Hasan Ali Toptaş’ın aynı adlı romanından senaryolaştırılan filmin yönetmenlik koltuğunda Ümit Ünal oturuyor. Filmin başrollerinde ise Taner Birsel, Altan Erkekli, Ertan Saban, Selçuk Yöntem gibi isimler yer alıyor.
Ümit Ünal, kuşkusuz Türk sinemasının en önemli isimlerinden. 1986 yılında ilk senaryosu olan Teyzem ile sinemaya belli bir seviyeden giriş yaparak yıllar içerisinde kendisini geliştirdi ve 2002 yılında ilk sinema filmi olan 9′u yönetti. 3 yıl sonra 4 ayrı yönetmeni de yanına alarak Anlat İstanbul filminde 5 ayrı masalı post-modern bir dille eleştirmişti. 2008 yılında ise tekrardan kamera arkasına geçen Ünal, Ara filmi ile İstanbul Film Festivali’nde dikkat çeken bir yapıma imza atmıştı. Dördüncü sinema filmi olan Gölgesizler ise edebiyatçı-yazar Hasan Ali Toptaş’ın aynı adlı romanından senaryolaştırarak çektiği bir film. Hasan Ali Toptaş bu romanı ile Yunus Nadi Roman Ödülü’nü almıştı. Böylesine güzide bir eseri çekebilmek ise Ümit Ünal’a nasipmiş.
İstanbul’da berberlik yapan bir adam (Taner Birsel), bir köye taşınır. Köyün berberi Cıngıl Nuri (Ahmet Fuat Onan) yıllar önce kaybolmuştur. Yeni berber onun dükkanını kiralar fakat geldiğinde köyde Güvercin (Biğkem Karavus) adında bir genç kız kaybolur. Akabinde gelişen olaylar sonucunda kaybolmalar artmaya devam eder. Köyün muhtarı (Selçuk Yöntem) ilçeye haber vermek üzere yola çıkar. Zira muhtar köyün adeta kalbidir. Herkes için en önemli insandır. Fakat bir süre sonra muhtardan da haber gelmez ve esrarengiz olaylar baş göstermeye başlar. Muhtar ve bekçi herkesi sorguya çeker. Köyün hayalperest şairi olan Cennet’in Oğlu (Ertan Saban) saflığıyla şüpheleri üzerine çeker. Muhtar herkese korku salar. Fakat kaybolmalar devam eder. Süregelen ölüm ve kaybolmalar herkesi dehşete düşürür. Böylesine karmaşık bir yaşam, anlaşılmazlık ve muamma düzen, herkesi şaşkına çevirir. Berber ise tüm bu olaylara seyirci olur, akıl veremez. Dolayısıyla berberin geldiği bu köy normal bir köy değildir. Düşle gerçeğin birbirine geçtiği post modern bir yapıya sahiptir. Köyün neresi olduğu, hangi ilçeye ait olduğu belli değildir. Keza olayların hangi yılda geçtiği de bilinmez. Ortada bir köy vardır, uzaktadır fakat kimin köyüdür ?
Ümit Ünal daima seyircisine sorular soran bir yönetmen. Prof. Dr. Aytekin Can ve Dr. Faruk Uğurlu’nun 2010 yılında film ile ilgili yazdıkları makalede bu durumu şöyle tanımlıyorlar:
“Post modern bir edebiyat ürünü olan Hasan Ali Toptaş’ın Gölgesizler roman genel olarak neyin “ne” olduğu kimin “kim” olduğu belli olmayan, her şeyin iç içe geçtiği, bazen “şey” in “insan”, “insan”ın da “şey” olduğu ve de kayboluşları yücelten, üslubuyla özgünlüğün tanımını yeniden oluşturmaktadır.
Gölgesizler filmi romanın genel anlatısı, düşle gerçeğin birbirine karıştığı olay örgüsünü olanaksızlık, kendine gönderme, eksiklik gibi matematiksel kavramları postmodern metaforlar olarak kullanmıştır. Romanın içindeki karakterler varoluş, benlik, öteki asıl gibi sorgulamaları filmin anlatı yapısı içerisinde gerçekleştirmişlerdir.
Filmde köy, bir mekan olmaktan çıkıp adeta “canlı” gibi hareket etmeye başlamakta ve canlı cansız bütün varlıkların arasında film boyunca süren olaylar vesilesiyle bağlar kurulup, neticede romanın sınırları içinde kalan mekanın bütünüyle birbiriyle ilişkili olduğu hissini izleyiciye vermektedir.”
Türk sinemasında roman, yıllardır çok kullanılan bir kaynak. Bunda edebiyat ve sinemanın benzerliklerinin de etkisi çok fazla. Edebi eserin hazır bir seyircisinin olması da bir etken. Fakat edebiyat uyarlamaları her zaman başarılı olamayabiliyor. Zira edebiyat ürünleri hikayede daha kapsamlı ve detaylara inebilen bir ortama sahip. Fakat roman kurgusu ile sinema kurgusu aynı yapıya sahip değil. Dolayısıyla her edebiyat ürünü beyaz perdeye uyarlanmalı diye bir şey yoktur.
Gölgesizler filmi diğer Ünal filmleri gibi tek mekanda geçen diyaloglara dayalı ilerliyor. Dış mekan çekimleri de filmde mevcut olsa da filmin genel hatlarını tek mekan sahneleri belirliyor. Bu durum oyunculukların ön plana çıkmasına yol açıyor. Geniş kadrosu ile göz dolduran filmde çok fazla karakter mevcut olsa da oyunculuklar ve öykü sayesinde bütün karakterler var olduğunu gösteriyor. Gizemli yapısı ile temposu düşmeyen filmde taşra motifleri de unutulmayarak mekanın gücünü gün yüzüne çıkarıyor. Yer yer masalsı anlatımlar da taşraya ait batıl inançları tasvir ediyor. Dolayısıyla köyün profili çok iyi çizilmiş diyebiliriz. Benzer bir yapıyı Çağan Irmak’a ait Ulak filminde de rastlamıştık. Zira Çağan Irmak, Ünal’a göre daha fantastik bir yorum katarak farklı bir distopya yaratmıştı. Ünal ise daha realist bir pencereden bakarak filmi ilerletmekte. Sanat yönetmeni Serdar Yılmaz’ın bu konuda hakkını vermek gerekir.
Filmin üzerinde durduğu önemli bir nokta ise “bürokrasi” ve “otorite” kavramları ve bu kavramlar Muhtar’da beden bulmuş. Devlet kurumunun toplum üzerindeki etkisi ve onları otorite ile hakimiyet altına alması dikkat çeken bir husus. Dolayısıyla köye Muhtar’ın köyü desek yanlış olmaz.
Filmin çekimleri Kırklareli’ne bağlı Karadere Köyü’nde gerçekleştirilmiş. Film sürpriz finali ve paradoksal yapısı ile Hasan Ali Toptaş’a-kendisi de oynuyor- büyük bir saygı duruşunda bulunuyor. Film Adana, Antalya ve SİYAD gibi Türkiye’nin önde gelen film festivallerinde boy gösterdi ve Adana’dan En İyi Sanat Yönetimi dalında ödülü almayı başardı. Box Office Türkiye verilerine göre 52 kopya ile vizyona girerek sadece 41.835 tarafından izlenerek 321 bin lira civarı hasılat elde etti. Öte yandan filmin muhteşem müziği “Ben Kimim?” parçasının Candan Erçetin tarafından özel bestelendiğini belirtmek gerekir.