senaryoyu okuduktan sonra bir parçası olmak istedim. Özellikle Ayşe’yi dinledikten sonra. Biraz tabii sınırlarda geziyor. İnsan sınırların nasıl çizileceğini, senaryoda az çok belliydi ama kurguda sonra nasıl çizileceğini merak ediyordum ama Ayşe ne yazdığını ne çekmek istediğini ne kurgulamak istediğini çok iyi biliyordu. Keyifli güzel bir süreç geçirdik. Ayşe ile çalışmak çok zor ama okul gibi. Biraz öyle bir yönetmen, acı ama tatlı aslında.” “Hikaye kurgu ama esinlendiği yer Cumartesi Anneleri”

Nihan Okutucu: “Benim senaryoyu ilk okuduğum zaman uzunca bir süre anlamamın sebebi kurgunun da senaryoda o şekilde yazılmış olmasıydı. Senaryoda bu kurgu şekli vardı. Karakter hikayelerini daraltıp filmin bütününe bağlamaya çalışmış Ayşe. Ayşe ile çalışmak zor oluyor ama sonradan iyi ki dediğimiz anlar var.”

Muttalip Müjdeci:  “Yönetmenimiz Almanya’da yaşıyor. Çok selamı var.  Bir not iletmemi istedi. İlk kısa filme başladığında ilk Ankara Film Festivalinde gösterilmiş. O yüzden burada olmayı çok istediğini, herkese ayrı ayrı selamlarını iletti. Ankara’nın kendisi için çok farklı olduğunu da belirtti. Benim ikinci izleyişim. Hepimiz, aynı seyirci gibi donduk kaldık. Ahmet ile birbirimize soruyoruz, konuşamıyoruz. Ağır bir film çünkü.”

Çağla Yurga: “Çekerken çok keyif aldım. Çok güzel bir filmdi bence.”

Filmin sanat yönetmeni Osman Özcan: “Artık bu işler çok uluslararası. Yabancı ekiplerle çok sıkı çalışıyoruz. Çok enternasyonal bir durum var. Dolayısıyla herkes birbirinden bir şeyler alıyor. Ortak bir çalışma disiplini oluşuyor.”

Katja Gauriloff imzalı Je’vida da seyirciyle buluşan yapımlardan oldu. Sami olan Lida’nın asimilasyon baskısı yüzünden geride bıraktığı kültürünü konu alıp inceliyor. Yiğeni Sanna ile aile evlerini satılığa çıkarmaya hazırlanan Lida, evde ve Sanna ile geçirdiği zaman onun çerçevesinde çocukluk anıları onun gerçek Sami kimliği ile bağ kurmasına yol açıyor. Skolt Sami dilinde çekilen ilk film olan Je’vida, Finlandiya Uluslararası Film Festivali’nde ki Fin Film Forum’unda samimi sinematografisi ve evrensel konusu ile beğeni topladı.

9 KASIM 2023, PERŞEMBE (FESTİVALDE BUGÜN)

BÜYÜLÜ FENER SALON I

14:00 Benimle Sinemaya Gel

16:30 Je’Vida

19:00 Horoz Dövüşü

21:30 Devrimler Arası

BÜYÜLÜ FENER SALON II

14:00 Ulusal Belgesel Film Yarışması 6 – Duvar / Flanöz

16:30 Yapımcı CEMAL OKAN ile Söyleşi

19:00 Annesinin Kuzusu

21:30 Kör Noktada

BÜYÜLÜ FENER SALON III

14:00 Biz Hiçbir Zaman Modern Olmadık

16:30 Piargy

19:00 Yaşamak Kötü

21:30 Güzel Günler

 

 

 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.