Hocam Prof.Dr Ertan Yılmaz’ın anısına
Francis Ford Coppola’nın Joseph Conrad’ın Heart of Darkness (Karanlığın Yüreği 1899) adlı romanından uyarladığı ve üç yılda bitirdiği Apocalypse Now (Kıyamet 1979) dünya sinema tarihindeki en kontrolünü kaybetmiş çığırından çıkmış film olarak görülür. MUBİ Apocalypse Now’un çekim sürecini anlatan Hearts of Darkness: A Filmmaker’s Apocalypse (1991) adlı belgeseli gösterime açtı. Sinemayı öğrenmenin, yönetmenlerin dünyasına girmenin en iyi yolunun belgeseller olduğunu düşünmüşümdür hep. Andrei Tarkovsky: A Cinema Prayer (Andrey Tarkovski: Bir İbadet Olarak Sinema 2019) ve The Beaches of Agnes (Agnes’in Plajları 2008) da MUBİ’de gösterimde olan diğer yönetmen belgeselleri.
Ryan ve Kellner Politik Kamera adlı kitaplarında Coppola’yı “Francis Ford Coppola ve babaerkillik krizi” adlı başlık altında inceler. Apocalypse Now’u muhafazakar bir Vietnam filmi olarak yorumlarlar. Onlara göre Apocalypse Now, “savaşın yitirilmesini yeniden kazanılmış bir eril liderlik miti ile telafi eden bir Vietnam alegorisidir (…) Savaşın tarihselliğini reddederek onu askeri bir erkeklik alegorisine dönüştürme arzusu, kendi içinde, bu filmlerin benimsediği sağaltım biçimleriyle iyileşebilecek gibi görünmeyen bir yaranın, bir utanç duygusunun belirtisidir”.
Hearts of Darkness: A Filmmaker’s Apocalypse, Coppola’nın 1979 yılında Cannes film festivalinde yaptığı konuşmadan kısa bir bölümle açılır, “filmim bir sinema filmi değil, filmim Vietnamla ilgili değil. Vietnamın ta kendisi. Filmi yapma şeklimiz Amerika’nın Vietnam’da bulunma şekline benziyordu. Ormandaydık, çok kalabalıktık, elimizin altında çok para vardı, çok da ekipman. Ve yavaş yavaş delirdik”. Amerika’nın Vietnam’daki haksız varlığını “delirme” kelimesiyle ifade eden Coppola’nın Vietnam Savaşı’na bakışı hayranlık içerir ve hayli sorunludur. Coppola gerçeği birebir taklit etmek için Apocalypse Now’u Vietnam’a hayli yakın ve coğrafyası benzer olan Filipinler’de çeker, çatışma sahnelerinde setin üzerinden helikopterler geçer, set gerçekten bombalanır. Günümüzde bir savaş filminin sadece yeşil perdeyle ya da maketlerle çekildiğini düşündüğümüzde Coppola’nın gerçeğin aynısını yeniden yaratmak için gösterdiği çaba en masum ifadeyle hayli gösterişlidir. Coppola, ilk iki The Godfather’dan kazandığı parayla kendi yapım şirketi olan American Zoetrope’u kurmuş ve Apocalypse Now’u çekmeye karar vermiştir. On üç milyon dolarlık başlangıç bütçesi için ailesinin tüm malvarlığını teminat olarak ortaya koyar. Marlon Brando’nun bir hafta için bir milyon dolar alması, sel nedeniyle çekimlerin üç ay aksaması, Willard’ı canlandıran Martin Sheen’in iş yükünden ve stresten kalp krizi geçirip üç ay ara vermesi nedeniyle bu bütçenin hayli üstüne çıkılır. Amerikan ordusu destek olmak istemediği için Coppola o dönem birçok skandalla gündemde olan Filipinler hükümeti ve ordusuyla işbirliği yapar. Setin inşasında çalışan altı yüz işçinin hepsi Filipinli köylülerdir. Yapım tasarımcısı “durumdan istifade etmek gibi olmamıştır umarım” diyerek, filmi Amerika’da çekmiş olsalar maaşla ve maaş dışındaki haklarla binlerce dolara mal olacak işin, köylülerin günde bir dolara çalışmaları sayesinde çok ucuza halledildiğini anlatır. Apocalypse Now’da Kurtz’un kendisine kurduğu küçük krallığın tasvir edildiği son bölümde de benzer bir emek sömürüsü söz konusudur, kesik insan kafalarını canlandıran figüranlar sabah sekizden akşam altıya dek toprağa gömülü bir kutu içinde yatmak zorunda kalırlar. Bu anlamda Joseph Conrad’ın Avrupa sömürgeciliğini anlatmak için 1899 yılında yazdığı romanın ruhunun neredeyse yüz yıl sonra dahi canlı olduğunu ironik biçimde görürüz. Amerika’nın Vietnam’daki haksız savaşını eleştirmek için yola çıkan filmin kendisi Filipinler’de birçok haksızlığın faili haline gelir.
Hearts of Darkness: A Filmmaker’s Apocalypse’in üç yönetmeninden biri Eleanor Coppola’dır. Coppola belgeselin bazı sahnelerinde hakim olan şiddete tezat biçimde sakin bir seslendirme yapar. Yanı sıra söyleşilerde de yer alır ve Coppola’nın mal varlıklarını riske atmış olmasını normal karşıladığını, onun yaratıcılığını desteklediğini söyler. Tüm bu eril gösteriş / ihtişam tablosunu az da olsa kabul edilir kılan tek unsur Francis Ford Coppola’nın belgeselin ilk saatinin sonunda kendisiyle yüzleşerek özeleştiri yaptığı sahnedir kuşkusuz:
“Yönetmenlik gittikçe demokratikleşen dünyada geride kalan son diktatörlüklerden biri Bunun yanı sıra uzakta Doğulu bir ülkede olmak, bunu neredeyse kendi paramla yapmam, bunu Baba filmleriyle bir başarı serisiyle yakalamışken yapmak, zengindim de, bunlar hep Kurtz’unkini andıran bir ruh haline katkıda bulundu”