Bu yıl 30.su yapılan Adana Altın Koza’ya hızlı başladık diyebilirim, herkesi filmlerde, fuayelerde görmek gerçekten de güzel oluyor, gerçekten de filmlerin konuşulduğu festivallerden birisi çünkü kendisi…
Altın Koza’da birkaç zamandır dikkat ettiğim ve geçen yıllarda yazılarımda da bahsettiğim konulardan birisi nitelikli filme ulaşma zorluğu yaşaması… Yani genç ve yeni yönetmenlerin altın kozayı tercih etmesinin, burayı bir kulvar, arena olarak görmesinin hiçbir sakıncası yok elbette ama, bu ileriki yıllar için bir alarm oluşturuyor. Adana Altın Koza’nın biraz daha çeşitlilik sunan ulusal yarışma programına geçmesi gerekiyor. Yoksa kadın yönetmen dengesi vs. onlar zaten artı puan…
Festivalin bir artısı da Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi olan Kuru Otlar Üstüne’nin burada gösterilecek olması ve deprem bölgesine gitmek üzere kesilen biletlerin de şimdiden tükenmesi… Bu anlamda festivali ve Nuri Bilge Ceylan’ı tebrik etmek lazım…
Ulusal yarışma odaklı çıktığım seyir yolunda Filiz Kuka imzalı Yüzleşme, Fikret Reyhan imzalı Cam Perde ve Umut Subaşı imzalı Sanki Her şey Biraz Felaket filmlerini İstanbul Film Festivali’nde izleyip görüşlerimi orada dile getirmiştim…
Malik Isasis, Esra Saydam imzalı Öte, sırt çantalı siyahi bir kadının yolculuğunu anlatıyor. Konunun tatminsizliği bir yana müziğin filme uyumsuzluğu, kadın dünyasına ilişkin anlatılmak istenen zorlama algı ve tabii ki özensiz açılar filmi epey aşağılara çekiyor, söyleşide yönetmenin filme yönelik eleştirilere neredeyse filmi kendisi çekmemiş gibi cevaplar vermesi de ilginç oldu. İki yönetmenli filmlerin bu tarz ikilemlere, çatışmalara maruz kalması olağan…
Eylem Kaftan Kovan’dan sonra belgesel estetiğiyle çektiği Bir Gün 365 Saat filmiyle karşımıza çıktı, filmin belgesel algısı kafa karıştırsa da film kayıtsız kalınamayacak kadar iyi bir konuyu cesurca ele alıyor. Karakterlerin birbirleriyle olan bağları, yaşanan travmanın izlerini sahici kılarken, izleyiciye birçok soru ve hissi de aktarıyor, etkilenmemek imkansız!
Tunahan İmzalı Karganın Uykusu ise çoklu konuların üzerine bir uyku sorunsalı olarak yatıyor, kişisel duygusuyla, mekanıyla ve ortama sızan mültecilerin varlığıyla film tatminsiz bir noktaya taşınıyor, Ahmet Ağgün’ün oyunculuğu dikkate değer!
İlker Çatak’ın Almanya’nın Oscar Adayı olan filmi Öğretmenler Odası filmi ise günün en güzel sürprizi oldu, ilgiyle izledim, film sansür, çocuk psikolojisi, yetişkin yetkinliği gibi konuların üzerine başarıyla gidiyor ve tıkır tıkır bir anlatımla bizi buluşturuyor, yönetmenin ismini bundan sonra daha çok duyabiliriz, Fatih Akın’la beraber Almanya’da yaşayan Türk yönetmenlere başarılı bir isim daha eklemlendi bu sayede…
Osman Serkan Erol’un geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz cem Madra ile çektiği Sulukule’nin Son Günleri belgeselini izlerken adeta 15 yıl öncesine ışınlandım, o süreci tüm çıplaklığıyla anlatan belgeselin artısı aktivist Hacer Foggo’yu görmek oldu. Mücella Yapıcı’nın da o süreci takip ettiği belgeselde kaybedilen aktivistliğimizle yüzleşmek üzücü oldu. İzmir’den milletvekili olan ve kazanamayan Hacer Foggo gibi bir aktivisti milletvekili olarak görmek gerçekten de büyük kazanç olurdu. Sulukule gibi bir değer yıkılıp, yerine kentsel dönüşüm adı altında inşa edilen şehirleşme o topraklara hiç yakışmadı, bazı değerlerin, bazı kültürlerin yerinde bırakılmasını desteklemek lazım…
Şimdilik bu kadar, yeni filmlerle yazı devam edecek…