İnventing Anna 2022 başında Netflix’te dokuz bölüm yayınlanmış bir mini dizi.
Amerikan sosyetesini dolandıran kişi olarak ün yapmış Anna Sorokina’yı anlatıyor. Rusya’dan Almanya’ya göç etmiş yoksul bir ailenin çocuğu olan Sorokina Londra’daki eğitimini yarıda bırakıp önce Paris’e ardından 2013 yılında Amerika’ya yerleşiyor ve 20’li yaşlarının ortalarındayken bir sanat vakfı kurmak istediğini söyleyerek ‘sosyete’ye giriyor. Bu mini dizinin diğer Netflix yapımlarından farkı nedir diye soracak olursak 21.yy kültürünü yansıtmadaki başarısı olduğunu söylemek mümkün.
Sorokina’yı ünlü yapan kişi bir gazeteci. Başta basit bir dolandırıcılık davası olarak görünen bu dava New York Post’ta çalışan Jessica Pressler’in ilgisini çekiyor ve haberini editöre kabul ettirmek için uzun zaman uğraşıyor. Editörü konuyu beğenmeyince bu haber üstünde çalıştığını saklamak zorunda kalıyor. Sonunda ilk çocuğunu doğurmasıyla eş zamanlı olarak “Belki O Kadar Parası Vardı, Sadece İzini Kaybetti (Maybe She Had So Much Money She Just Lost Track of It) başlıklı yazısı yayınlanıyor ve Sorokina bu yazı sayesinde ünlü oluyor. Jessica Pressler’in yazısı aslen bir edebi gazetecilik / hikaye gazeteciliği örneği yani bir portre yazısı. Dizide de gördüğümüz gibi müthiş bir emek üzerine kuruluyor. Hapishanede olan Sorokina’yı söyleşilere ikna edebilmek için çoğu zaman sivri sözlerle (‘sıradan birisin’ ‘kötü giyiniyorsun’ ‘işten mi atıldın’) kendisini incitmesine izin vererek onunla arkadaş oluyor, Sorokina’nın hayatının farklı parçalarını birleştirmek için tıpkı bir senaryo üstünde çalışırcasına uğraşıyor. Hatta bu iş için bebek odasının duvarını kullanıyor. Yazı yazmak doğurmakla yazı da bebekle eşleştiriliyor bir bakıma. Araştırmacı gazeteciliğin kimi zaman suçu ortaya çıkarmadaki başarısı (şuanda gösterimde olan Shining Girls dizisinde olduğu gibi) kimi zamansa toplumsal kültürel yapının aynası olan olaylara dikkat çekmek anlamına geldiğini görüyoruz bu dizide. Sorokina’yı Jessica Pressler keşfediyor deyim yerindeyse.
Mahkeme boyunca büyük bir ün kazanıyor ardından hayatı bu diziye aktarılıyor. İnventing Anna, adına sosyete dediğimiz sermayedar / burjuva sınıfına ait olmanın sadece göstergelerden ya da içi boş bir taklitten performanstan ibaret hale geldiğini ve güncel sanatın da sermayedar sınıfın ilişki ağı ile var olan bir şey olduğunu izleyiciye gösterdiği için ayrıca önemli. Güncel sanatın içi boş bir taklide dönüşmesini anlatan Exit through the Gift Shop (Çıkışlar Hediyelik Eşya Dükkanı’ndan Banksy 2010) filmini de hatırlatıyor. İki yapımda da sanatın kendisi hiçbir biçimde önemli değil.
Sorokina mahkemeye çıkmak için mahkum tulumlarını giymeyi reddediyor ve avukatı Alan Reed ve gazeteci Pressler’e kendisine pahalı / markalı kıyafetler almazlarsa mahkemeye çıkmayacağını söyleyerek sinir krizleri geçiriyor. John Berger’in Görme Biçimleri’nde yazdığı “erkekler davrandıkları gibi, kadınlarsa göründükleri gibidirler, erkekler kadınları seyrederler. Kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler” sözünü anımsatan biçimde Sorokina ilk duruşmada hiç muhabir olmadığını görünce çok üzülüyor ve bir arkadaşı onun duruşma kıyafetleri için instagram hesabı açıyor. Sorokina’nın her duruşmaya adeta defileye çıkar gibi çıkması ve kıyafetleri sayesinde onu takip eden fanlarının oluşması günümüzde “beğenildiğin kadar varsın” mottosuna hayli uygun. İnventing Anna Jean Baudrillard’dan tutun Judith Butler’a dek zengin bir teorik zeminde incelenebilecek bir dizi. Ünlü olmak için yola çıkan yoksul bir Rusya göçmeninin önce hapse girip ardından haberinin yapılmasıyla gerçekten ünlü olması simülasyon evreniyle açıklanabilir ancak.