Başrollerinde Keanu Reeves, Halle Berry, Ian McShane gibi isimlerin yer aldığı serinin 3.filminin yönetmenlik koltuğunda da Chad Stahelski bulunuyor.
John Wick karakteri, Derek Kolstad tarafından yaratılmış olup serinin ilk 2 filminde de yine Kolstad tarafından senaryolaştırılmıştı. İlk film ile farklı bir dünya yaratmak isteyen Kolstad ikinci filmde tekrara düşen bir hikaye ile karşımıza çıkmıştı. Serinin üçüncü filminde ise Kolstad dizi senaristlerinden oluşan 4 kişilik ekip ile birlikte çalışmış. Serinin ikinci filmi ile uluslararası camiaya açılan Wick, bu sefer de çöllere düşüyor…
14 milyon dolar değerindeki kontrat nedeniyle açık hedef haline gelen John Wick, peşinde olanlardan kaçarken onlarla amansız mücadeleye giriyor. Otel yöneticisi olan Winston (Ian McShane) Wick’e kaçması için süre verir. Bu süreçte kaçan Wick’in New York’u terk etmesi gerekecektir. New York sekansı ile başlayan filmin öyküsü kendine has dinamikleri ile birlikte Sahra’ya kadar uzanıyor.
Serinin üçüncü filminin ilk 2 filme göre daha yüksek tempoda ilerlediğini ve aksiyon açısından daha heyecanlı olduğu aşikar. Zorlama at sahnesi ve kitapla adam öldürme gibi absürt sahnelere rağmen seyir zevki de bir hayli yüksek ve bitmek bilmeyen bir enerji filme hakim. Bu da filmi diğerlerine göre ilgi çekici kılabiliyor. Zira bu filmde bana göre en ilgi çekici şey John Wick’in geçmişine dair yeni bulgular sunmasıdır. Tabi ki bir Jason Bourne değil fakat John Wick’in hikayesi de anlatılabilir ögeler barındırıyor. Atilla Dorsay da filmin aksiyon sahneleri için “John Wick artık öylesine zarif, öylesine koreografik, öylesine stilize biçimde vuruşuyor ve öldürüyor ki… Bu kitlesel öldürme, bu neredeyse soykırım kendine özgü bir estetik kazanıyor. Ve film boyunca bitmeyen bir bale izler gibisiniz. Konusu ölüm ve öldürmek olsa da!..” ifadelerini kullanıyor.
Filmin Fas çekimleri ise oldukça renkli ve görkemli. Casablanca’nın egzotik havası ve dokusu filme ayrı bir dokunuş katmış. Mekan kullanımı ise aksiyon sahnelerinde daha belirgin. Fakat uzatılmış aksiyon sekansları bir süre sonra monotonlaşıyor ve can sıkıcı bir hal alıyor. Sofia rolü ile gördüğümüz Halle Berry role elbette çok yakışmış. Hatta köpekleri ile harikalar yaratıyor fakat serinin ilk filmde masumlaştırılan köpekten adam öldüren köpeklere nasıl geldik anlaşılır değil. Keanu Reeves’in ise ilk filmdeki donuk imajı biraz daha atletik bir hal almış. Yaklaşık 200 kişinin öldürüldüğü söylenen film, Hollywood’un mantık sınırları dışında hareket eden fakat seyir dozu yüksek filmleri arasında yerini alıyor. Sinema açısından hiçbir niteliği olmayan fakat aksiyon severler için keyifli bir yapım.
Hikaye açısından aslında 3 film çok kısa bir zaman içerisinde geçiyor ve dolayısıyla televizyon dizisi izlenimi veriyor. Özellikle Türkiye’de oldukça beğenilen filmin dünya çapındaki popüleritesi fazla olsa da gişede sarsıcı bir rakam elde etmedi. Yaklaşık 75 milyon$ gibi bir bütçe ile çekildiği söylenen serinin 3.filmi, boxofficemojo.com verilerine göre dünya çapında 326 milyon$ civarı bir hasılat elde etmiş. Türkiye’de ise 944 bin kişi tarafından izlenerek neredeyse milyon sınırını zorlamış, 16.7 milyon lira civarı gelir elde etmiş. Türk seyircisi elbette şaşırtmıyor. Zira serinin 4. filminin, bir başka Keanu Reeves filmi olan Matrix 4 ile aynı gün vizyona gireceği de öne çıkan haberlerden.