Senaryosunu ve yönetmenliğini Yılmaz Erdoğan’ın yaptığı filmin oyuncu kadrosunda Kıvanç Tatlıtuğ, Farah Zeynep Abdullah, Mert Fırat, Belçim Bilgin ve Yılmaz Erdoğan bulunuyor.

Yılmaz Erdoğan, sinemanın yanı sıra edebiyat ile de alakadar olan bir isim. Kuşkusuz edebiyata olan ilgisi sonucunda ortaya çıkmış olan bu film, 2013 yılında 86. Akademi Ödülleri için Türkiye’nin Oscar Aday Adayı olmaya hak kazanmış, maalesef listeye kalamamıştı. Fakat Milano başta olmak üzere birçok film festivalinden ödül ile dönen Kelebeğin Rüyası, Türk sinemasında özgün bir konumda bulunmaktadır.

1940’lı yılların başlarında Zonguldak’ta geçen film, dönemin zorlu koşulları altında hem hayata hem de edebiyata tutunmaya çalışan iki genç şaire odaklanıyor. Muzaffer Tayyip Uslu (Kıvanç Tatlıtuğ) ve Rüştü Onur’un (Mert Fırat) hayat hikayeleri hakkında pek fazla bilgi sahibi değiliz, dolayısıyla filmde Yılmaz Erdoğan’ın kurgusal payı oldukça büyük. Zira Erdoğan bu kurgusal dünyayı oluştururken çok büyük bir beceri göstermiş. Zonguldak’ta kurulan plato ile kostümler, dönemin tasvirini bir hayli güçlü kılmış. Kuşkusuz filmin açılış sekansındaki tek plan çekim Hollywood filmlerini aratmayan türden. Burada sanat ve görüntü yönetmenliğinin de başarısının altını çizmek gerekir.

Filmin öyküsüne baktığımızda iki idealist şairin zorlu yaşam koşulları içerisinde edebiyata tutunmaya çalışmalarını görüyoruz. Behçet Necatigil (Yılmaz Erdoğan) öğretmenliğinde edebiyata sarılan bu iki genç şair aynı zamanda dönemin zorlu şartları altında hayata tutunmaya çalışmaktadır. Bir yandan modernleşmeye çalışan Türkiye Cumhuriyeti bir yandan II.Dünya Savaşı’nın etkisiyle zor günler geçirmektedir. Tek parti döneminde çıkarılan Mükellefiyet Yasası ile belirli yaş kesimindeki herkes maden ocaklarında çalışmak zorundadır. Fakat dönemin koşulları ve maden işçiliğinin -hala daha- ağır şartları veremi de beraberinde getirerek koşulları daha da zorlaştırmaktadır. Arada kalmış bir toplum olan 1940lar Türkiye’sine ışık tutan Erdoğan, döneme ait eleştirisini seviyeli bir şekilde dile getirmiş.

Maden işçiliği maalesef Türk sinemasında çok işlenen bir konu değil. Yılmaz Erdoğan da maden işçiliği temasını motif olarak kullansa da öyküsünün ana unsuru edebiyata dayanmakta. Renkli dünyalar altında renksiz yaşamlar formunda tasvir edilen yeraltı madenciliği daima ayrı bir parantezi hak etmekte. Kelebeğin Rüyası filmi bu konuda kadrajı yerin metrelerce altına sokan nadir filmlerden. Üstad Yavuz Özkan’ın Maden (1978) filminden sonra seyirciye bu dünyanın sunulması farkındalık yaratan bir durum.

Filmin biyografik anlatısı ve edebiyat ile süslenen replikleri elbette aklımıza Ölü Ozanlar Derneği (1990) filmini getirebilir. Fakat Erdoğan bize ait bir hikayeyi hiç de Hollywood özentiliğine soyunmadan tüm çıplaklığı ile korumayı iyi başarmış. Zonguldak’tan İstanbul’a uzanan öyküde coğrafyayı ve kültürel motifleri bir bir işlemiş. Şiirsel anlatımı ile birlikte devreye giren Gökhan Tiryaki’ye ait görüntüler adeta fotoğraf karesi gibi. Bunlara ek olarak arkada duyduğumuz Rahman Altın müzkleri -ki kendisine World Soundtrack Ödülü kazandıracak- oldukça başarılı.

Filmin oyunculuklarına baktığımızda Kıvanç Tatlıtuğ elbette oldukça göz doyuruyor. Abartısız Hollywood’un başarılı erkek aktörleri aratmayacak şekilde özverili bir performans sunan Tatlıtuğ, film için verdiği kilolar ile rolüne bir hayli hazırlanmış. Mert Fırat ve Belçim Bilgin ikilisi oynadıkları karakter için biraz yaşlı kaçan bir isim olmalarına rağmen rolün hakkını teslim etmişler. Yardımcı oyuncular arasında her türlü şiveyi kotarabilen Devrim Yakut’u unutmamak gerekir…

Kelebeğin Rüyası Türk sinemasının özellikle edebiyat ayağı için çok önemli bir yapım. Böylesine edebi bir filmi anca edebiyatın içinden gelen bir kişi kotarabilirdi. Oldukça büyük bir bütçeye sahip film her kuruşun hakkını vermiş diyebiliriz. Box Office Türkiye verilerine göre 2.1 milyon kişi tarafından izlenen film 20.8 milyon lira hasılat elde etmiş.

erdinc bozkurt
3 Temmuz 1996 yılında Bodrum’da doğdum. Sinemaya olan merakım ilk olarak oyunculuk ve tiyatro ile başladı. Ortaokul yıllarımda televizyonda yayınlanan Çok Güzel Hareketler Bunlar adlı program, tiyatro skeçleri yazmama ve okulda oynamamda etkili oldu. Liseye geçtikten sonra yazdığım tiyatro skeçleri yerini film senaryolarına bıraktı. Her gün film izleyerek sinemalar.com da amatör yorumlar yazmaya başladım. Uşak Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü okumaya başladım ve sinemanın toplumsal boyutlarını incelemeye başladım. Lisans Bitirme Tezi’mi “Sinemada Amerikan Milliyetçiliği: Süper Kahraman Filmleri Üzerine Değerlendirme” çerçevesinde ele aldım. Yüksek lisansa hazırlanmaktayım ve yüksek lisans tezimi, yaşadığım yer Bodrum’un geçmişten günümüze kültürel ve sinema mekanı açısından dönüşümü üzerine yazmayı hedefliyorum.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.