Ercan Kesal’ın yönetmenliğini yaptığı ilk uzun metrajlı filmi Nasipse Adayız 39. İstanbul Film Festivali’nden En İyi Yönetmen, En İyi Kurgu ve FIPRESCI ödüllerini aldı. Kesal senaristliği ve oyunculuğu ile Türk sinemasında kendi tarzını yaratmış olan bir sanatçı. Senaryosunu yazdığı ve rol aldığı filmlerdeki karakterler arasında artık bir ilişki kurabiliyoruz. Örneğin Nasipse Adayız’ın baş karakteri Kemal ile Üç Maymun’un baş karakterlerinden Servet temel olarak aynı özelliklere sahip.
Nasipse Adayız, Ercan Kesal’ın aynı adlı romanından uyarlanmış ve 2004 yerel seçimlerindeki Beyoğlu Belediye Başkanlığı aday adaylığı sürecine dair bir kara komedi /taşlama olarak nitelenebilir. Ancak öne çıkan şey öykü yani içerikten ziyade biçim. Özellikle ses ve kamera kullanımı. Çünkü tüm film boyunca konuşulanları duymak için özel çaba sarf etmek gerekiyor, iç mekan ya da dış mekandaki her türlü ses konuşmaları bastırıyor ve belli ki bu kasıtlı olarak tasarlanmış. Zaten konuşmalar çoğu zaman manasız. Bu tercih karmaşa duygusunu pekiştirmeye yaramış. Kemal ilçe belediye başkan aday adayı olduğu halde siyasete politikaya dair tek kelime edilmediğini söylesek abartmış olmayız. Belki de bu nedenle, konuşmalardan ziyade atmosfer filmin derdini anlattığı için sesler birbirini bastırıyor. Kemal’in içinde bulunduğu ilişki ağı esasen esnaf ilişkilerinden farksız. Tanıtım yaptığı mahalle kahvesinde vaatlerini duymuyoruz, kahvedekilerle hiçbir biçimde iletişim kuramıyor ama ücretsiz check up dağıttığında ahali dikkat kesiliyor. Kendisinden önce, kazanamayan ancak küçük bir oy potansiyeli olan Abit Güleryüz adlı karakterin dükkanında konuşurken pide yemekten, takma dişten, kaç kişilik oy potansiyeli olduğundan, kazanırsa kendisine yardımcılık vermesinden söz ediliyor. Filmin dünyasında politika adeta politikasızlık / siyasetsizlik üzerinden tarif ediliyor. Bu bağlamda tekstil atölyesinde geçen kapanış sahnesinin de kara mizahi üslubu, ironik atmosferi başarıyla son noktaya taşıdığını söyleyebiliriz.
Az sayıda mekanda (40. Dakikadan itibaren yemeğin verildiği ana mekan, alt katta ziyaret edilen bir başka düğün salonu ve sünnet düğününün yapıldığı salonla birlikte üç mekan) geçen filmin en büyük becerisi baş karakter Kemal’in yanından ayrılmayan bir kamera ile sürekli onu takip etmesi ve boğuculuk duygusu yaratması. Kemal’le birlikte sonu gelmeyen bir labirentte gibiyiz. Kemal sürekli koşuyor, bir şeylere yetişmeye çalışıyor kamera da onunla yanındaki biri gibi koşuyor. Ama Kemal de izleyici de Kemal’in tüm çabasının nafile olduğunu biliyor. Görüntü stili dış mekandayken dahi hayli dar, boğucu ve basık bir iç mekandaymışız hissi yaratıyor. Söz konusu boğuculuk hissi de Kesal’ın ele aldığı mevzuya bakış açısını oraya koyuyor.
Bir Numara adıyla söz edilen genel başkanın gözünden “görülmek” “tanınmak” için bir varoluş mücadelesi veren Kemal fırsatını bulduğunda her türlü hileye ve üçkağıda başvuran son derece antipatik ve ilkesiz bir karakter. Eski eşi Figen’in söylediği gibi evliyken eşini sıkça aldatmış. “Görünmek” için gittiği sünnet düğününde takı kutusuna yemek artığı koyup verebiliyor ya da daha fazla para kazanmak için sezaryen yapabiliyor. Üç Maymun’daki Servet karakterine hayli benziyor. İkisi de araba kullanırken çarptıkları insanı yolda terk ediyor ve suçu başkasının üstlenmesini talep ediyorlar. Üstelik Kemal bir doktor yaralı birine müdahale etmek, insan hayatını kurtarmak için ettiği bir yemin var.