Cansu KARAKARTAL
Koronavirüs salgını nedeniyle uygulanan sokağa çıkma yasakları, izolasyon veya karantina canımızı sıkmaya başlayalı neredeyse bir seneyi buluyor.
Günlük rutinlerimizi sarstı ve hayatımıza süregiden bir belirsizlik kattı. Getirdiği konsantrasyon bozukluğu ve kaygıyla beraber ben kimim, yaşamdan ne bekliyorum gibi soruları düşünme imkânı bulduk…
Tüm bu karmaşadan kaçmanın en iyi yolu film izlemekti belki de birçoğumuz için. Ben bu süreçte salgın hastalıkları konu alan belgesellerden, distopik dizi ve filmlerden kaçınarak iyi hissettiren filmler izlemeyi tercih ettim. Sizlere de yormadan düşündürecek, daha az güldürmeyecek birkaç film tavsiye etmek istedim.
Listeye, Nora Ephron tarafından yazılan ve Rob Reiner tarafından yönetilen, 90’larda izlediğimiz tüm romantik komedi filmlerinin özeti bir film olduğuna inandığım Amerikan komedisiyle başlıyorum.
When Harry Met Sally (1989)
Başrollerini Meg Ryan ve Billy Crystal paylaşıyor. Ayrıca prenses Leia’ya ne oldu diyen Star Wars severler sorunun yanıtını bu film ile alabilirler. Film mezuniyetin ardından, New York’a gitmek üzere yola çıkan iki genç Harry ve Sally’nin birlikte geçirdikleri uzun yolculuk sırasında asla arkadaş olamayacaklarını anlamaları ve birbirlerini bir daha hiç görmemek üzere ayrılmalarıyla başlıyor. İkilinin yolları seneler sonra bir şekilde tekrar kesişiyor, sonra tekrar ve tekrar… Zaman içinde, birlikte vakit geçirmekten keyif aldıklarını fark ediyorlar ve birbirleri için vazgeçilmez birer dost haline geliyorlar. Yıllar önce ayrılmalarına sebep olan ve hala yanıtını bulamadıkları soru gündeme geliyor; kadınlar ve erkekler yalnızca arkadaş olabilirler mi?…
Romantik komedinin en iyi senaristlerinden Nora Ephron’u üne taşıyan film yalnızken de, beraberken de izlenilebilecek tatlı ve sıcak bir film.
Little Miss Sunshine (2006)
Öncelikle filmimizin yönetmen çiftinin Valerie Varis ve Jonathan Dayton olduğunu belirterek başlamak istiyorum. İkili bu filmden önce Red Hot Chili Peppers, Oasis, R.E.M gibi grupların müzik videolarını yönetmiş ve çoğuna MTV müzik ödüllerini de kazandırmış. Diğer yönetmenlere kıyasla farklı tecrübeli ikili, bu türde bir senaryo ile ortaya nasıl bir şey çıkaracağı konusunda heyecanlandırmış ve meraklandırmıştı.
Geliştirdiği dokuz adımla başarıya ulaşma yöntemini her fırsatta ailesine tavsiye vermeye takmış bir baba, savaş pilotu olana dek sessizlik yemini etmiş Nietzsche hayranı bir abi, eroin bağımlısı bir dede, intihar teşebbüsünde bulunmuş bir dayı, ailesini ve evliliğini bir arada tutmaya çalışan bir anne. Ve tabii bu karakterlerin merkezindeki yedi yaşındaki Oliver.
Film bir yol hikayesi. Kaybedenlerin, kazanmak için son bir gayretle, bütün güçlerini birleştirerek kendilerini yola vurmalarını ve yolculukla gelişen komik tatlı maceraları ele alıyor. Senarist, bize, Hoover ailesinin arızalanan 1970 model sarı Volkswagen araçlarını bir şekilde çalıştırabildiklerini göstererek, güçlü, pozitif bir selam çakıyor.
Wristcutters: A Love Story (2006)
“Gülümsemenin bile imkânsız olduğu bir yerde insan nasıl mutlu olabilir?” Listeye, bu dünyanın karadeliğini anlattığına inandığım, çok sevdiğim sarkastik bir Goran Dukac filmi ile devam ediyoruz.
Zia, kız arkadaşı Desiree’den ayrılınca yaşadığı acıya dayanamaz ve intihar eder. Acısını sonlandırmanın yolunu ölümde bulacağını sanırken büyük bir yanılgıya uyanacaktır. Gözünü sadece intihar edenlerin var olduğu bir dünyada yeniden açan Zia ve acıları yerli yerinde durmaya devam etmektedir. Ama yine de bir umut vardır. Çünkü ilginç bir şekilde Desiree’nin de intihar ettiğini öğrenmiştir. Tanıştığı bir rock şarkıcısı ve ısrarla bir yanlışlık yüzünde burada olduğunu söyleyen bir otostopçu ile Desiree’nin peşine düşerler…
Mucizelerin, senin için artık bir önemi kalmadığında ya da beklemekten vazgeçtiğinde gerçekleştiğine inandırmayı hedefleyen bu masalsı filmde Tom Waits’i görmek, harika Gogol Bordello parçaları dinlemek ve intihar sahnesiyle başlayan bir filmin nasıl antidepresan bir etki yarattığına şaşırmak mümkün.
About Time (2013)
Başrollerini Domhnall Gleeson, Rachel McAdams, Bill Nighy ve Margot Robbie’nin paylaştığı film; ailenin diğer erkekleri gibi evin içindeki bir dolaba girerek geçmişe yolculuklar yapan Tim’in hikâyesini anlatıyor…
Tim rezil olduğu durumları toparlamak için dolaplara girse de, bu yeteneğini en çok âşık olduğu Mary ile birlikte olmak için kullanıyor. Ama gün geliyor zamanda yolculuğun her şeyi çözemeyeceğini anlıyor. Finale doğru, Tim, bütün o ergen fantezilerinden vazgeçip, babasının da yardımıyla mutluluğa giden asıl yolu keşfetmeye başlıyor.
Richard Curtis’in yazıp yönettiği About Time, bitince kendinizi iyi hissettiğiniz, sevdiklerinize sarılmak istediğiniz türde filmlerin en başında gelen, izlerken sevgiyi iliklerinize kadar hissedebileceğiniz bir film.
The Secret Life of Walter Mitty (2013)
Filmi yöneten ve başrolünde oynayan Ben Stiller, yıllarca kendi hayal dünyasında yaşayan Walter Mitty’nin gerçek serüvenlerini anlatırken insan emeğinin değerinin altını çizen harika bir ‘kendini iyi hisset’ filmine imza atıyor. Büyük bir derginin fotoğraf negatif bölümünde çalışan Walter hayatına sessiz sedasız ve dümdüz rutinleriyle devam etmektedir. Dergide yeni işe başlamış Cheryl’dan hoşlansa da ona bunu bir türlü söyleyememektedir. Bir yandan da kendini sürekli komik ve gerçek üstü hayallerin baş kahramanı olarak görmektedir. Günün birinde dergi online sisteme geçer ve basılı bölümün artık kapanacağı duyurulur. Uzun yıllardır fotoğraflarıyla dergiye destek veren fotoğrafçı çok özel bir son çalışma gönderir. Bu veda sayısı içindir ve çok önemlidir. Ancak çalışmanın olmazsa olmaz parçası 25.kare kayıptır ve Walter bu kareyi bulabilmek için çok kısıtlı bir zamana sahiptir. Walter sadece hayallerinde gördüğü bu maceraya gerçek hayatta da atılma şansını yakalar.
İş hayatından sıkılmış, hayallerini ertelemek zorunda kalmış herkese iyi gelecek türden bir film…