Başka Sinema (karantina günlerine özel olarak) BluTV ile yaptığı anlaşma çerçevesinde, vizyona giremeyen filmleri online kiralama seçeneği ile seyircilerle buluşturmaya Mayıs ayında da devam ediyor. Geçen Cuma platformlarda yayınlanan 2040 (2019) belgeseli ile özellikle içinden geçtiğimiz şu karanlık dönemde ilgi çeken bir seçenek; zira adından da anlaşılacağı üzere dünyanın 2040 yılındaki olası haliyle seyirciyi yüzleştirmeye çalışıyor.
Avusturalyalı sinemacı Damon Gameau belgesel filmin hem anlatıcısı, hem yönetmeni ve senaristi, hem de ortak yapımcılarından biri. Hal böyle olunca, filme göre 21 yıl sonraki dünya vizyonunu hem olumlu hem olumsuz perspektiflerle Gameau’nun gözünden izliyoruz adeta. Gameau’nun bir başka endüstriyel ve toplumsal mevzu olan ‘şekeri’ deştiği That Sugar Film (2014) adlı yapımda henüz annesinin karnında olan kızı Velvet’i, 2040’ın başkarakterlerinden biri olarak görüyoruz.
“Velvet 25 yaşına geldiğinde onu ve 2010’larda doğan yaşıtı çocukları, yakın gelecekte hangi dünya karşılayacak?” Aslında bir ebeveynin temel bir güdüsünden, yavrusunu en uygun ortamda yetiştirme kaygısından yola çıkıyor Gameau soruları sorarken. Bu dünyayı son 100 yılda geride bıraktığımız koca bir insanlık tarihinden çok daha kötü kullandık, neredeyse dibine kadar sömürdük, nihayetinde doğanın kaynakları tükenmek üzere, temiz su, temiz hava, erimeyen buzullar hayal olmak üzere…
Film bu korkunç gerçekliği, bölümlere ayırarak anlatmayı tercih ediyor. Bunu yaparken de her sorunun spesifik, olası çözümünü örneklerle birer kuple seyircinin önüne bırakıyor. Her evde güneş enerjisinin elektrik enerjisine dönüşümü ve esasen bu enerjinin kolektif paylaşımı ve tüketimi, kimyasal tarım yerine kompos yöntemi, fosil yakıt tüketen ve dipsiz bir kuyu olan otomotiv endüstrisinin yerine elektrik ya da bio enerji ile çalışan sürücüsüz araçların kolektif kullanımı ve okyanus tarımı gibi test aşamasında olan projeleri yerinde gezerek ve deneyimleyerek seyircilere anlatıyor Gameau. Bir yandan uzman görüşü alarak, bir yandan da umut doluyoruz tabii izlerken, ister istemez…
İnsanoğlu 21.yy’da en donanımlı halinde bir virüs salgınıyla güç bela baş ediyorken, buzulların erimesini ya da su kaynaklarının kirlenmesini bireysel düzlemde engellemenin romantizm olmaktan öteye gidemediğini, sesini çıkarmaya cesareti olanların da nasıl cezalandırıldığını, susturulduğunu maalesef pek çok acı tecrübe ile gördük. Kuzey Buz Denizi’ndeki petrol çıkarma faaliyetleri toptan durdurulmadığı, ya da endüstriyel bir tesiste atık suyu akarsu kaynağına boşaltan fabrika sahipleri –dünya çapında- yerel hükümetler tarafından sapasağlam desteklediği sürece, bireysel çabalarla karton-cam şişe geri dönüşümü maalesef kısa soluklu bir vicdan rahatlamasından öteye geçemiyor kanımca.
Film, teknik anlamda görsel efektlerden de başarılı biçimde yararlanmayı biliyor. Özellikle masaya yatırılan sorunlara üretilen çözümleri sıradan insanların anlayacağı grafiksel düzlemler, çizgi modelleriyle açıklamak 2040’ı düz belgesel mantığından kurtarıyor.
Resim çok büyük bunun iyi kötü biz de farkındayız, keşke demokratik oylarımız dünyayı kurtarmaya yetse diyerek yine de karbon ayak izimizi azaltarak, musluğumuzdan akan suyu daha tasarruflu kullanarak, en azından elimizdeki kahve bardağı ile geri dönüşüme katkı sağlayarak dünyaya borcumuzu ödememiz lazım. Bu yıl doğup da 2040’ta 20 yaşına basacak gençlere oksijen ve temiz su borçluyuz en azından!
Siz Elon Musk’a çok da takılmayın; şimdilik üzerinde yaşayabileceğimiz tek gezegen Dünya’mız!
2040’ı Türkçe altyazılı olarak BluTV’nin kiralama opsiyonu ile seyredebilirsiniz…