Fazla Şaapma, Yağmur Rengi, Şeflerin Şefi, Aşk Yolunda, 41 Kere Maşallah filmlerinin başarılı yönetmeni Ahmet Kapucu genç yönetmen adaylarına şunları söyledi: Herkesi, her nesneyi, her olayı, her duyguyu izlesinler. Burada filmden bahsetmiyorum. Kırılan bir dalın sesini, aldığı her nefesi, yaşadığı her anı…Çünkü her duyguyu bedeninde ya da ruhunda hissetmen için önce seyretmeleri gerek.

 Benim pandemi dönemim o kadar hareketli geçti ki, bazen diyorum pandemi bana bir şans olarak mı geldi… Çünkü “Fazla Şaapma” filmini çekerken Çin’de daha yeni ortaya çıkmıştı. Biz filmi bitirdikten 1 ay sonra ilk vaka ortaya çıktı ülkemizde. 3 ay kadar evde kapandık herkes gibi. Ama arkasından önce “Yağmur Rengi” hemen arkasından “Şeflerin Şefi” filmlerimi çektim. 3 ay süren bir hazırlıktan sonra da Nisan ayında “Aşk Yolunda”nın setine çıktım. Post sürecinin arkasından da vizyon takvimleri ile ilgilendim. 7 Haziran’da “Yağmur Rengi”, 20 Ağustos “Şeflerin Şefi”, 5 Kasım “Fazla Şaapma” ve 19 Kasım “Aşk Yolunda” vizyona girdi. Ben de 19 Kasım’da “41 Kere Maaşallah” filminin çekimlerine başladım. Pandemi herkesin aksine daha fazla üretme şansı verdi diyelim.

 Hocam merhaba, Aşk Yolunda ve Fazla Şaapma iki filminiz de kitaptan uyarlama… Özellikle mi tercih ediyorsunuz?

İki film arasında, iki film daha var. Onlar kitap uyarlaması değil mesela :)) tamamen tesadüf diyebilirim. “Fazla Şaapma” filminin beni en etkileyen kısmı yaşayan bir insanın hayat hikayesi oluşu. Tabii ki kurgusal çok şey barındırıyor içerisinde fakat Ömür Özdemir’in kendi hayatından yola çıkarak yazdığı bir hikaye. Seçil Çömlekçi’nin “Bizimkisi Bir Ah Hikayesi” kitabı ise tamamen kurgusal bir hikaye.  İki kitap ve iki senaryoda da beni heyecanlandıran şey ortak. Karakterler saf iyi ya da saf kötü karakterler değil, kahraman hiç değil. Sıradan insanların hikayeleri olması. Bunlar beni ikna eden unsurlar oldu.

ELEŞTİRİLER ÇOK ACIMASIZ OLABİLİYOR

Beyazperde de uyarlamalar avantaj mı dezavantaj mı?

Dezavantajlar çok fazla çünkü ortada bir eser var. Ayrıca iyi bir kitabı aynı verimlilikle uyarlayamadığınızda sonuçlar hiç iyi olmuyor. Daha önce yapılan kitap-film uyarlamalarına baktığımızda kitabın yarattığı etkinin çok altında kaldığınızda eleştiriler çok acımasız olabiliyor. Avantajlı yanları ise, hazır bir kitlesinin olması diyebilirim.

HER İZLEDİĞİMDE GÖZLERİM DOLAR

Komedi hikayelerini çekmeyi dramdan daha mı çok seviyorsunuz?

Tam tersine ben dram çekmek istiyorum. Ancak gelen projelerin tamamı komedi ya da romantik komedi oldu. Ben de her senaryoya olmasa da hem “Fazla Şaapma” hem de “Aşk Yolunda”nın içerisine dram sahneler ekleyerek tabii hikayeye zarar vermeden çektim. Çok da iyi oldu bence. İki filmde de bu sahneleri her izlediğimde gözlerim dolar. Ama şansıma hep komedi filmi çekiyorum. Haksızlık etmek de istemem filmlerime, hepsini keyif alarak çektim.

Hocam siz pandemi dönemini nasıl geçiriyorsunuz?

Benim pandemi dönemim o kadar hareketli geçti ki, bazen diyorum pandemi bana bir şans olarak mı geldi… Çünkü “Fazla Şaapma” filmini çekerken Çin’de daha yeni ortaya çıkmıştı. Biz filmi bitirdikten 1 ay sonra ilk vaka ortaya çıktı ülkemizde. 3 ay kadar evde kapandık herkes gibi. Ama arkasından önce “Yağmur Rengi” hemen arkasından “Şeflerin Şefi” filmlerimi çektim. 3 ay süren bir hazırlıktan sonra da Nisan ayında “Aşk Yolunda”nın setine çıktım. Post sürecinin arkasından da vizyon takvimleri ile ilgilendim. 7 Haziran’da “Yağmur Rengi”, 20 Ağustos “Şeflerin Şefi”, 5 Kasım “Fazla Şaapma” ve 19 Kasım “Aşk Yolunda” vizyona girdi. Ben de 19 Kasım’da “41 Kere Maaşallah” filminin çekimlerine başladım. Pandemi herkesin aksine daha fazla üretme şansı verdi diyelim.

TÜRK SİNEMASINI DAHA KÖTÜ GÜNLER BEKLİYOR

Bazı sinema eleştirmenleri pandemiyle birlikte Türk Sinemasının bittiğini söylüyor. Siz neler söylemek istersiniz?

Üzülerek katılıyorum. Pandemi de izleme alışkanlıklarımız değişti. Birçok platform ve TV kanallarında yoğun bir sinema filmi izleme imkanı buldu insanlar. Tabi ki dijital platformların yaygınlaşması ve stüdyo filmlerine ulaşımın kolaylaşması insanların izleme alışkanlıklarını değiştirdi. 20 ay kapalı kalan sinema salonları kapılarını açtı açmasına ama salgının etkilerinin sürmesi ile kapalı alanların tercih edilmemesi izleyici sayılarına yansıdı. Eleştirmenlere katılıyorum. Maalesef ki, seyirciler pandemi döneminde büyük prodüksiyonlu yerli filmleri üreten büyük yapımcılar ellerini sinema filmi üretmek yerine ya durmayı ya da elindeki mevcut filmleri sinemalar açılmasına rağmen sinemaya sokmayarak izleyicileri Hollywood’un stüdyo filmlerine yönelmesine sebep oldular. Oldular diyorum çünkü bu süreçte benim yaptığım tüm filmler izleyici ile buluştu. Ancak bu büyük yapımcılarımız yarın kendi filmleri yerine yabancı stüdyo filmleri tercih edildiğini gördüklerinde her şey için geç olmaz umarım. Çünkü Eşkıya, Her Şey Çok Güzel Olacak, Vizontele ile yeniden kendisine kitle yaratan Türk sineması artık yerini Marvel ve DC filmlerine bırakıyor. Değişen alışkanlıklar ile Türk sinemasını daha kötü günler bekliyor.

KESİNLİKLE BİR HAREKETLİLİK KAZANDIRDI

Dijital platformların sektöre bir hareketlilik getirdiğine inanıyor musunuz?

Dijital platformların çoğalması ve bununla beraber yeni içerik ihtiyacı, yapımcılara yeni içerik üretmek için bir fırsat yarattı. Çünkü üretilen işlerin seyircilere ulaşması için çok fazla mecra açtı. Kesinlikle bir hareketlilik kazandırdı. Gitgide öbür sektör haline geleceğiz ve mevcut üretilen işler dahi yetmeyecek düşüncesindeyim.

Yönetmenlik sizin kalbinizi nasıl çaldı?

Yönetmenlik, benim için tabiri caizse tanrıcılık oynamak gibi bir şey. Kafanda hayal ettiklerini ete kemiğe büründürme fırsatı vermesi, insanların duylarına dokunma fırsatı vermesi aslında beni kendine aşık eden özelliği.

Sektörde hedefleriniz nedir?

Spesifik bir hedefim yok. Aklımın üretmeyi bıraktığı yere kadar film üretmeye devam etmek.

Genç yönetmen adaylarına neler söylemek istersiniz?

İzlesinler. Her şeyi. Herkesi, her nesneyi, her olayı, her duyguyu izlesinler. Burada filmden bahsetmiyorum. Sokağı, yürüyen bir hayvanı, yağan yağmuru, düğündeki insanları, gözyaşı döken çocuğu. Bir binanın mimarisini, bir ağacın şeklini. Kırılan bir dalın sesini, aldığı her nefesi, yaşadığı her anı izlemeliler. Çünkü her duyguyu bedeninde ya da ruhunda hissetmen için önce izlemeleri gerek. Bir de Onur Ünlü’nün sözüdür. İlk filmini çekecek yönetmenlere sözüdür. İkinci filmden başlasınlar. Çünkü ilk film çok zor oluyor. (Gülüyor).

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.