Denizlerimizi, nehirlerimizi, göllerimizi bir bir kaybettiğimiz ve neyi kaybettiğimizin bile farkında olmadığımız şu günlerde iki kıymetli belgesel yapımdan söz etmek istiyorum. “Boğaziçi Balıkları” ve “Denizi Görüyor Musun?”
Deniz ekolojisi alanındaki sorunların hayatımızı çokça tehdit ettiği son zamanlarda izlenmesi gereken bir belgesel Boğaziçi Balıkları. 2013’te çekimleri tamamlanmış.
Denizi Görüyor musun? ise bir “kent hakkı” olarak “denizle birlikte yaşamı” savunmakta. Kaybolan maddi manevi değerleri hatırlatmak ve gündeme getirmek, söz konusu alanda talep yaratmak hedefiyle oluşturulmuş. 2021 tarihli bir proje. Proje kapsamında belgesel nitelikleri olan kısa filmler gerçekleştiriliyor.
Bu iki yapımı gerçekleştiren Bahriye Kabadayı ve Burak Dal hüzünle sorduğum sorulara yine hüzünle ama umutla cevapladılar:
Bu deniz ekolojisine olan ilginiz, bu denizin elinden tutma isteğiniz nereden kaynaklanıyor? Özel bir yaşanmışlık var mı? Bu arada iyi ki bu ilgi var, kendi adıma teşekkür ederim.
Burak: Çok teşekkürler Semra. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de, yine üç tarafı denizlerle çevrili bir şehirde İstanbul’da yaşıyoruz. Bu temel özellik, Boğaziçi Balıkları’nı yaparken de ana motivasyon kaynağımızdı, şu andaki güncel projemiz “Denizi Görüyor Musun?” da da aynı motivasyon ve sorumlulukla hareket ediyoruz.
Bahriye: Denizi seviyoruz ayrıca tabi ve denizin aktif bir şekilde günlük yaşamımızın bir parçası olmasını hayal ediyoruz.
2011’de Boğaziçi Balıkları projesine 2011’de başlamışsınız. 10 yıl sonra ise Denizi Görüyor musun? için kolları sıvadınız. Aradan geçen 10 yılda neler olmuş… iyi- kötü-başarılı-başarısız?
Burak: Pek iyi gelişmeler olmadı maalesef. Açıkcası, içinde bulunduğumuz 2021 yılı başlarında biz bu yeni projeye başlarken, daha çok herkesin dilinde dolaşan ve tanığı olduğumuz “bu sene de balık yok, zaten kaç yıldır doğru dürüst ne lüfer gördük ne palamut ne hamsi…” gerçeğinden yola çıkmıştık. Çevre, balıkçılık, kent planlama gibi 3-4 temel alandan bakarak, bir kent hakkı olarak denize sahip çıkma anlayışını savunmak istedik. Müsilajın boyutlarını ise proje dolayısıyla haberleştiğimiz/ söyleşi yaptığımız bilim insanları sayesinde farkettik, henüz bu kadar görünür ve korkutucu değildi. Gündemle paralel olarak diğer konuların önüne geçti bu mesele.
Bahriye: Garip bir önsezi de diyebiliriz. Yani biz de şaşırdık, bizim “gerçekten denizi görüyor muyuz?” sorusunu sorduğumuz zamanla doğanın müsilaj biçiminde ortaya çıkan isyanının bu kadar denk düşmesine. Son 10 yıl, ilk kısa filmde de altını çizdiğimiz gibi İstanbul’un pek çok yönden ağır hasar aldığı son 60 yılın içindeki son zaman dilimi, hatta en ağır hasarları aldığı ve almakta olduğu süreç diyebiliriz.
Sizce neden üç tarafı denizle çevrili bir ülkede ve İstanbul gibi denizle özel bir konumu olan bir şehirde denize dair bir ilişki ve duygu problemimiz var? Yani “Deniz” ne ifade etmiş ve ediyor halk için?
Bahriye: Denize sırtını dönmüş bir ülkeyiz çok uzun zamandır. Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz çok kıymetli denizlerimiz, dünya okyanuslarının parçası, en değerli doğal kaynaklarımız. Ama en basitinden şunun altını çizelim; bir denizcilik bakanlığımız yok!
Burak: İş çıkışlarında, hafta sonları ya da tatil günlerinde deniz kıyılarına akan kalabalığa bakılırsa denizi seviyoruz. Fakat onun varlığını içselleştirme konusunda bir sorun var. Yani önemsemiyoruz denizi. Çoğunluk için; fırsat olursa kıyıdan izlenen büyük bir su kütlesi. Balıkçılar için günden güne bereketi azalan bir kaynak. Turizm açısından tüketilmeye doyulmayan bir alan. Deniz sporlarıyla uğraşabilen az sayıda şanslı insanlar da var. Biz de istiyoruz ki, keşke daha fazla insan denizle direkt ilişkide olabilse -bizim örneğimizde İstanbul’da-, çocuklarımız yüzmeyi İstanbul’da denize girerek öğrenebilse, denizi yaşayarak öğrenseler ona nasıl davranmaları gerektiğini. Denizlerimizi eski mavi ve bereketli günlerine döndürebilsek…
Bahriye: Sadece deniz değil tabi, tüm çevresiyle deniz. Yani doğal kıyıları, etrafında oluşmuş bitki örtüsü, o bitki örtüsü içinde yaşayan tüm diğer canlılar, kuşlar, ağaçlar… “İnsan” hoyratça davranmasa çok farklı bir habitat içinde yaşıyor olabiliriz. Olabiliriz belki hâlâ…. Uğraşmaya değer….
Biraz da projelerin yapım koşullarını anlatsanız?
Burak: Filmin yapım sürecinde Sivil Düşün’den küçük bir destek aldık. Bunun dışında bir kaynağımız olmadı.
Belgeselin ve kısa filmlerin seyirci üzerinde etkisi ne oldu?
Bahriye: Boğaziçi Balıkları belgeselinde, İstanbul Balıkhanesi’nin 1915’teki müdürü Karekin Deveciyan’ın “Türkiye’de Balık ve Balıkçılık” kitabından yola çıkarak İstanbul’un bir yüzyılını anlatmaya çalışmıştık. Belgeselin alt başlığı “şehir, deniz, balık ve insana dair” idi. Seyirciler özellikle eski balıkçıların anlatımlarından çok etkilendiler. Bir de tabi, pek de farkına varılmadan geçen yıllar boyunca şehrin dört bir yandan nasıl tüketildiğini idrak etmek sarsıcı oluyor.
Bu filmleri nasıl izlenebilir?
Burak: Boğaziçi Balıkları internet ortamında ama sürekli erişime açık değil. Öğrenci, akademisyen, araştırmacı gibi özel ilgililere seyretme imkânı sağlayabiliyoruz. Filmle ilgili gösterim vb haberler Facebook sayfasından takip edilebilir. “Denizi Görüyor Musun?” projesinin 3 kısa filmi zaten sosyal medya için üretildi. Aynı isimli Youtube, Facebook, Instagram ve Twitter kanallarından seyredilebilir.
Bahriye: İlgililerin bu kanalları takip etmesini öneririz çünkü önümüzdeki günlerde de buralardan konuyla ilgili ek içerikler paylaşmaya devam edeceğiz. 2011’den beri bazen yoğunlaşarak ama hep gündemimizde bir konu olduğundan epey arşiv biriktirdik, zaman zaman onları paylaşacağız. Hem belgeselde hem bu kısa filmde değindiğimiz sorunlar kolayca çözülebilecek sorunlar değil maalesef. Ama bunları gündemde tutmanın da çözüme ya da biraz daha iyileşmeye katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla, proje süresi bitmiş olsa da güncel paylaşımlar yapmaya da devam edeceğiz.
Boğaziçi Balıkları’nı nerelerde gösterilmişti, neden internet ortamına koymadınız?
Burak: 2012-2013 yıllarında festival gösterimleri olmuştu Boğaziçi Balıkları’nın. Biliyorsun festival süresi 2 yıl. Sonra “eski film” oluyor ama neyse ki belgeseller yıllandıkça değer kazanma özelliğine sahip. TRT Belgesel Ödülleri’ndeki üçüncülük ödülü dolayısıyla TRT’de gösterildi ayrıca. Başından beri ek içerikleri olan bir DVD hazırlayabilmeyi hayal ediyorduk. Ama bu ek bir maliyet demekti ki zaten filmi çok çok düşük bir bütçeyle gerçekleştirebilmiştik. Sonraki süreçte DVD hayalimiz “interaktif bir web belgeseli”ne evrildi ama yine gerekli bütçemiz yoktu. Tüm serüvenin sonunda işte şu andaki “Denizi Görüyor Musun?” farkındalık kampanyası anlamlı bir formül olarak çıktı ortaya. Zaten “Boğaziçi Balıkları” belgeselinin oluşturduğu bilgi birikimi üzerine inşa etmiştik bu projeyi. “Denizi Görüyor Musun?” da belgeselden farklı olarak 3 kısa filmle daha yoğun bir anlatım kurguladık.
Bahriye: “Boğaziçi Balıkları” belgeselimizin, internet ortamının aşırı girdili görsel-işitsel yığını içinde kaybolmasını ve değersizleşmesini istemiyorduk açıkcası. DVD ya da web projeleri bunun içindi. Pandemi döneminde bir haftalığına ücretsiz gösterime açtık aslında, çok sayıda insana da böylelikle ulaştı. İleride yine uygun programlar kapsamında süreli erişimlere açabiliriz.