Gülçin Kültür Şahin’i her izlediğim rolüyle çok beğendim ve takdir ettim. Kendisini hissettiren ve öne çıkaran bir yapısı var. Sanırım bu da röportajımız boyunca bahsettiği gibi oyunculuğa olan aşkından ileri geliyor. Bu hafta vizyona giren Ferit Karol imzalı Kumbara vesilesiyle sorularımı yönelttim ama diğer filmlerinden ve sektörün kadın yüzünden de konuştuk. İyi okumalar

Öncelikle merhaba… Oyunculuğa başlama hikayenizin ne olduğunu merak ederken gıda mühendisliği okuyup, sonrasında oyunculuğa geçiş yaptığınızı görüyoruz. Oyunculuk bir meslek mi sizce, ya da öğrenilen, edinilen bir şey mi? Oyunculuk nasıl gelip yerleşir insanın içine?

Merhaba. Ben tiyatroyla altıncı sınıftayken edebiyat öğretmenim sayesinde tanıştım. Eğer bir noktada gelip yerleştiyse o zaman yerleşmiştir. 😊Sonra da oyunculuğa olan ilgim hiç azalmadı. Oyunculuk bir meslek bence tabii ki. Hayatımı oyunculuktan kazandığım parayla idame ettirebilmek, işe koşarak gidebilmek için kariyerimi değiştirip konservatuvar okudum. Oyunculukta -her meslek dalında böyle bence- öğrenmenin bitmesinin mümkün olmadığına inanıyorum. Yeni bir şeyler öğrendikçe öğrenecek şeylerin ne kadar çok olduğunu fark ediyorsunuz. “Ben oldum” demenin mümkün olmadığı bir meslek bence oyunculuk. O kadar farklı insan, onların da anlatılacak o kadar farklı hikayeleri var ki… Dürüst bir aktarım yapabilmek için her zaman gelişime muhtaç bir alan bu.

Hızla yol aldığınız oyunculuk kariyerinde oynadığınız roller (bağımsız filmlerde) festivallerde ilgi görüyor ve ödül kazanıyorsunuz. Kelebeklerdeki Hatice ve Çatlak’taki Fatma, Kumbara’daki Ayfer… Baskın ve öne çıkan karakterlere hayat veriyorsunuz, bu bir tercih mi, yoksa yönetmenlerin size biçtiği bir oyunculuk ölçüsü mü bu? Ve tabii rollerinizden memnun musunuz?

Rollerimden çok memnunum. Çünkü çok fazla parametreyle birlikte çok fazla ince eleyip sık dokuyorum proje seçimi yaparken. Rol seçimi yaparken karakterin daha senaryo aşamasında filme kattığı artıya odaklanıyorum. Çekimlerde de o artı değeri daha da yükseltmeye çalışıyorum.

Kumbara bir ilk film ve pandemi sürecinden dolayı biraz geç vizyona giriyor. Kumbara’da Orhan’ın baskın hikayesi var ama Ayfer’in de hikayeye ivme ve yön katan bir yanı var. Kumbara’nın size hissettirdiği şey ne oldu?

Kumbara’nın senaryosunu okuduğumda çok heyecanlandım. Çünkü Türkiye sinemasında genellikle -maalesef- kadın karakterlerin kendilerini erkek partnerleri üzerinden tanımlama sorunları olduğunu düşünüyorum. Sinemamızda kadın -istisnaları dışarıda tutarak söylüyorum- toplumca kendisine biçilen rolün bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. İzlediğimiz kadın karakterler kendi başlarına var olamıyor, varlığını en az bir erkekle bağı üzerinden tanımlıyor. Erkekleri ya da erkeklerin sorunlarını konuşmadıkları bir an yok.  Bu hikayede böyle bir yapıya teşneyken bundan usta bir şekilde ayrılıyor bence. Ayfer kendi hayatına sahip çıkan, ona dört elle sarılan, edilgen değil etken yapıda bir karakter. Çekimler sırasında da yönetmenimiz Ferit Karol’la  bunu kaybetmemek adına fazlaca hassasiyet gösterdik.

Kumbara’nın hikayesiyle nasıl buluştunuz, yönetmeniniz Ferit Karol ve tabii ki rol arkadaşınız Murat Kılıç’tan ne gibi reaksiyonlar aldınız, yani öğrenmek istediğim set ortamı nasıl geçti?

Set ortamı harika geçti. Yönetmenimiz Ferit Karol hikayeyle uzun bir süredir hemhal olduğu için biz oyunculardan neler beklediği konusunda çok netti. Oyuncuya isteklerini çok iyi aktarabilen, oyuncuyu anlayan, onun neler hissettiğine önem verdiği için oyuncunun kanalına girmeyi çok iyi başarabilen bir yönetmen Ferit Karol. Bu sebeplerle Ferit’in oyuncu yönetiminin harika olduğunu düşünüyorum. Bunu kendisine de sıklıkla söylediğim için burada gönül rahatlığıyla övebilirim. Murat zaten kendisiyle tanışmadan önce de benim çok sevdiğim bir oyuncuydu. Bu proje bana geldiğinde onun ismini duymuş olmak beni çok mutlu etti ve heyecanlandırdı. Murat oyunu bir an olsun bırakmayan, karşısındaki oyun arkadaşını sürekli yükselten ve onunla yükselen bir oyuncu.  Bu da oyunculukta çok kıymetlidir. Ne mutlu bana ki bu filmde Murat gibi bir partnerle Ferit gibi bir yönetmenle çalışma fırsatı buldum.

Sinemamızda öne çıkan rollerin hep daha eril olduğu, kadın rollerinin az olduğu söylenir, bir kadın oyuncu olarak siz neler söylüyorsunuz?

Maalesef durum bu. Her yerde söylüyoruz, bir kere de burada söyleyelim: Daha çok kadın hikayesi istiyoruz. Anlatılacak çok hikaye var. Dünyada özellikle #metoo hareketinden sonra bu konuda yaşanan değişikliği görüyoruz. Bu elbet ülkemize de yansıyacak, işler değişecek, değişiyor da. Bu konuda çok umutluyum.

Kadınlar sinema sektöründe daha görünür olmasına, kamera arkasını da dahil ediyorum, yine de istenilen noktaya gelinemedi gibi. Hala kadın emeği görünmüyor gibi… Bu konuda siz neler söylemek istersiniz?

Kadınlar çok uzun zamandır her sektöre olduğu gibi bu sektöre de çok fazla emek veriyor. Sektörün her noktasında işini çok iyi yapan zehir gibi kadınlar var ve de daha çokları yetişiyor. Emeğimiz de görünecek, çünkü göstereceğiz. Bu noktaya gelinmesi için çok fazla çaba göstermiş hemcinslerimize borçluyuz bunu. Tüm kız kardeşlerimizle el ele birbirimizi yükselteceğiz, birbirimize destek olacağız. Dünya en nihayetinde bu yönde artık.

Şu an hala devam eden bir dizide oynuyorsunuz. Kırmızı Oda dizisinde Tuna’sınız ve ben o diziyi izlediğimde sizin gerçek hayatta da bir Tuna olduğunuzu düşündüm. Yani oynadığım karakterlerden hangisi ben diye sorsanız Tuna derdim… Sizce de öyle mi? 😊

Oynadığım karakterlerin hiçbiri ben değilim. 😊 Kendi içimde bir yerlerden bulduğum için onları elbet bana benzeyen yönleri olur elbet. Tuna’yı çok seviyorum. Senaryo gelir gelmez de oynamak için çok heyecanlandım.

Oyunculuk kariyeriniz için bir planınız var mı? Oynamak istediğiniz, canlandırmak istediğiniz roller var mı? Ve çalışmak istediğiniz yönetmenler var mı?

Çok fazla planım, hayalim var. Dedektif veya avukat rolünde oynamayı çok istiyorum. Avukat ama Amerikan filmlerindekinden. Bir jüriye dönüp bir hakime dönüp havalı havalı konuşan avukat. 😊 Dedektif de adli tıbbı vs. yutmuş, genel kültürü çok yüksek dedektif. İşin şakası bir yana oyunculuğa çok açım. Çok fazla hayalim var. Oyunculuk da benim hayallerimden biriydi. Umarım mevcut hayallerimin de oyunculuk gibi gerçekleştiğini konuşuruz bir gün. Türkiye’den ve dünyadan çalışmak istediğim birçok yönetmen var. Christian Petzold da bunlardan biri. Her yerde söylüyorum. Belki bir şekilde gideriz Christian Bey’in kulağına.

Pandemi süreci nasıl geçti, pandemiye bir rol vermeniz gerekseydi neye benzerdi?

Pandemi çok zordu, hala da zor. Pandemiye rol filan vermezdim galiba, başının çaresine baksın. 😊

Seyirci karşısına çıkmanın birçok yolu oluşmaya başladı, dijital platformlar da sinemaya ortak olmaya başladı. Sizin tüm bu kalabalık içerisinde gönlünüzde yer alan oyunculuk alanı var mı? Tiyatro, dizi, sinema vs…

Ben seyirciyle daha fazla buluşabilmek için can atıyorum. Bu yüzden buna aracı olabilecek platformların artması beni fazlasıyla mutlu ediyor. Sahne üstü, kamera önü beni farklı noktalardan çok heyecanlandırıyor. İkisini birbirinden ayıramam.

Son olarak neler söylersiniz, seyirci Kumbara’da neler bulacak?

Hayata dair herkesin farklı beklentileri, hayalleri var. Bunların arasında kendimizi var etme çabamız bizi bazen en yakınımızdakilere bile yabancılaştırabiliyor hatta düşmanca hisler beslememize sebep olabiliyor. Seyircinin bu noktalarda kendisiyle paralellik kurabileceğine inanıyorum.

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.