Aşk olduğunu sandığımız şey iki kişinin hayatlarındaki zaaflarını, yaralarını birbirleriyle sarmaları ve bu nedenle birbirlerine bağımlı hale gelmeleridir çoğu zaman. Sound of Metal’in baş karakteri Ruben de aslında aşık değil, rehabilitasyon merkezinde Joe’nun da söylediği gibi bağımlı. Tıpkı dört yıl öncesinde olduğu gibi. Kendi hayatını kurabilmiş ve bağımlılığa neden olan yaralarını kabul etmiş biri değil. Filmin sonlarına doğru Ruben ve Lou’nun birbirlerine teşekkür edip, “sen beni kurtardın” diyerek sarılmaları ilişkilerinin asıl niteliğini çok hoş biçimde ortaya koyuyor. Sound of Metal iyi bir film çünkü arka planında karakterlerin geçmişini psikolojik olarak örüyor. Misal Silence of the Lambs ve Black Swan gibi. Yönetmen Darius Marder, The Place Beyond the Pines’ın (Derek Cianfrance) ortak üç senaristinden biri aynı zamanda. Bu filmin de izlerini görebiliyoruz, babayla ilişkideki sorunlar burada da belirleyici öğeyi oluşturuyor.
Tüm film kendilerine ve birbirlerine daha önce zarar vermiş ve tekrar bunu yapma olasılığı olan Ruben ve Lou hakkında. Ruben’in şiddet eğilimini birçok sahnede görüyoruz. Son bölümde Ruben’in Lou’nun babasıyla yaptığı konuşmada öğreneceğimiz üzere, Ruben babasız büyümüş Lou ise annesiyle yaşamış ve annesi intihar ettiği için babasına öfke duymuş. Her ikisi de hayatlarındaki otorite figürleri ile barışıp yerleşik hayata geçememişler. Arafta kalmışlar. Bu arafta olma halini en iyi simgeleyecek şey seçilmiş; yolda olmak. Açılıştaki trash metal şarkısı da zaten uyuşmazlığı, öfkeyi ve kavgayı yeterince yansıtıyor. Filmin sonunda Lou’nun kolundaki şiddet izlerini sildirmiş ve görüntüsünü değiştirmiş olması, nihayet babasının sözünü kabul ettiğini, uyum sağlayıp yerleşikleştiğini ifade eden bir şarkıyı söylemesi de bu resmi tamamlıyor. Lou’nun söylediği şarkı babasına ait ve tarz olarak açılışta izlediğimiz şarkıdan tamamen farklı, isyan etmiyor huzura ve dinginliğe sahip.
Ruben içindeki öfkenin nedenlerinden kaçmak istediği için hiperaktif bir karakter. Bu nedenle Joe ona sürekli dinginlikten söz ediyor, “merak ediyorum hiç oturup kendini dinledin mi” diye soruyor. Boş bir kağıt kalem koyup yazmasını istiyor. Ruben bunu yapmakta zorlanıyor. Kendisiyle yüzleşmek istemeyen her insan gibi ona sunulan yöntemin aptalca olduğunu düşünüyor. Travmatik birey yoluna ağır aksak devam ederken bir olay olur ve kendisini sağaltması gerekir, Sound of Metal’de de sağırlık bu işlevi görüyor aslen. Babasız büyüdüğü için öfkeli olan Ruben’in iyileşmesini sağlayan ise Joe’nun kabul eden, onaylayan bir baba figürünün yerini doldurması (Joe’yu canlandıran Paul Raci de en iyi yardımcı oyuncu dalında aday olarak gösterildi). Lou ise halihazırda kendisini bekleyen zengin ve entelektüel bir babaya sahip sadece onunla barışması gerekiyor. Ruben değişmiş olduğunu yeni bir sayfa açması gerektiğini ısrarla kabul etmezken Lou’nun değişimi ilişkinin bitişini gösteriyor izleyiciye. Ve Ruben’in de değişimi kabul etmesi gerektiğini.
Sound of Metal’de temelde üç çeşit ses kullanılıyor. Ruben’in duyabildiği andaki normal ses, duyamadığı anlardaki boğucu sessizlik ve implantın gerçek hayatla ilgisi olmayan elektronik çarpık sesi. Filmin sonu, belirsiz olduğuna dair yorumların aksine gayet somut, Ruben nihayet kendisini kabul ederek başındaki implantı çıkarıyor. Joe’nun tavsiyesine uyarak dinginliği keşfediyor. Gökyüzünü ve güneşi izliyor. Bu sahnedeki sessizlik ise boğucu değil.
Ruben’in canlandıran Riz Ahmed Pakistan kökenli bir İngiliz. Çocukluğunda dazlak kafalılar tarafından kendisinin ve abisinin boğazlarına bıçak dayanmasından başlayarak mesleki hayatında oyuncu seçimlerinde ve havaalanlarında yaşadığı fiziksel şiddet de içeren ayırımcı tavırları anlattığı bir yazı yazmış. Amerika’ya kadrosuna alındığı yapımlar için giderken bavulundaki kitabına dek nasıl araştırıldığını, kendisine terörist muamelesi yapıldığını dalga geçen sivri bir dille anlatıyor. Ve içeride güçlü bir çokkültürlü geleneğe sahip olmasına rağmen dışarıya beyaz bir imaj vermek isteyen İngiliz filmlerinde kendisine hiç yer bulamadığını, Amerikan sinemasının ise dünyaya Amerikan miti olarak melting pot ideolojisini ihraç ettiğini söylüyor. Amerikan toplumu son derece ayrışmış bir toplum olmasına rağmen Amerikan kültürü suçları birlikte çözen, uzaylılara karşı birlikte savaşan anlatıları pazarlar. Riz Ahmed’e göre Asya kökenli bir İngiliz oyuncunun geçtiği üç aşamadan söz edilebilir. İlki iki boyutlu roller; taksi şoförü, köşedeki dükkan sahibi ya da terörist. İkinci aşama, yıkıcı portreler adını verdiği etnik ancak stereotipi yıkmaya çalışan zorlayan karakterler. Son aşamaya ise vadedilen ülke adını veriyor, canlandırılan rolün doğrudan etnik kökenle ilişkisi yoktur; “Burada ne terör şüphelisi ne de zorunlu evlilik kurbanıyım. Burada ismim Dave bile olabilir”..
Sound of Metal, Riz Ahmed için tam da vadedilen ülke olarak tarif ettiği rol kapsamına giriyor. Oscar alırsa önceki satırlarda tarif ettiği üzere bu daha ziyade Amerikan kültürünün ihraç ettiği melting pot ideolojisini pekiştirme işlevi görecek.