Nilay Erdönmez’le en son Filiz Kuka imzalı Yüzleşme filmindeki rolüyle 30. Adana Altın Koza’da kazandığı Yardımcı Rolde En İyi Kadın Ödülü minvalinde konuştuk. Nilay Erdönmez’i kendisinin de mutlu olduğu şu sözlerle tanımladım. ‘Denemeye açık, çok ortalıkta görünmeyen ama bir yanda farklı projelerde aniden karşımıza çıkan bir yapınız var, yani sürprizli bir yapı diyebiliriz buna…’ Tüm içtenliğiyle soruları yanıtlayan Erdönmez’i daha fazla izlemek umuduyla!

Sizinle biraz oyunculuk konuşarak başlamak istiyorum, sizin için oyunculuk ne ifade ediyor?

Benim için oyunculuk çok uzun zamandır bir yaşam biçimi. 17 yaşımda girdim konservatuara ve o yıldan beri yaşam şeklimi, hayatı algılama biçimimi, hayatla ilgili seçimlerimi, birçok şeyi bir noktada mesleğim belirliyor. Ve iyi ki de böyle.

En son Yüzleşme filmindeki rolünüzle Yardımcı Rolde En İyi Kadın ödülü kazandınız, daha önce de ödülleriniz olmuştu, ödüller oyuncu için ne ifade ediyor, ödül kazanınca neler hissediyordunuz?

Daha önceki ödüllerim Gözetleme Kulesi filmiyleydi, hatta o sene Altın Koza’da da yine En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü almıştım. Bu arada ben o yıldan sonra ilk kez Adana Altın Koza Film Festivali’ne geldim. Tam 11 yıl sonra. Ve yine bir yarışma filmiyle geldim. Ve yine böyle bir ödüllendirme oldu. İlkindeki hislerim ve şimdiki bambaşka oldu tabi. İlkinde biraz şaşkınlık da vardı üzerimde, bir ne yapacağını bilememe hali… Şimdi ise pek bir beklentim de yoktu açıkçası ödülle ilgili, bolca film izlemeye, özellikle bizim ekiple hep beraber güzel bir hafta geçirmeye gelmiştim. Sonra böyle bir sürpriz oldu diyebilirim. Bir de ailevi bir sebepten ötürü ben o gün festivalden ayrılmıştım, sonra ödül aldığımı öğrenince geri geldik Adana’ya. Yönetmenim takdim etti ödülü gece bahçede bana, festival panosunun önüne geçip birkaç fotoğraf da çekebildik neyse ki, bu şekilde gecenin de bir anısı olmuş oldu. Farklı bir tören oldu yani anlayacağınız bu defa.

Filmde birtakım gerçekleri öğrenince konuşmak yerine polise gitmeyi öneren bir karakteri oynuyorsunuz, sizin gerçek hayattaki tavrınıza yakın bir duruş mu karakterin duruşu?

İdealize ettiğim dünyada Kader gibi olmayı seçiyorum. Neden boş boş konuşalım, ben de hiç sevmem… Yasası kuralı neyse ona göre yaşansın her şey değil mi? Ama işte öyle olmuyor maalesef, kuralına göre gidemiyor bu dünyada niyeyse bir şeyler. Ama Kader’le şu açıdan tam olarak benzediğimizi söyleyebilirim; ben de içinde çok da tutamayan, karşı çıktığım bir şey varsa bunun çözümünü bulmaya çalışmaktan yana olan biriyim. Tepkimi sözle dile getirmeyeyim, nasıl olsa anlamazlar desem bile enerjim direkt belli eder durumu. Kader de böyle biri. Çözümü bulanamayacak gibiyse de, o duruma ‘ne yapalım canım bu da böyle’ deyip alıştıramam ben de kendimi asla. Bunun yerine o mekanı veya durumu gerekirse terk etmeyi seçiyorum ben hatta. Kader de son sahnede masada değil örneğin, sanırım o da mekanı terk etmiş olmalı.

Filiz Kuka ilk filmini çeken bir yönetmen, yolunuz nasıl kesişti, rolü kabul etme sebebiniz ne olmuştu?
Sebep Filiz’e inanmam. Temel cevap bu. Filiz’e inanmamın alt başlıkları ise; Filiz’in yazdığı senaryoya, sinema anlayışına, kurduğu ekibe, dünyaya bakışına, insanlığına inanmam… Böyle gider saydığımda… Buluşmamız ise şöyle oldu; beni görüşmeye çağırdı, buluştuk, tanıştık, sonra deneme çekimi yapıp yaşıma uygun olan iki kardeşi de bir denedik, hangisi nasıl olur gibi… Bu süre içinde elbette uzun ve güzel sohbetler ettik… Çok değerli bir ruh Filiz. Zaten temas ettiğiniz zaman hadi birlikte yolculuk edelim heyecanı uyandıran biri insanda. Sonra çalıştık ve bir gün olsun yorgunluk hissetmedim setinde çalıştığımda. Tüm ekip şahaneydi.

Yüzleşme’yi izlediğinizde nasıl buldunuz, seyircinin tavrı nasıldı Adana gösteriminde. Bir festival ortamında nasıldı, nasıl geçti?
Adana’nın seyircisi çok güzel bir seyirci bence, hem sinemada hem tiyatroda. Gösterimimiz çok güzeldi. Ciddi ilgi vardı. Sorular bitemeden söyleşiyi sonlandırmak zorunda kaldık zamandan ötürü. İnsanlar soru sormanın yanında hislerini paylaşmak için de mikrofonu istediler çünkü. Ölüm hepimizin hayatında mutlaka bir yerlerde var olan bir hikaye, dolayısıyla ben de bunu yaşadım, filmdeki bu arada kalmışlığa ben de maruz kaldım diyen kişiler oldu. Bu da bence sinema yapmanın en güzel yanı. Filmimiz İstanbul Film Festivali’nde de gösterimdeydi bu arada. Adana seyircisiyle bir kere daha izlemiş olduk dediğim gibi, çok güzeldi.

Bundan önce Netflix dizisi Şahmaran’da yine ilginç bir yorumun içindeki ilginç bir roldeydiniz, Hare ve Kader birbirine benziyor mu sizce?
Hiç benzemiyor desem az kalır 🙂 Şahmaran’da fantastik, sarkastik, yarı yılan- yarı insan yüzyıllardır yaşayan ancak şatosundan da burnunu pek de dışarı uzatmayan, gayet çılgın ve de eğlenceli bir ‘mar`dı oynadığım. Kader ise son derece realist, hayatın içinde, yer yer sert mizaçlı, kayıplarıyla güçlenmeye çalışan bambaşka biri ve yarı yılan hiç değil 🙂

Hikayelerle ve karakterle kurduğunuz iletişim için gerçek hayatınızdan nasıl bir ilham alıyorsunuz?
Yaşam şekli gibi dedim ya oyunculuk, aslında ilham bence oynamadığın anlarda. Bakmak, görmek, fark etmek, hissetmek, hayatla, insanlarla, kendinle bitmeyen bir temasla tüm gününü geçirmek. En azından buna çabalamak. Benim hiç boş günüm olmuyor mesela. Sette olmasam da doluyum veya o gün evdeysem de tüm gün yapılacak şeyler var bu anlamda. Sonra bir role başladığında nereden hatırladığını bilmediğin şekiller veya hislerle yakalayabiliyorsun kendini. İlham o karakter sana geldiği anda gelmiyor ama işte. Sen zaten hayatın içinde akıyorsan tabi… En azından böyle olmasına çabalıyorsan diyeyim.

Denemeye açık, çok ortalıkta görünmeyen ama bir yanda farklı projelerde aniden karşımıza çıkan bir yapınız var, yani sürprizli bir yapı diyebiliriz buna… siz ne dersiniz bu konuda?
Teşekkür ederim öncelikle böyle tanımlanmak hoşuma gitti. Gerçek anlamda aileme arkadaşlarıma sürpriz yapmayı da çok severim bu arada, öyle göründüysem de size, ne güzel. Çok ortalıkta görünmemek kısmına katılıyorum. İşimle var olmak benim önceliğim, herhalde buna odaklı olunca da birden bir yerde izleyince aaa Nilay da burada hissi uyandırabiliyor demek ki ne güzel. Denemek kısmı ise en sevdiğim şey. Hayatta da işimde de.

Karakter oyuncusu olmanın artı ve eksileri nelerdir, nasıl bir hazırlık süreci gerektiriyor?
Çok keyifli. Her seferinde kendindeki yeni bir alanı keşfetme şansı veren bir hazırlık süreci gerektiriyor ve dediğim gibi hayatı daha odaklı yaşamak mecburiyetinde olmayı. Artıları bu hazırlık süreçlerinin senin aslında hayatta kendi yolculuğuna dönüşüyor olması. Eksileri ise karakter oyuncularına ihtiyaç duyulan proje ve rollerin o kadar da çok üretilmiyor, yazılmıyor, çizilmiyor olması. Az projede bu işçiliğe ihtiyaç var. Denk gelince şans oluyor.

Tiyatro oyunculuğu ve ufak tefek yönetmenlik denemeleri de var, tiyatro oyunculuğun mutfağı mı, orada nasıl bir haz yatıyor?
Tiyatro çok samimi bir sanat, ben çocukluğumdan beri aşığım tiyatroya. Bizde hele aile aşkı ve aile mesleği de oldu sonra. Salonun neresinde olursam olayım ister sahnede olayım ister seyirci koltuğunda bayılıyorum oyun anına… Sahne samimi olmayanı hemen kusan bir yer bence. Oyuncunun kendiyle baş başa kaldığı bir yer. Ve o an kalpten kalbe iletişim de çok yüksek bir yerden gerçekleşiyor. Bu deneyimin oyuncuyu bir yerden alıp bir yere getirmemesinin imkansız olduğunu düşünüyorum.

Bundan sonra neler var, hayatınızda?
Devam eden bir tiyatro oyunum, şu an henüz okumakta olduğum bir iki senaryo var. Ve ayrıca başrolünde yer aldığım bir başka filmim de Tokyo Film Festivali’nde prömiyerini yapacak önümüzdeki ay. Henüz sette değilim yeni bir şey için. Ama bizde sabahtan akşama değişebiliyor durumlar. Dolayısıyla siz bu röportajı yayınladığınızda bu sorunun gerçek cevabı ne olur ben de bilmiyorum.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.