Yönetmenliğini ve senaristliğini Volkan Özgümüş’ün üstlendiği Kadavra filmi, dünya festivallerinde birçok ödül kazandı. Biz de bu heyecanlı ve üretken yönetmene bugüne kadar yaptığı ve geçirdiği süreci sorduk…

Kazandığı ödülleri gururla taşıyan Özgümüş, “Korku- gerilim türü yönetmenliği başladığım andan itibaren denemek istediğim, başarılı örneklerini izlerken büyük keyif aldığım bir türdü. Daha önce dram, komedi, belgesel türünde içerik üretmem korku filmi çekerken farklı bir yönetmen dili geliştirmemi sağladı. Bu farklı bakış açısının festivallerde de karşılığını alıyor olması mutluluk verici. İlerisi için daha önce denenmemiş uluslararası çapta filmler üretmeye üstene koyarak devam etmek istiyorum” dedi.

Biraz seni tanıyalım mı? 

Tabiii, 1991 Istanbul doğumluyum. Lisans eğitimimi İstanbul Üniversitesi İletişim fakültesinde tamamladım. Okulun ilk yılından itibaren işin mutfağına girmek istedim. Ayrılık, Ezel, Kurtlar Vadisi gibi büyük işlerde çalışıp kazandığım deneyimlerimi yine okulun ilk yıllarından itibaren üretmeye başladığım kısa filmlerime aktardım. İlk kısa filmimde, bir dünya yaratmanın vermiş olduğu eşsiz duyguyla tanıştığımdan beri üretmeye devam ediyorum.

Yönetmen kimliğinden de bahsedelim. Yönetmenlik fikri nasıl oluştu?

Çocukluğumdaki klasik oyunları oynamayı reddedip kendi kafamdan oyunlar üretiyor, insanları buna  inandırıp roller verip o oyunu oynatıyordum. O zamanlar farkında olmadan aslında bir nevi yönetmenlik yapıyormuşum. Çocukluğumun geçtiği semt Beykoz Türkiye’deki dizi film üretiminin neredeyse %70’ine 80’inde mekan olarak kullanılıyordu. Dolayısıyla çocukluğundan beri sürekli olarak dizi ya da film setine denk geliyordum. Setlerin o dışarıdan gözüken kaotik yapısı, bana her zaman çok çekici geliyordu. Farklı farklı oyuncakları elinde bulunduran insanların bir araya gelip bir oyun oynaması gibiydi benim setler. İlk yönetmeni fiziksel olarak Çiçek Taksi dizisinin setinde gördüm ve oturup yönetmeni gözlemledim. Oradaki 150 kişinin içerisinde en çok dikkatimi çeken ve sürekli gözümün üstünde olduğu kişi oydu. Herhalde bir yarım saat izledikten sonra suratımdaki o anlamsız tebessümü ve heyecanı fark ettim. Çocukluk, insanın gelecekteki mesleği hakkında konuşurken en çok kararsız olduğu, her hafta, her ay fikrini değiştirdiği zamanlar. Ama ben o andan itibaren gelecekteki mesleğim sorulduğunda kendimden çok emin bir şekilde yönetmen olmak istediğimi dile getirdim.

Sonrasında bu hedef doğrultusunda üniversite tercihimi yaptım. 16 yaşında üniversiteye başladım. 17 yaşında ilk kısa filmimi çektiğimde çıkan sonucu görüp, bunu insanlarla paylaştığımda, insanların yüzünde aktarmak istediğin duygunun karşılığını gördüğümde, aslında sinema sanatının gerçek büyüsünü tecrübe etmiş oldum. O an kendime dedim ki “Volkan İyi ki bu mesleği seçtin. Dünyaya milyon kere gelsen yine de seçeceğim meslek bu olurdu” dedim. Aradan yıllar geçti; birçok film, birçok dizi, birçok belgesel çekmiş oldum. Sinemaya ya da televizyona dair bir içerik ürettiğimde aynı sözleri kendime söylüyorum; İyi ki yönetmen olmuşum.

İlk filminiz komedi olmuştu, ardından korku filmi çektiniz aradaki farklar neler? 

İlk filmimi çekmeden evvel Atv’de yayınlanan dünyada ilk ve tek kısa film yarışma programı formatı olan Çek Bakalım yarışmasında yarıştım. O yarışmayı ikinci olarak bitirdim. En iyi senaryo ödülünü kazandım. Her hafta kısa film ekiplerinin, kanal tarafından belirlenen bir konu üzerinde kısa film üretmesi ve jürinin değerlendirilmesi sonucu kazananların ve kaybedenlerin olduğu bir yarışma programıydı. Türümüz komediydi. O yarışma boyunca orada komedi türünde edindiğim tecrübeyi aslında uzun metraja yansıtmak ve denemek istedim. İlk filmimin komedi olmasının sebebi de budur esasında.

Korku filmi de izlemekten çok keyif aldığım bir türdü her zaman. Rejisini çok beğendiğim ve yönetmenliğin en aktif olarak kullanılabileceği türlerden olduğundan korku filmi çekmek istiyordum. Bu doğrultuda korku türündeki aday kısa filmini çektim. O filmin çekim sürecinde fark ettim ki bir yönetmene en geniş alan bırakan türlerden biri korku türüydü. Kendimi çok özgür hissettim. Aday kısa filminin de uluslararası birçok festivalde olumlu geri dönüş alması ve ödüller kazanması tabii ki beni çok mutlu etti. Bu da beni korku türüne dair içerikler üretmek konusunda teşvik etti. Hemen sonrasında da aslında Aday kısa filminin uzun metraj hali BİAZ: Kara İyenin Laneti filmini çekmiş oldum. Daha sonra da o filmin hazırlık aşamasında hikayesini oluşturduğum Kadavra kısa filmini çektim. Sanırım bir süre daha korku filmi içeriği üretmeye devam edeceğim. Evet komedi ile korku arasında tür olarak ciddi farklar var. Ama ben bir yönetmenin belli bir türe bağlı olmasının yönetmene zarar vereceğini düşünenlerdenim. Bunu da şöyle tecrübelemiş oldum. Son takla filmimde dram türünü. TRT Belgesel kanalına çektiğim 5 farklı TRT Belgesel içeriği belgesel türünü, Tozkoparan adlı dizisinde tarihi film türünü, Fox TV için çekilen Her Yerde Sen dizisinde romantik komedi türünü denedim, TRT’ye çekilen dram türü olan Kara Tahta dizisinde de yönetmenlik yaptım.

Son olarak korku filmi yaptım. Aslında biz filmleri bir türe sıkıştırsak aslında bir çok türü içe içe çekmiş oluyoruz. Mesela bir korku filmi senaryosu çektiğimizde o senaryonun bazı sekanslarda komedi türünden besleniyorsunuz bazı sekanslarda da belgesel türünün niceliklerinden faydalanıyorsunuz. Bu da bir yönetmen olarak projeye sağlayabileceğiniz maksimum katkıyı getiriyor.

Birçok festivalde seyirciyle buluşan ve ödüller alan Kadavra isimli filminin hikayesi nedir?

Aslında Kadavra’nın hikayesi şöyle ortaya çıktı ; BİAZ filminin ön hazırlık aşamasında mekan gezisi yaparken bir üniversitenin tıp fakültesinde keşif yapıyorduk. Bize üniversitede mekanı gezdiren sorumlu hocamızın kadavralarla alakalı anlattığı hikaye beni çok heyecanlandırdı. O heyecanla daha akşamında genel akışını yazmış oldum. İlk duyduğum andan itibaren bununla alakalı bir film yapmalıyım düşüncesine karşı koyamıyordum. BİAZ filminin çekimlerine bir hafta kala Kadavra’nın senaryosunu bitirmiştim. BİAZ filminin çekimleri bittikten sonra Kadavra filminin çekimlerine başladık. Kadavra filmi üniversitenin tıp fakültesinde okuyan bir grup arkadaşın, okullarındaki Kadavra üzerinden ruh çağırma seansı düzenlemeleriyle hayatlarının geri dönülmez bir şekilde değişmesi üzerine bir film. Bundan sonrası spoiler olur film için. Yani özetle film yönetmeliğin ana  motivasyonu üzerinden çıkmış bir proje oldu. Bir hikaye duyarsınız ya da bir hikaye okursunuz çok seversiniz ve bu hikayeyi anlatıp insanlara göstermek istersiniz. Benim için sinema sanatının hayatıma kattığı en büyük haz hikaye anlatıcılığı yapabilmek.

Filmin dünyası üzerine neler söylemek istersin?  İlham kaynakların arasında kimler var?

Film çekmek, sinema filmi üretmek, herhalde sanat dalları arasında en zorlarından biridir. Bir kere en pahalı olanı. Haliyle maddi imkanlardan dolayı bir şekilde hayallerinizi filtreliyorsunuz. Düşündüğünüz şeylerin beyninizin bir tarafında bütçesel karşılığı oluyor. İster istemez bu durum bir noktada baskın hale gelip sizi o fikirden caydırıyor. Çünkü gerçekleştirilememiş / çekilememiş bir sinema filmi bir eser niteliği taşımıyor. O yüzden daha çekilebilir,  bütçesel anlamda çekebileceğiniz şeylerin hayalini kurabiliyorsunuz. Bir ressam tablosuna hayalindeki dünyayı bir kısıtlama olmaksızın çizebiliyor. Ama siz bir şey düşündüğünüzde bunu yapmak için en az 150 kişi ile çalışmanız gerekiyor. Büyük bir topluluk pahalı aksesuarlarla  hikaye anlatmaya çalışıyorsunuz. Ben bu bahanelerin arkasına ilk kısa filmimi çekmeye başladım dönemden itibaren hiç sığınmadım. Kamera almam gerekiyordu kamera alacak param yoktu o dönem üniversite öğrencisiydim en kolay para kazanma yolum okurken Work and Travel programı ile Amerika’ya gidip yaz mevsiminde orada çalışmaktı. Saat başına en çok para kazanılan yer Alaska’da Balıkçılık yapmaktı. Hiç düşünmeden o yaz gittim Alaska da Balıkçılık yaptım ve gelip Türkiye’ye kameramı aldım. Daha sık film üretmeye başladım. Bir yönetiminin kendi dili oluştururken faydalandığı kamera aksesuarları jimmy jib şaryo stedicam mini jib Ulaşılması zor satın almayı bırakın kiralanması bile çok özellikle öğrencilik dönemimde çok zordu. Bu da durdurmadı beni. Üniversite döneminde profesyonel olarak setlerde çalıştığım için bu ekipmanların aslını gözlemleyebiliyordum. Gözlemlediğim ekipmanların abimin de yardımlarıyla kopyasını üretmeye başladık ve bütün ekipmanları yaptık. O dönem hocalarım bu durumdan çok etkilendiler ve bunu bir sergi haline getirmemi istediler. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi kampüsünde bir hafta boyunca “El Yapımı Sinema” adı altında sergiledim. İlham aldığım yönetmenler de aslında hayat hikayeleri buralara dayanan yönetmenlerdi. Robert Rodrigues, Tarantino bunlar akıllı olmayan kendileri kendi içinde hissettikleri hikaye anlatma sanatını sinema ile anlatmaya çalışan ve ilk filmlerinden itibaren yokluklara rağmen şartları zorlayan yönetmenler ve benim öncelikle hayat hikayeleri, sonrasında da reji tarzlarını çok beğendiğim yönetmenler oldular.

Filmin sürecini anlatır mısın?

Kadavra filminin süreci diğer tüm film süreçlerime göre daha kolay oldu. çünkü halihazırda bir film prodüksiyonunun içerisindeydim ve aynı ekiple çalışmak istiyordum. Onlara hikayeyi anlattığımda özellikle de oyuncuların benim o gerçek hikayeyi ilk duyduğumdaki hissiyatı yüzlerinde gördüm. Tasarladığım kurgusal senaryoyu çok beğenmeleri işimi epey kolaylaştırdı. Her zaman söylediğim gibi yönetmen bir set için çok önemli ama ürettiğimiz iş kesinlikle kollektif bir iş. Bu durumda size güvenen sizin kadar projeye inanan insanlarla proje yapıyor çıkan sonuca %100 etki eden bir durum. Bizim de filmimizin başarısındaki en önemli etkenlerden biri oldu. İnandığım bir hikayeyi ekip arkadaşlarıma anlattım onlar da en az benim kadar inandı ve beraber çok güzel bir film ortaya çıkarmış olduk.

İlerideki projelerinden biraz söz edebilir misin? Sırada neler var?

Nasıl ülkesinde basketbol oynayan bir basketbol oyuncusunun en büyük hayali NBA’de oynamaksa,  benim de hayalim Amerika’da, sinema endüstrisinin en gelişmiş olduğu yerde filmler çekmekti. Özellikle New York Film Akademi tarafından bize verilen yapımcılık eğitimi süresince Amerika’daki sistemi daha çok tanıyıp, hakkında daha çok bilgiye sahip oldum. O andan itibaren bunu hayal olmasının ötesinde gerçek kılmak için elimden gelen her şeyi yapmaya çalıştım. şu an öyle bir yoldayım. Amerika’da özellikle korku türünden film çekmek istiyorum. Bir yönetmen olarak korku türünde film çekmekten büyük keyif aldım. Korku sinemasında en gelişmiş olduğu ülkede, Amerika sineması Endüstrisi içerisinde korku türünde filmler çekmek istiyorum. Bunun için hazırladığım senaryolarla bağlantılar kuruyorum. Şimdilik hedeflerim bunlar diyebilirim. Tabii ki her üreten sanatçı gibi zihninizde her dakika anlatmak istediğiniz hikayeler dönüyor ama hayatın gerçekliği doğrultusunda da bunu bir sıraya düzene koymaya çalışıyorsunuz. Dediğim gibi yaptığımız iş üretmesi masa başında sancılı olmasının dışında en zoru da bunu gerçekleştirecek organizasyonu ve finansmanı sağlamak. Bunlar sağlandığında ve gerekli şartlar oluştuğunda da anlatmayı bekleyen hikayelerimi filme çekip anlatmak istiyorum.

 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.