8-10 Haziran tarihlerinde 24.’sü düzenlenen Altınsafran Belgesel Film Festivali başladığı günden bugüne pandemi dahil hiç ara vermeden devam eden ülkemizin tek köklü belgesel film festivali. UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Karabük’ün Safranbolu ilçesine de belgesel sinema çok yakışıyor. Zira Süha Arın’ın “Safranbolu’da Zaman” belgeseli ile dikkatleri üzerine çeken Safranbolu’nun oturmuş markalarından biri oldu “belgesel sinema”. Uluslararası film festivalleri gerçekleştikleri şehir ve ülkeler için ayrıcalıklı kültürel, ekonomik, politik birer marka ve kazanım oluştururlar. Her ne kadar festivalin uluslararası ayağı özellikle ekonomik nedenlerden dolayı zayıf kalsa da belgesel sinema Safranbolu’nun önemli bir markasıdır artık. Gerçi kültür sanat nereye yakışmaz ki!
Üç gün boyunca Safranbolu halkı belgesel sinema filmlerinin yanı sıra akşamları açık hava sinemasında kurmaca filmler de izlediler. Paneller ve söyleşilere katıldılar. Geleceğin belgesel izleyicileri ve üreticileri için de çocuklarla belgesel sinema atölyeleri düzenlendi.
Doğrusu pandemiden bu yana festivallerin pek tadı yok, sadece ben değilim böyle düşünen, festivallere katılan sinemanın pek çok bileşenlerinden biri olan meslektaşlarımın çoğu da aynı fikirde. Film izlemek, kritik etmek, söyleşilere katılmak, filmler hakkında yazmak, sektör üzerine tartışmak çok sıradan ve tekrara düşen konuşmalar şeklini almıştı. Herkes kendi yankı festivalinde kendi sesini ve resmini görür olmuştu. Belki de hep öyleydi pandemiden sonra pek göze batar oldu. Ancak Safranbolu’nun o butik havası, küçük ama kaliteli ve samimi hali bana ve pek çok festivale katılan jüri üyelerine, yönetmenlere, yapımcılara, sinema yazarlarına, akademisyenlere iyi geldi. Festivale katılan herkesle ve de seyirci ile çok çabuk iletişim kurabildik ve içten bir ortamda filmler üzerine konuştuk. Birbirini ilk defa orada tanışanlar da sanki daha önce tanışıyorlarmışçasına hemen atmosferin büyüsü ile samimi bir iletişime geçebildi. Sektörün çeşitli bileşenleri olarak bir arada idik. Büyükşehirlerin gürültüsünden, hayhuyundan uzak, tarihi ve kültürel bir beldede belgesel sinema ile hemhal olmak hepimize iyi geldi.
Festivalde en etkilendiğim belgesel, yarışma dışı gösterilen Derviş Zaim’in Tavuri belgeseli oldu. Ertuğrul Karslıoğlu ustamızın kültürel miras ve korumacılık üzerine olan “Evlerinin Önü” belgeselini de ilgi ile izledik. Hala aynı coşku ile üretiyor olması insana ilham veriyor. Uluslararası kategoride birinciliği “Kavur”, jüri özel ödülünü “Kim Mihr”i ve mansiyon ödülünü ise “Araya Korona” Girmeseydi belgeselleri aldı. Her biri ilmek ilmek dokunmuş belgesel filmler.
Ben “belgesel film yapım destek” jürisinde idim. 40 genç meslektaşım proje yazıp göndermiş. Hepsinin zihnine, yüreğine ve cesaretine sağlık. Gönülden kutluyorum hepsini. Ancak oyunun kuralı gereği bir tanesine ödül verebildik. Hangi kategoride kimlerin ödül aldığını meak ediyorsanız https://www.altinsafran.org/ sitesinden öğrenebilirsiniz. Her festivalde birileri ödül alır hep söylediğim gibi aslolan üretmektir, seyirci ile paylaşmaktır, tartışmaktır, yeniden düşünmektir, sorgulamaktır…. Festivalleri bu yüzden seviyorum, önemsiyorum.
Ancak ben bu yılki “belgesel sinema emek ödülünü” Türkiye’nin Coşkun Abisi Coşkun Aral’ın aldığını söylemeden geçmeyeceğim. Coşkun Aral ile iki kez aynı jüride yer aldım. Biri Antalya biri de Malatya Film Festivalinde idi. Bitmeyen enerjisine her şeye rağmen üretme ve paylaşma çabasına, gençlerle kurduğu muhteşem iletişime ve zarafetine ve alçak gönüllülüğüne her daim gıpta ettim.
Son olarak bu festivali bu yılda var eden Safranbolu halkına Festival ve Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse şahsında çok teşekkür ederim. Ve festivalin danışmanları Musa Ak ve Serdar Sabuncu’ya ve bütün ekip arkadaşlarına teşekkür ederim. İyi ki bu festivalin bir parçası oldum.