Şu ana kadar 25 filme imza atan ve İlk Seans: NMSM aslı korku üçlemesi 11 Mart’ta bizlerle buluşacak olan Hann Yapım’ın sahibi Onur Aşa ile konuştuk. Fobilerimizi anlatan korkular 14 gün vizyonda olacak ve arka arkaya vizyona girecek! Genel amaçlarının konsept, hikaye ve içerik olarak farkındalık yaratmak olduğunu söyleyen Aşa; bu konseptin sinemada çok beğenileceğini düşünüyor.

Öncelikle Hann yapım ailesini biraz tanıyalım…

Hann yapım 2016 yılında kuruldu. Şu anda 25 filmimiz mevcut. Bunların 9 tanesi yabancı 16 tanesi yerli. Bu yerli filmler vizyondan sonra Netflix de yayınlandı. Hann yapım sinemayı destekleyen sinema içerikleri üreten bir yapım prodüksiyon şirketi. Onun dışında kendi markalarımızın reklam çekimlerini yapıyoruz ve başka markaların reklam filmlerine prodüksiyon desteği veriyoruz.

Projenin ana fikri size aitmiş sanırım, nasıl ortaya çıktı, nelerden etkilendiniz?

Projenin ana fikri ve hikayesi bana ait. Korku izlemeyi seven bir sinema izleyicisiyim. Türkiye’deki yerli korku içeriklerine baktığımızda ana temanın genel olarak para normal ve cin hikâyelerinin üzerine kurulduğunu uzun süredir görüyoruz. Bir izleyici olarak da artık korku ve gerilim filmlerine yeni bir heyecanın gelmesine inanıyorum. Uzun süredir de bunu dile getiriyordum. Beş yıldır naçizane senaryolar yazıyorum. Bunlardan bir tanesi de korkuydu. Hani ne yapılabilir farklı diye çok uzun süre üzerinde düşündüm ve inandım. Çünkü gündelik hayatımızda her insanın yaşadığı bir korku üçlemesi düşündük. Sinema için yeni bir konsept seyirci tarafından da çok beğenileceğine ve ilgi göreceğine inanıyoruz. Dediğim gibi korkuda çok klişe ve standart olan cin ve para normal olayların aksine herkesin gündelik hayatında bir kısmını bildiğimiz bir kısmını bilmediğimiz tıpta da karşılığı olana insanların fobisiyle alakalı ve pandemide çoklu fobik bozuklukların dünya üzerinde çok artış gösterdiği fobiler üzerine bir üçleme yaptık. Genel amacımız farklılık yaratmak hem içerik ve hikâye olarak hem de konsept olarak.

Korku sineması tür olarak hala izlenmeye devam ediyor. Bir ara bizde de çok çekildi ama tükenir gibi. Bu filmler tekrar bir canlılık getirir mi sektöre sizce?

Amacımız zaten bu. Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar filmler dışında sinemalarda maalesef korku izleyicisi düşme trendinde. Bunun sebebi de biraz önce söylediğim gibi hep benzer hikayelerin düşük kalitede ve prodüksiyonda çekilmiş hallerinin sinemaya gelmesi. İnsanlar farklı arayış içerisinde. Bunun yurt dışında örnekleri var. Çok yakın zamanda bir dijital platformda biliyorsunuz Kore yapımı bir psikolojik gerilim filmi dünyada çok büyük bir izlenme oranına sahip oldu. Hatta bazı ülkelerde yasaklandı. Korkunun içerisinde her zaman bir yaş sınırı vardır. Biz bu üçlememizi yaparken yaş sınırından çekinmeden yaptık artı 18’e oynadık. Çünkü öbür türlü gerçekçi olmazdı. Çünkü gerçek korkuları anlatıyoruz. Ben bu hikâyenin ve konseptin sinemada çok beğenileceğini ve ilgi göreceğine inanıyorum. İnşallah seyircimizde beğenir.

Vizyona giriş şekli de farklı biraz. 60 dakikalık üç film ve 14 gün vizyon. Bunun seyircideki karşılığı nasıl olur sizce?

Bundan önceki görev aldığımız prodüksiyonlarda özellikle son altı yıldır Türkiye’deki gişe trafiğini yönetiyorduk. Orada şunu çok iyi biliyoruz. Bir filmin eğer seyirciye duyurusu ve pr çalışması doğru yapıldıysa toplam seyircinin yüzde sekseni ilk iki haftada gelip filmi izliyor. Daha sonra tekerrür izleyici olabiliyor ve kulaktan duyup çok iyiymiş veya farklı bir tarzı varmış veya hikayesini kesinlikle görmen lazım dediğimiz, kulaktan büyüyen hikâyelere ikinci haftadan sonra izleyici geliyor. Biz ocak ayının başında itibaren vizyona girecek ‘İlk seans NMSM’ filmimiz ile ilgili çalışmalarımıza devam ediyoruz. O yüzden de 14 gün bir limitleme gibi gözüküyor aslında değil. Çünkü çok fazla içerik var Türkiye’de. Ama bazıları sinemada beyazperdeyle buluşamıyor. Sebebi de sinema perdesi ve salon ortalamasından daha çok film üretimi yapılıyor. O yüzden de biz vizyon takvimini çok meşgul etmeden seyircinin de zamanını çalmadan 60 dakikalık film yaptık. Üçleme olduğunun da göz önünde bulundursak hem her filmi 120 dakika yapsaydık o zaman başka bir şey oluyor. Ama üçleme dediğimiz psikolojik gerilim türünü daha fazla dakikayla uzatırsak, anlatmamız gereken iş ve hikaye seyri değişiyor. Biz 60 dakika içerisinde normal 90 dakikalık korku filmlerindeki hikayelerinde bulunan gelişme bölümündeki durağanlığı çıkardık. Filmimizin temposu ilk dakikadan son dakikaya kadar hiç düşmüyor. Çok tempolu ve aksiyonlu bir korku filmi o yüzden ben seyirciden çok olumlu tepki geleceğini düşünüyorum.

Başka projeler var mı Hann yapım olarak..

Tabi Hann yapım olarak biz bu yıl için 5 film açıkladık. 3 tanesi korku 1 tanesi komedi 1 tanesi de şu an için setinde bulunduğumuz ‘Yecüc Mecüc başlangıç’ filmi. Yecüc Mecüc başlangıç filmi bütün kutsal kitaplarda olan Tevrat ve İncil’de Gog Magog, Kuran-ı Kerim de Yecüc Mecüc olarak tasvir edilen insanlığa savaş açan ve yok edecek bir kavmin hikayesi. En büyük kıyamet alametlerinden bir tanesi. Bu filmle ilgili 5 yıldır çalışma yapıyoruz. İlahiyatçılardan danışmanlık aldık. Yurt dışındaki çalıştığımız stüdyolarla da uzun süre çalışmalar yaptık. Temmuz ayında vizyona gireceğiz. Bu filmimizde ikileme olacak. Sınırsız vizyon ve minimum 90 dakika olarak tasarlandı. Hikayemiz dediğim gibi kıyamet alameti olarak bilinen ve yazılan Yecüc Mecüc kavminin yer yüzüne çıkışı ve insanlığı yok edişiyle alakalı. Bütçemiz açık ara Türkiye’deki korku filmleri arasında en büyük bütçe. İnşallah 8 Temmuz 2022’de, Kurban Bayramı’nın arifesi cuma günü Türkiye’nin hiç görmediği görsel bir büyüklükle ve hikaye derinliğiyle Türk Sineması’na Yecüc Mecüc filmimizi armağan edeceğiz. Hann Yapım olarak da böyle büyük projeler ve büyük prodüksiyonlar yapmaya devam edeceğiz.

Pandeminin filmini çekmeyi düşünür müsünüz? Gerçi duygu olarak filmin birçok yerinde yakalayacağımızı düşünüyorum pandemi ruh halini…

Pandeminin filmi ticari olarak baktığımızda ilgi görebilir ama biz olaya biraz daha duygusal ve vicdani taraftan bakıyoruz. Evet bizim yaptığımız filmin içerinde pandemide aslında her zaman olan fobileriyle ve fobi yönetiminizle kendisine veya çevresine verdiği zararla alakalı bir konu işledik ama pandemide insanlar eve kapandıktan ve sosyalleşmeden uzak olduktan sonra patlayan bir durum. Ama daha öncesinde hepimizin hayatında olmuş veya olacak ihtimalini anlatıyoruz. Pandemiyi herkes farklı bir şekilde yaşadı. Bazı insanlar eve kapandığı için psikoloji bozuldu, bazıları yakınlarını kaybetti, bazıları ise ticarette çok büyük paralar kaybetti yada kazandı. O yüzden de herkese farklı dokunmuş bir salgın hastalıkla ilgili çok ince düşünülmesi gerekiyor. Yani biz başka bir şekilde anlatırken sen bu şekilde anlattın ama ben şu yakınımı kaybettim, ben çocuğumu kaybettim diyebilir. Veya ben işimi kaybettim diyebilir. Ekonomik anlamda birçok sektör darbe aldı. O yüzden ben pandeminin filminin yapılmasını doğru bulmuyorum. Pandemiyi herkes bir şekilde yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Buna ticari bakmamak gerekiyor. Biz insani ve vicdani tarafından bakıyoruz o yüzden pandeminin filmini yapmayacağız.

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.