Artık pandemi döneminde en çok hasar alan sektörlerden birinin sinema olduğunu biliyoruz. Sinema salonlarının bir bölümü açıldı ancak insanların kapalı ortama girip film izleme isteği de yok, cesareti de… Hal böyle olunca insanlar başta Netflix, BluTv..vs. online platformlarda film/dizi izleme aktivitelerine (aktivite diyorum, zira özellikle de karantina döneminde ağırlıklı olarak vakit geçirme güdüleriyle hareket edildi ) yöneldiler. Şimdilerde ise bazı film festivallerinin online gösterimleriyle oyalanıyoruz. (Sinemada film izlemeyi çok özledik.) Bu süreçte dünya çapında film üretimi durduğu için önümüzdeki bir-iki sezon da sönük geçecek haliyle… Kimileri de bunu bir fırsat bilip dünya sinema tarihinden klasiklere, kültlere, B filmlerine yöneldiler.

            Bu genel tablonun yanında kısa film özelinde de küçük değişimler olmadı değil; evde küçük ekiplerle üretilen kısalar online ortamlara servis edildi, kısacıların festival serüveni devam eden işleri bir süreliğine de olsa sosyal medyada gün yüzüne çıktı, zoom, skype gibi uygulamalarda kısa/belgesel üzerine söyleşiler gerçekleştirildi. Bu sadece Türkiye özelinde değil tüm dünyada karşılaştığımız bir durum oldu. Böylece sanatın, bulunduğu çağa ve durumlara göre şekil değiştirdiği/uyum sağladığı gerçeğine bir kez daha şahit olmuş olduk. Ki artık teknoloji çağının da ötesinde bir döneme ayak atmak üzere olduğumuza göre bu değişimlerin katmanlarını daha da hızlı göreceğiz diye düşünüyorum.

            Teknolojinin gelişiminin kısa filme katkısını konuşurken genelde ve nedense üretim odaklı düşünürüz. Oysaki teknolojideki yenlikler üretime sunduğu katkı kadar, kısa filmin daha fazla kitleye ulaşmasında da önemli bir rol oynamıştır. Çok değil bundan 10 sene önce çekilen bir kısa filmin bir tuşla dünyanın her yerinde izletilmesi bugünkü kadar kolay ve hızlı değildi. Kısa film üzerine bu kadar yaygın gösterim olanağı sağlayan online platform yoktu. Kısacılar, eserlerini yarışmalarda, festivallerde ya da bazı özel gösterimlerde taş çatlasın 1-2 bin kişiye ulaştırabiliyorlardı. Ancak günümüzde Youtube’a yüklenen bir kısanın bile yüz binlere ulaştığını görmek mutluluk veriyor. Yeri gelmişken her zaman söylediğim ve arkasında durduğum bir tavsiyemi burada yenilemek isterim; ‘festival süreci biten kısaların’ en kısa sürede sosyal medyada dolaşıma sokulması gerekiyor. Etkileşim ve geri dönüşler için adil mecralarda yayınlanması hem kısa filmciyi hem de kısa severleri diri tutar.

Kısa film yapısı ve felsefesi gereği muhaliftir. Soru sorar, cevap arar. Buna izleyicisinin de eşlik etmesini sağlayan kısa doğru üretilmiş anlamına gelir. Buradaki muhalifliği sadece politik anlamda söylemiyorum. İnsan hakları, kadın hakları, doğa, dünyanın gidişatı, hayvan hakları, çevre bilinci…vs. dertler, içten içe kısanın ve kısacıların ruhundadır. Bunun yanı sıra kısa film seyircisini uzun metrajdan daha fazla aktif hale getirir. Günümüzde uzun metrajın ağırlıklı olarak zaman geçirme ve eğlence olarak algılandığını da göz önünde bulunduracak olursak kısa filmin etken tavrının önemini kavramak daha kolay olacaktır. Kısa film pasif seyirciyi sevmez. İzle ve unut filmlere yer vermez, vermemelidir. Online platformlarda ya da sosyal medya mecralarında daha çok filizlenmesini arzu ettiğim kısa film pandemi döneminde bir nebze de olsa bu manada istediğim kıvama yaklaştı. Burada isim vermeyeyim ancak kısalarını internet ortamında gösterime sokma konusunda oldukça katı olan yönetmen arkadaşlar bile bu dönemde kurallarını gevşettiler. Böylece eminim ki, kısa filmler çok daha fazla insana ulaştı.

Gelelim kısa film yarışmaları ve festivallere… Bu dönemde dünyada da ülkemizde de festivaller online olarak yapıldı. (Bir süre daha bu şekilde gideceğe benzer.) Kısa filmlerin yarışmalara ya da festivallere online olarak katılması değerlerinden bir şey kaybettirmediği gibi daha da geniş kitlelere ulaşmasına sebep oldu. Kısa film üretenler bu konuda neler hissediyor bilemem ancak farkında olmadan güzel bir genişlemeye, bilinirliğe katkı sağlıyorlar diye düşünüyorum.

Son olarak, pandemi üretim anlamında kötü geçti, kabul. Ancak kısa filmin izlenebilirliğini arttırdı. Yönetmenler sakin kafayla durdular, düşündüler. Birbirilerinin eserlerini izlediler, yorumladılar. Seyirciler daha fazla kısa filme ulaşmanın tadını çıkardılar, hazmettiler. Umarım bu online platformların, sosyal medya mecralarının kısa filmle şenlenmesi uzun vadede daha da artar.

Fırat Sayıcı
1979, İstanbul doğumlu. 2001 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Malzeme Mühendisliği’nden yüksek lisansla mezun olmasına rağmen, üniversite yıllarında yaptığı sinema kulübü başkanlığı sayesinde, geleceğini ve mesleğini sinema-tv üzerine kurmaya karar verdi. Çeşitli kısa film, belgesel çalışmalarıyla işe koyulan ve Yıldız Kısa Film Festivali'nin kurucularından olan Fırat Sayıcı, yurt çapında çeşitli kısa film festivallerinde de jüri üyeliği yaptı, kısa film üzerine workshoplar düzenledi. 2008’de Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünden mezun olan Fırat Sayıcı, Selçuk Üniversitesi Radyo-Televizyon-Sinema Bölümünde yüksek lisans ve doktora öğrenimini tamamladı. SİYAD üyesidir. TRT'de metin yazarı olarak başladığı televizyon macerasında birçok kanalda çeşitli programlarda görev aldı, sinema programları yaptı. Kurduğu Mad Informatics Ajansı’yla sinema-tv ve eğlence sektörüne PR ve sosyal medya hizmeti vermeye başlamıştır. "Türk Sinemasında Gerçekçilik" ve "Yeni Başlamayanlar İçin Sinema" adında iki sinema kitabı yayınlanmıştır. Esenyurt Üniversitesi Radyo Tv. ve Sinema bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.