Frank Herbert’ün Dune adlı bilimkurgu serisinin ilk kitabı 1965 yılında yayınlanır. Romanın David Lynch tarafından uyarlanmış bir film örneği var ve bilindiği üzere Lynch çektiği filmle pek gurur duymuyor hatta bin pişman denilebilir. Romanın döneminin siyasetinin, temsillerine sahip olduğuna dair analizler sıkça yapılmıştı. Baharatın, petrolün bir metaforu olduğu, hayatlarında en önemli öğe su olan çölde yaşayan Fremenlerin Ortadoğu halkını, Harkonnen Hanedanın Nazileri, Baron Vladimir Harkonnen’ın Hitleri, Atreides Hanedanın ise Anglosaksonları temsil ettiği söylenir. Daha da önemlisi aslında Dune’un kendisinden sonra gelen 1977 tarihli Star Wars filminin ve dahi günümüzün dijital platformlarındaki Game of Trones gibi dizilerin ilham kaynağı oluşudur. Sinemadan çıktığımda bir grup insan filmi Game of Trones ile karşılaştırıyor ve politik bulmadıkları yorumunu yapıyordu.
Dune İngilizce’de kumul anlamına gelen bir kelime. Romana bir hayli sadık olan David Lynch versiyonunda film, Lonca Gezgini Edric’in İmparator IV. Shaddam’ı ziyaret etmesi ve Paul’ün ölmesi gerektiğini söylemesiyle başlıyor. Böylece galakside bir nevi yakıt işlevi gören baharatın üretildiği gezegen olan Arrakis’in (Dune) yönetimi İmparator tarafından Harkonnen Hanedanlığından alınıp, Atreides Hanedanına veriliyor. Bu görev değişikliği aslen Atreideslerin yok edilmesi için yapılıyor. Yanı sıra Bene Gesserit Rahibelerinden büyücü olarak anılan Helen Mohiam’ın hem İmparatorla hem de Jessica ile yakınlığını, Helen Mohiam’ın verdiği bilgiler sayesinde Jessica ve Paul’un, Leto’nun öleceği bilgisine önceden sahip olduğunu da görüyoruz.
Denis Villeneuve ise temel olarak Lynch’in kurduğu hattı takip ediyor ancak bazı bölümleri çıkarıyor. Villeneuve’ün yaptığı eksiltmeler Paul’ü oluşturan etmenleri (Kuisatz Haderah adlı seçilmiş kişinin doğması için Bene Gesserit Rahibeleri tarafından yıllar boyunca sürdürülen bir program sonucunda dünyaya geldiği) saf dışı bırakıyor. Paul’ü daha çocuksu, annesi Jessica’yı daha duygusal ve hırslı, Yunan tragedyalarını hatırlatan karakterler haline getiriyor. Örneğin Lynch versiyonunda Jessica ve Paul’ün çöldeki ilk sahnesinde Paul, İmparator ve Baron’dan intikam alma yemini ederken Villeneuve yorumunda Paul ona yüklenen misyona isyan ederek kendisini bir ucube olarak niteliyor ve ağlıyor. Yine Lynch versiyonunda Jessica ve Paul Fremenlerle karşılaştığında Jessica’nın Fremen lider karşısında güç sergilemesi gruba alınmaları için yeterli olurken; Villeneuve yorumunda Paul’ün anlatı yapısındaki erginlik ritüeli çerçevesinde “erkek” olması, kendisini kanıtlaması işlevine hizmet etmesi için Jessica adına savaşacak bir erkek talep ediliyor. Böylece Paul’ün Fremenlerden birini öldürmek zorunda kaldığı bir bölüm izliyoruz. Bu bölüm aynı zamanda Chani’nin Paul’e hayran gözlerle bakmasıyla sonuçlanıyor. Jessica Fremenlerle kalmak istemezken Paul’ün annesine itiraz ederek kalmayı seçmesi de Chani Paul ve Jessica arasında ödipal bir çatışma kurulacağını ima ediyor gibi. Villeneuve’ün seçimleri, Paul ve onun olağanüstü gücünü yücelterek odak noktasına alan (Yüzüklerin Efendisi’nde Frodo’nun misyonu kabul etme ve büyüme sürecinde olduğu gibi) bir kahramanın yolculuğu öyküsü anlatılmasına hizmet ediyor.
Denis Villeneuve’ün Dune yorumu beyaz perdenin giderek gücünü yitirdiği, dijital platformların güçlendiği günümüzde hakkını teslim etmemiz gereken müthiş bir emek. Muazzam bir seyirlik, görüntü ve ses işçiliği. İçinde bulunduğumuz 2021 yılından 8 bin yıl sonrasını anlatan Dune’nun muazzam görsel işitsel işçiliğinin yarattığı etkiden sıyrılıp “bu film bize ne anlatıyor” diye sorduğumuzda elimizde klasik kahraman anlatılarının, mitlerin, destanların aynısının kaldığını görmek mümkün: Leydi, Dük, Baron gibi statüler, Kötü Baron ve iyi Leto’nun aslında kuzen oluşu, Cariye ya da eş rolü dışında toplumda yeri olmayan kadınlar, Bene Gesserit Rahibeleri’nden cadı olarak söz edilmesi, Ortaçağ ve özellikle Kelt kültürü ve mitolojisinin (filmin başlarındaki bir sahnede gayda görmek mümkün) kullanılması… Her şeyden evvel bir erkeğin rüştünü ispat etmesi ve aşık olduğu kadının ilgisini kazanması için başka bir erkeği öldürmek zorunda oluşu. Filmin dünyasının kötüleri Harkonnenlerin temsilinde ve savaş sahnelerinde Yüzüklerin Efendisi: İki Kule‘yi anımsatan son derece grafik şiddet görüntüleri kullanılmış. Günümüze ait olaylarla da ilişkisi kurulabilecek bu şiddet içeren sahnelere Azteklerin kurban ritüelleri ve Nazi imgeleri de eklenmiş. Kısaca Villeneuve bir tragedyada olması gerektiği biçimde baş karakterlerinin duygusallığını arttırdığı ölçüde savaş sahnelerindeki şiddeti ve kötülerin temsilindeki ürkütücülüğü de aynı oranda arttırmış denilebilir.
Denis Villeneuve’ün farkı Arrival’da yaptığı gibi Hollywood ana akımının oluşturduğu öteki imgesini yıkmaya ve kültürlerarasılık / çoğulluk yaratmaya çalışması. Dük Leto rolünde Guatemalalı oyuncu Oscar Isasc’ı, doktor Yueh rolünde Tayvanlı Chang Chen’i, Duncan rolünde Hawaili oyuncu Jason Momoa’yı kullanıyor. Çöl halkı Fremenler Lynch yorumunda beyazdır ve bu sayede karakter olarak yer alır. Oysa Villeneuve bunu tamamen değiştiriyor. Fremenler’de toprağı doğayı kutsayan şaman inancını da görebiliriz Kızılderilileri de.
[1] Dune’a sıfır ilgi duyuyorum. Çünkü benim için bir kalp ağrısı. Başarısız bir filmdi ve son kurguya girmeme izin verilmedi. Bu hikâyeyi milyar kez anlattım. Yapmak istediğim film olamadı. Bazı bölümlerini çok seviyorum ama benim için tam bir başarısızlıktı