Körleşme yönetmen Hacı Orman’ın ilk uzun metraj filmi ve 39. İstanbul Film Festivali’nde Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü’nün adayları arasında yer alıyor. Festivalde baş karakteri yazar olan iki film daha var Faysal Soysal’ın Ceviz Ağacı ve Mehmet Emin Yıldırım’ın Şair’i. Körleşme bir yayınevinde editör olarak çalıştığını tahmin ettiğimiz Nilgün ve kör şair eşi Sinan’ın öyküsü.
Filmin anlatı yapısı kurulu düzenin tarif edilmesiyle başlıyor, kurulu düzeni tehdit eden sarsan olayın ardından düzenin eskisi gibi olmasa da yeniden tahsis edilmesiyle sona eriyor. Lakin film genel anlatı yapısına uymaya çalışsa da ne kurulu düzeni ne de düzeni tehdit eden olayı tüm boyutlarıyla tarif edemiyor. Kurulu düzeni sarsan olay Sinan’ın yeniden görebilmek için göz ameliyatına girmesi ve ardından eşinin doğum kontrol hapı kullandığı ile yüzleşemeyişi. Filmin geri kalanında her şey bu olay üzerinden ilerliyor ancak dediğim gibi ameliyat kararını çiftin nasıl aldığını, ameliyat öncesi sürece dair hiçbir şey görmediğimiz için bu güçsüz kurulmuş olayın üzerinden ilerleyen diğer olaylar ne yazık ki sağlam biçimde kurulamıyorlar.
Nilgün birçok sahnede Sinan’ın velisi gibi onun yerine konuşuyor ve Sinan’ın yüzüne yapılan uzun yakın çekimlerle onun bu durumdan rahatsız olduğu bize gösteriliyor. İlişkilerinin öncesini görmediğimiz için öykünün bize sunduğu şekliyle algılıyoruz Nilgün karakterini. Her kadının çocuk doğurmak zorunda olmadığını söyleyen ama kocasının artık göreceğini düşündüğü için hapları kullanmayı bırakıp hamile kalan, hamile olduğunu eşine söylemeyen, eşi görmekten vazgeçince hamileliğini sonlandıran güvenilmez bir kadın karakter. Film kadın karakteri güvenilmez sunmasının, savunduğu söylemlerin içini boşaltmasının yanı sıra “kadındır adamı adam yapan..” “kadınlar çocuk eğitmeye erkekleri evcilleştirerek başlarmış” türünden ifadelere de sahip. Film, Nilgün’ün Sinan’ı evcilleştirmeye çalıştığını, çocuk gibi eğitmeye çalıştığını da söylüyor bize haliyle. Bu resme tersinden bakarsak büyümeyi reddeden, “görmek”ten korkan bir erkek karakter olduğu da apaçık ortada.
Son olarak Sinan’ın da aralarında bulunduğu meyhanede buluşan “aydın” grubundan söz etmek gerekiyor. Sinan, Sinan’ın ödül alırken teşekkür ettiği Varlık Ayaşlı, İsmet, Erkin, Nilgün, Zuhal bir de Defne’den oluşuyor grup. Defne’nin rolü genç sevgili olmaktan ibaret. Daha sonra terk edilecek zaten. Zuhal’in rolü de eski eş olmaktan ibaret ne iş yaptığı belirsiz. Ama hiç olmazsa kadınların isimleri var. Bu da mühim. Masadaki erkekler, birbirlerinin “eksikleri” ve birlikte oldukları kadınlar üzerinden birbirlerine sataşıyorlar sürekli. Bu sataşmalar kelimenin düz anlamıyla fiziksel şiddet içerdiği gibi sözel sataşma ile de kendini gösteriyor. Rakıyla puro gider mi gitmez mi ? Alkolik mi Ayyaş mı ? Yazamama sendromu mu Yaratıcılığın krizi mi? Erkin henüz tam anlamıyla göremeyen Sinan’dan kırmızı şarabı uzatmasını istiyor gözlerini ona dikip. Sanırsınız western filminde silahlarını çekmiş kovboyları izliyoruz. Nilgün hemen müdahale ediyor kurtarıyor Sinan’ı. Sinan aynı gece Erkin ve eşinin kahkahalar ile birbirlerine kur yaptıklarını görüyor kabusunda. Varlık eski eşi Zuhal’in sevgilisine yumruk atıyor. Ama şiddet uygulayan bu küfürbaz yazar /aydın filmin dünyasında saygı gören bir karakter. Her şeyden önce şairin akıl hocası.
İnsan sürekli kavga eden birbirine sataşan bu karakterlerin neden sürekli görüştüğünü bir de üstüne neden birlikte içtiklerini sorguluyor. Çünkü açık biçimde birbirlerini sevmiyorlar. Neden bir arada bulunduklarını anlamak zor. Sadece asık yüzlerini ve mutsuzluklarını paylaşmak içinse.
O da mümkün elbette.