Adana Film Festivali 29 yılını tamamladı. Her festivalden sonra film festivalleri neden yapıyoruz (olumlu ve olumsuz anlamda) sorusunu sorarım ve burada da oldu. Aslında festivalin içinde ikinci ayağını Adana Film Festivali’nin içinde yapan ‘2. Film Festivalleri Sempozyumu’nda festivallere dair sorular soran akademisyenler, festival yöneticileri bir araya geldi. Festivaller nasıl bir misyon üsteleniyor, halkı ne kadar kapsıyor vs… Ben içinde yer alamadım ama katılımcılardan ufak bilgiler edindim ve bir sinema yazarı olarak katılımcı olarak içlerinde yer almak istedim. Zaten onlar da bir sonraki ayakta sinema eleştirmenlerini de dahil etmek istediklerini çıtlattılar. Festival keşke bu sempozyumu bir duyuruyla bizlere ve daha fazla kişiye ulaştırmayı başarsaydı…

Bu sene Adana Film festivali başvuran filmler arasından sekiz filmi yarışmaya alarak aslında uzun zamandır fısıltı şeklinde sorulan bir fitili ateşledi diyebiliriz. Film dört kadın, dört erkek yönetmenin filmini seçerek eşitlik politikasına imza atmış gibi duruyor ama gerçekten öyle mi? Ben her zaman bir filmin kaderinin ön jürinin ellerinde şekillendiğini söylerim. Geçen sene ben de Adana Film Festivali’nde uzun metrajlı film yarışmasının ön jürisinde yer aldım. Geçen sene Ali Kemal Çınar Geceden Önce filmini seçmediğimiz için twitter üzerinden bir serzeniş yayınladı. Yayınlamak konusunda sonuna kadar özgür ama kimlik üzerinden vurması özellikle bana yapılmış bir haksızlık gibi geldi. Çünkü kendisinin sinemasını her zaman destekledim, röportajlar yaptım ve derdini anlatma yolunun her daim yanında oldum. (Bunu da buradan bir kez daha netleştirmek istedim) Artı Mehmet Ali Konar imzalı Zin ve Ali’nin hikayesini ana yarışmaya almıştık…

Bu sene Kazım Öz’den benzer bir serzeniş ve tepki geldi. Bugüne kadar Altın Koza’ya altı film gönderdiğini ve altısının da ön jüriden geçemediğini ve kendisine tatmin edici bir açıklama yapılmadığını söyleyen Kazım Öz de haklı. Ama sadece Altın Koza’ya değil bütün festivallere yöneltilmesi gereken soru olmalı bu! Filmleri neye göre seçiyoruz ya da seçiyorsunuz?

Kendi adıma kişisel olmuyorum, objektif davranarak belli bir zümre ayırmadan önüme gelen işin çerçevesine bakıyorum. Yirmi yıllık politik bir sürecin ayrıştırmasını hepimiz yaşıyoruz, bu yolda beraber yürüyenler olduğu gibi tam tersine izler bırakanlar da var. Festivallerde özerk yapılar kurulmadığı sürece sorular sorulup, kendisini geride bırakılmış hissedenler hep olacak!

Kazım Öz meselesini biraz daha açarsak; altı filminden bir tanesinin dahi seçilememesi büyük talihsizlik ve yönetmenin yaptığı serzenişi haklı buluyorum. Festivaller daha özgürlükçü, çeşit, eşit bakmalı ki, sektör ilerleme imkanı bulsun!

Aynı şekilde sırf kadın yönetmen ya da kadın meselesi diye vasat bir film diğer filmlerin önüne geçmemeli. Pozitif ayrımcılık dakonuştuğum  çoğu kadın yönetmenin istemediği, rahatsızlık duyduğu bir durum. Kadın yönetmenlerin daha fazla film çekmesini teşvik etmekle, onları öne çıkarmak arasında fark görüyorum ben.

Festivalin sonuçlarına bakarsak ana jüri pozitif ayrımcılık gözetmiş gibi durmuyor, hatta bu eşitliği reddetmiş gibi. Sonuçlar konusunda bir şey demiyorum. Ziya Demirel kısa filmlerinden itibaren farklı filmlerle dikkatimizi çekmiş bir yönetmen. İstanbul Film Festivali’nde de Ela ile Hilmi ve Ali’yi izlediğimde özellikle senaryosunu farklı bulmuş ve sevmiştim. Orada sadece en iyi senaryo ödülü kazanan film burada biraz da alternatifsizlikten dolayı bütün büyük ödülleri sildi süpürdü.

Jüri derdi olan sinemanın peşine düşmüş görünüyor ve bunu da biraz kadın dünyasının erkekler ve toplum tarafından manipüle edildiği, bireyin cinsel tercihlerinin yine toplumsal dertlerle bastırıldığı filmlere öncelik vererek yapmış gibi görünüyor. Ali Kemal Güven’in Çilingir Sofrası da İstanbul Film Festivali’nde izlediğim film. Orada da bastırılmış cinsel kimliğin masaya yatırıldığı, Ahmet Rıfat Şungar ve Barış Gönenen’in başarıyla canlandırdıkları bir konu anlatılıyor ve bu ikili bu ödülü sonuna kadar hak ediyor. Film ayrıca SİYAD jürisi tarafından en iyi film seçildi.

Festivalden sürpriz iki film vardı bana göre. Birisi Serpil Altın İmzalı Bir Zamanlar Gelecek 2121, diğeri de Ümran Safter imzalı Kabahat. Aslında ikisi de minimal sinema örneği. Bir Zamanlar Gelecek: 2121 pandemi sonrasında distopik bir evrende geçen, dünyamızın sonunu hazırlayan insanlığın yerin altında bile kural koyuculuğa devam ettiği yenilikçi, minimal, zaman zaman politik olmayı başaran bir film örneğiydi. Ama dediğim gibi jüri toplumsal ve biraz da geleneksel bakmayı tercih etmiş gibi. Kabahat konu olarak basit ama Reyhan’ın kendi üzerinde kurulan baskılara karşı naif karşı çıkışını ve arkadaşıyla kurduğu ilişkinin samimiyetine yer açan bir ilk film örneği. İlgi çekmemesi olanaksızdı. Mina Demirtaş’ı ise Leon’un Mathildası gibi bağrımıza bastık. Umut Veren Kadın Oyuncu olarak festival tarihinde yerini aldı, kendisini başka filmlerde de görmeyi umut ederiz.

Gelelim her sene verilen Yılmaz Güney özel ödülüne… Jüri bu sene yarışan filmler içerisinde bu ödüle değer film bulamadıklarını belirtti. Bu belki de politik film üretmeyen sektöre belki de ön jürinin kısıtlı yaptığı seçimine yapılan bir eleştiriydi bilemiyoruz. Kazım Öz’ün Bir Kar Tanesinin Ömrü filmi seçilebilseydi onun alacağı muhakkaktı. Çiğdem Sezgin’in Suna filmi iyi bir yönetmenlik başarısıydı, kadın oyuncu Nurcan Eren’i de yabana atmamak lazımdı. Belli ki jüri çok kişisel buldu kadının kendi içinde yaşadığı sorunsalı…

Bu sene festivalde belgesel filmler kurmacadan ayrı bir biçimde yarıştı nihayet. Bu karar iyi oldu. Geçen sene en iyi filmi Yaramaz Çocuklar belgeselinin almasından sonra alınmış bir karar oldu. Bu tarz bir birliktelik kurulması başından beri yanlıştı zaten. Onu da Neslihan Kültür’ün Köşe Başı Beklerim belgeseli kazandı.

Bunu daha önce de belirtmiştim Altın Portakal’ın sonuçları açıklanınca. İki festival arasında yeni ve deneyimli ayrımı oluşmaya başladı. Bu nasıl oldu bilemiyorum ama deneyimli yönetmenler Altın Portakal’ı tercih ediyor. Bunda ilk gösterim şansı aranması da yatıyor muhakkak ama, Altın Koza’nın filmleri kendisine çekmesi konusunda biraz atılım yapması gerekiyor sanki.

Çok genel ve diğer festivalleri de işin içine katan bir yorumla yazımı kapatıyorum. Festivaller, fonlar, seçimler paylaşıma açık olmalı bence. Kimse festivallere, gücü ele geçirip arka bahçesi gibi davranmamalı, herkes yakınındakinin sırtını sıvazlamadan, hak ettiği objektiflikte davranabilirse o zaman kimse seçilmeme sebebi olarak cinsiyet, tür, milliyet, kimlik meselelerine girmez. Kimsenin kafasında soru işareti kalmadan festival yapmak en anlamlısı…

*Yazının başlığı uzun metraj belgesel yarışmasında birinci olan Neslihan Kültür’ün Köşe Başı Beklerim’ belgeselinin isminden feyz almıştır! 

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.