CANSU KARAKARTAL

Yine iki kadın arasında gidip gelen adamlar ve kandırılan, aşağılanan, dövülen kadınlar… Ve yine holding sahibi adamlar, yaralı kadınlar.. Fox’un geçen haftalarda yayınına başladığı, özellikle konusuyla ilişkili mahkeme sahneleriyle sosyal medyada viral olmayı başarmış dizisi Masumiyet…

24 şubat gecesi, İstanbul’da öldü sanılarak yol kenarına atılmış bir genç kız bulunur. Kızın annesi, tanınmış bir iş insanını şikayet eder, çünkü geçmiş zamanlarda kızının kendisiyle beraber olduğundan haberi vardır. Acılı annenin hedefinde olan adam, nişanlısı ile tam nikah masasına oturmak üzereyken polisler tarafından gözaltına alınır. Kızı için çok zorlu bir yolda adalet arayacak olan annenin karşısında güçlü bir aile vardır. Korkunç şiddet olayının altında çıkan aşk üçgeni tüm hayatları kökünden değiştirecektir…

Ve gelelim asıl meseleye;

Aktif olarak kadına şiddeti konu alan birçok dizi var. Vardı ve yine olacak. Fakat daha 4 bölümü yayınlanmış Masumiyet’in belli ki diğer yapımlardan farklı olarak altını çizmek istediği meseleler var; sosyal medyanın büyük bir güç olduğu ve akabinde linç kültürü. İşte tam da bunların eşlik ettiği bir adalet arayışını ele alıyor…

Henüz konuşmamış, şiddete maruz kalmış bir genç kızın varlığını bilerek, sadece annenin suçlamasıyla ayağa kalkmış ve İlker’i linç etmiş bir topluluk var. Dizi boyunca biz bunun haklı sebeplerini görüyoruz. Fakat ikinci mahkeme gününde işin rengi değişiyor ve kızın erotomani (karşılıksız, takıntılı ve platonik aşık) olabileceğini, tüm ilişkiyi kendi kafasında yaratabileceği ihtimalini öğreniyoruz. Sonra tüm linç okları yönü değiştirerek, yaşadığı travmayla beraber hafıza kaybı yaşayan Ela’yı hedef alıyor medyada.

Perde arkasını bilmediğimiz hayatlar hakkında konuşmadan da yapamıyoruz, elimizdeki telefonla 280 karaktere sığdırdığımız bir twitin nelere etki edebileceğinin de henüz yeteri kadar farkında değiliz.

Linç oklarının sürekli taraf değiştirdiğini gördüğümüz dizide; günümüzdeki kadına şiddet ve hatta cinayet olaylarında, sosyal medya olmasaydı adaleti sağlayabilmenin mümkün olmadığıyla beraber sosyal medyanın artı ve eksi gücünü seyircinin izlemeyi en sevdiği olaylarla işlenmiş bir hikayenin içerisinde yer etmesiyle başarılı buldum.

Ancak..

Günümüzde izlediği tiktok videosundan bile etkilenen izleyicilerin izlediğini de düşünürsek, böyle bir konunun işlenme şeklinin bazı anlarda yanlış ve eksik olduğu anlar var. Şimdilik dizide İlker ve Ela’nın gerçekten bir ilişkide olup olmadığını bilmiyoruz. İlker’in şiddet gösteren olduğuna inandığımızda ise 3-6 ay öncesine gittiğimiz de Ela’yı asıl dövdürenin İlker’in nişanlısı İrem olduğunu öğreniyoruz. Farklı zamanlardan kesitlerle bir bütün oluşturmasıyla yapılmak isteneni anlıyorum, fakat İrem’in hiçbir şeyden haberi olmayan, olsa da bilmiyormuş gibi yaptığı ve İlker’in gerçekten mağdur mu yoksa suçlu mu olduğunu anlayamadığımız yetersiz ifade ve mimikleriyle; altını çizmek istediği mesajı dağıttığını ve başarılı olamadığını düşünüyorum. Kadının düşmanı kadındır da olgusuna neredeyse her yapımda rastlayabiliyoruz. Fakat kadına şiddetin her gün konu olduğu bir gündemde, bir kadının bir kadını öldüresiye dövdürttüğü izlenimini vermek oldukça rahatsız ediciydi.

Bu konunun sonunda bağlanacağı yeri merak ediyorum…

Deniz Çakır, Mehmet Aslantuğ, Hülya Avşar, İlayda Alişan ve Serkay Tütüncü yer aldığı dizi, oyuncu kadrosu ile ilk dikkati çekmişti. Fakat bazı oyuncuların, özellikle Hülya Avşar’ın bir oyuncu koçuyla çalışması gerektiğini düşünüyorum. Buna ek olarak Deniz Çakır’ın performansı çok başarılı..

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.