Geçtiğimiz günlerden birinde Kubilay Aksun`dan , Ümitli Karanlık Yolculuk adlı kısa filmini bitirdiğini, filmi izleme fırsatım olursa çok sevineceğini belirten bir mesaj aldım. Memnuniyetle kabul ettim. İzledim ve köşemde yazmaya değer bulup bir kısa söyleşi gerçekleştirdim.
Başrolünde Ercan Kesal`ın yer aldığı film İzmir’de yaşayan, emekliliğine iki ay kalmış olan Yılmaz’ın öyküsünü anlatıyor. Yılmaz’ın hayali emekli ikramiyesi ile arsasına bir ev yaptırmaktır. Fakat bir gece İstanbul’dan habersizce gelen oğlu Fırat, tüm planlarını alt üst eder. Hayalini gerçekleştirmek bir yana bambaşka endişelerle karşı karşıya kalır.
Son yıllarda kısa film üretimindeki artış sevindirici, aynı oranda gösterim ve dağıtım imkanı da bulsa sinemamız adına ne güzel olacak. Bu amaçla mücadele eden pek çok kısa filmci, kurum ve kuruluş var, her türlü desteği hak ediyorlar.
Genç yönetmen Kubilay Aksun Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV-Sinema mezunu. İzmir Yaşar Üniversitesinde yüksek lisansını tamamlamış. Şu anda İzmir’de bir vakıf üniversitesinde öğretim görevlisi.
Kısa film ne ifade ediyor senin için Kubilay? Son zamanlarda kısa filmde bir kıpırdanma var. Gerek animasyon, gerek belgesel gerek kurmaca olsun. Bunu neye bağlıyorsun.
Kısa filmdeki bu kıpırdanmayı, biraz ekonomik sebeplere biraz da festival ve yarışmaların artmasına bağlıyorum. Özellikle Türkiye gibi ülkelerde insanların anlatabilecek çok derdi var. Her birimizin hafızasında yer edinmiş ilginç hikâyeler var. Yoksulluklar var mesela. Koca bir coğrafya zulümlerle baş etmeye çalışmış. Kolay değil elbette, zihinlerde yaratılan tahribatlar bir gün ortaya çıkmak isteyecek. Kaç kuşak sonra olursa olsun, o hikâyeler anlatılmak için ortaya çıkıyor. O yüzden kısa filmdeki artışın sebebini hem ekonomik hem politik etkilerin hem de teknolojik yeniliklerin artmasına bağlıyorum. Kısa film her zaman ekonomik olarak daha cazip bir mecradır.
Kısa film senin için uzun metraja geçiş için bir basamak mı yoksa başlı başına bir alan mı?
Uzun metraj için basamak olduğunu düşünmüyorum. Fakat şu gerçekliği de görmek gerekiyor; insanların derdi bazen uzun uzun anlatılabilecek boyutta oluyor. Kısa film yapan birisinin sonra uzun metraj film yapmasındaki en önemli sebebin motivasyon olduğunu görüyorum. Kısa metrajda elde edilen başarılar, ya da ne bileyim eksikler size bazen güç verir ve uzun metraj daha zorlu bir alanmış gibi hissettirerek, ‘evet ya uzun metraj çekmeliyim’ diyerek yola çıkıyorsunuz. Velhasıl, kısa metraj uzun için bir basamak olmasa da, gerçek hayatta tam olarak bunun karşılığını görmüyoruz. İletişim fakültelerinde bile hocalar önce uzun çekmeye kalkışmayın, kısa film yaparak kendinizi tartın diyor.
Bu filmi çekmekteki amacın neydi, bu öyküyü anlatmak neden önemliydi senin için?
Son yıllarda dünyada yaşanan bir göçmen sorunu var. Malum bu sorun Türkiye’de de mevcut. Hem göçmen olarak gelenler bağlamında hem de dışarıya göç veren bir ülke olarak… Bu yakıcı mesele karşısında biraz farklı bir şey anlatmak istedik. Yani gideni değil de kalanı anlatmak istedik. Evet giden bir şeyler ümit ederek gidiyor ama kalan ne yapacak? Filmi yapma motivasyonu bu oldu aslında.
Proje nasıl oluştu, yapım koşullarını nasıl sağladın?
Ülkeden giden, gitmeye çalışan insanların her gün arttığı bir ortamda projeyi oluşturmak çok zor olmadı aslında. Sadece bugünün sorunu değil de dünün ve yarının da sorunu olabilecek bir hikaye bulmaya çalıştık. Ne kadar etkili oldu bilemiyorum henüz. Yapım işini de iki dostum üstlendi. Mert Özen ve Merve Daşğın Özen, Tabi ortak yapımcılarımız da var iki kişi. Mevlüt Akçin ve Şükrü Özçevik. Filmin çekileceği mekanların bulunması, kostüm, ulaşım, konaklama ve diğer tüm giderlerin bütçesi oluşturulduktan sonra filmi ancak kredi çekerek yapabileceğimi düşünüyordum. Bu sırada hiçbir fona başvurmadım. İşte tam da bu sırada dört güzel yürekli arkadaş (Mert, Merve, Mevlüt ve Şükrü) ve ekipteki herkes elini taşın altına koydu. Filmin çekilmesi için muazzam bir dayanışmaya girildi. Bu filmde emeği geçen herkese ne kadar teşekkür etsem azdır.
Baba rolü için Ercan Kesal ile nasıl bir işbirliği içine girdin?
Ercan Kesal ile görüşmemiz hem hocam hem de yoldaşım olan Enis Rıza Sakızlı sayesinde oldu. İlk önce telefonda görüştük. Senaryoyu beğenirse yer alabileceğini söyledi Ercan Hoca. Aradan bir hafta geçmişti. Ben senaryonun artık mailde alt sıralarda kaldığını düşündüm Yeniden aramayı düşündüğüm günün akşamında Ercan Kesal aradı ve yaklaşık yirmi dakika kadar hikaye ile kurduğu bağdan bahsetti. Sonrasında da projede yer alabileceğini söyledi ve Urla’da görüştük. Senaryo hakkında konuşurken zaman zaman fikir alışverişinde de bulunduk. Birbirimizi besleyen bir süreç oldu doğrusu. Kendisiyle çalışmış olmak da ayrı bir şans benim açımdan.
Bundan sonraki projelerin neler?
Bir kısa ve bir uzun metraj hikâyem var. Hâlihazırda bilgisayarda bekliyor ikisi de. Fakat öncelikle eli yüzü düzgün birer senaryoya dönüşmeleri gerekiyor. Önümüzdeki yılsonuna kadar iki projenin de dosyalarını hazırlamış olurum sanıyorum.