Bazı filmler vardır işlediği konu ile o kadar önemlidir ki bu tür filmlerin kalitesini veya sinematografisini eleştirmek çok zordur. İşte 15 07 Şafak Vakti filmi de böyle bir yapım.
15 Temmuz 2016’da akşam saatlerinde yaşanan felaketi kimse unutamaz. Bu ülkenin bağımsızlığının tekrardan kazanıldığı bir gün olarak kabul ediyorum bu felaket günü. Herkes kabul eder ki 2016’da bu darbe durduruldu ama etkisini hala yaşıyoruz. Ne yaşananları tam anlayabildik ne bu süreci anlamak için herhangi bir çabamız oldu. Çünkü ne siyasi iklim ne de bu tür bir çabayı gösterecek sivil örgütler buna hazır değil. Bildiğim tek şey Amerika odaklı Fetö hareketinin halk tarafından engellendiği. Bunun nasıl olduğunu da tam anlamış değilim. 100’lerce şehit verdik, ordumuzun haysiyeti kırıldı. Daha korkuncu zaten ordu elden gitmiş bizim yeni haberimiz oldu. 15 Temmuzun bize yaşattığı şokun önemli bir tarafı da bu. Toplum ne kadar ele geçirildiğini bu felaketle öğrendi, yüzleşti. Bu bir travmadır. Sadece ordu mu? Emniyetinden, üniversitelerine. hastanelerine kadar yerleşmiş bir hain ordusu. Neredeyse bir milletin onda biri bu darbeyi yapan örgüte üye veya sempatizanıysa bu millet ileriye nasıl bakar? Şu an hala yaşamakta olduğumuz bu travmanın içinde şaşkın bir şekilde var olan insanlara 15 Temmuz’un filmini yapıyoruz. Bu ülke daha Adnan Menderes ile 12 Eylül darbesiyle ve bir dolu çalkantıyla yüzleşemedi. Bu yüzleşememe neredeyse bu toplumun bir kültürü haline geldi. Bu ortamda film yapmak çok zor. İşte bu filmi yönetmen Volkan Kocatürk çekti. Filmin başrollerini Erkan Petekkaya, Baran Bölükbaşı, Tugay Mercan, Serkan Ercan ve Nazan Diper üstlendi. Filmde 15 Temmuz’un sebepleri, kimin yaptığı veya nasıl önlendiği ile ilgili pek bir şey yok. Sadece o gece şans eseri darbeci askerlerle yüz yüze gelen halkın tepkisi ve ödediği bedel vardı. Tabii ki bu darbeyi önleyen halkın ödediği bedeldir. Ama sadece bu kadar olduğuna inanmak bana zor geliyor. Açıkçası filmin daha fazlasını da hedeflediğini sanmıyorum. Çekilen acıları ve kaybedilen hayatların bir kısmı ile bu filmi kotarmak bana yeterli gelmiyor. Hele filmin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından desteklendiği düşünülürse. Daha politik, daha sosyolojik ve daha derin anlatılmalıydı bu felaket. Üstelik filmin bütçesi de iyi gözüküyor. Şimdiye kadar yapılan en büyük kapalı dekora sahip film, tam 24 bin metrekare dekor hazırlanmış. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü ve filmin geçtiği Çengelköy’ün bir kısmı bu dekorla canlandırılmış. 150 kişilik ekip ve 7.500 yardımcı oyuncu görev alırken, 1.250 aksesuar araç, tank ve askeri kamyon kullanılmış. Kısacası büyük emek var ama filmi seyrettiğinizde bu emeğin karşılığının alındığını düşünmüyorum. Özellikle oyuncuların performansı bir sinema filmine değil de tiyatroya yakın düşmüş. Bütün bunların suçlusu ise ne yönetmen ne de oyuncular. Bizin sinema kültürümüz böylesi yüzleşme filmlerini çekme tecrübesine sahip değil. Bu tecrübesizlik dışında çoğu oyuncunun dizilerde yetişmesi, birkaç tecrübeli tiyatro kökenli oyurcunun filmi sürüklemesi, filmlerimizde böyle gedikler yaratıyor. Yine de buna bir başlangıç diyelim ve toplumun dinamikleriyle oynayan bu tür hikayeleri yaparken daha fazla taşın altına elimizi sokacak cesareti bulalım. Kolay değil ama sinema böyle birşey.