Bursa’da yaşayan Levent Demirci ile ilk uzun metrajlı filmi Sonbahara Doğru filmiyle ilgili konuştuk.
Merhaba levent bey, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
1974 Bursa doğumluyum. Babamın sinema işletmecisi olması beni de doğal olarak sinema aşığı yaptı, eğitimimi sinema aşkı yüzünden yarım bıraktım. Sinemanın üç temel aşaması olan yapım, dağıtım ve gösterim birimlerinde bizzat bulundum. Bugüne kadar sekiz kısa film yaptım ve bu ilk uzun metrajım. Aynı zamanda Bursa da bir tekstil firmasında pazarlama sorumlusu olarak görev yapmaktayım.
Bursa’da yaşayan bir yönetmensiniz, Bursa’da yönetmenlik yapmanın avantaj ve dezavantajları nelerdir?
Bursa da bu işi yapmanın hem avantajları, hem de birtakım dezavantajları var; bir kere ne olursa olsun her işin merkezi hiç kuşkusuz İstanbul. Bu işte de böyle maalesef, teknik ekipman, profesyonel stüdyo, iyi oyuncular vs. bunların hepsi İstanbul da, her ne kadar bir iki saat gibi kısa bir mesafede olsak da her şekilde İstanbul’a ve oradakilerin şartlarına boyun eğmek zorundasınız.
Ama şöyle güzel bir tarafı da var; mesela gözlerden uzak kendi imkanlarınızla en iyisini yapmaya çalışıyorsunuz ve bu anlamda çok fazla rakibiniz yok , insanlara derdinizi daha rahat anlatabiliyorsunuz, örneğin bir yere sponsorluk görüşmesi için gittiğinizde biliyorsunuz ki oraya aynı istek için gelebilecek insanlar çok çok az. Geçtiğimiz yıla kadar özel tiyatrolar çok fazla olmadığı için bir tek devlet tiyatrosuna bağlısınız profesyonel oyuncu desteği için, ve devlet tiyatrosu oyuncuları da sanki kırk yıllık Yeşilçam oyuncusu gibi tavır alıyorlar. Ben sekiz kısa filmimde de Bursa devlet tiyatrosundan çok değerli oyuncularla çalıştım. Haliyle ben de zaman zaman bu tarz davranışlara maruz kaldım.
Sonbahara Doğru aslında spesifik bir konuya değiniyor. Aile içi ensest şiddeti ve bununla yaşamak zorunda kalan bir kadının açmazları… Filmi yazarken destek aldığınız kişi ve kurumlar oldu mu?
Filmimizin konusu, ensest mağduru bir genç kadının hayata tutunma hikayesi; 2008 yılında okuduğum bir gazete haberi çok ilgimi çekmişti, bunun bir senaryo olabileceğini düşündüm ve hikayemi oluşturdum. Aradan geçen 11 yılın ardından çekmek kısmet oldu ve kendi adıma güzel bir şey başardığımı düşünüyorum tabi ki karar izleyicinin.
Oyuncu seçimi nasıl oldu. Özellikle başrolde oynayan iki kadın oyuncunun seçiminde zorlandınız mı?
Sinopsisi çıkardığımda bir psikolog arkadaşıma danıştım. O da çok beğendi ve birlikte geliştirdik hikayeyi; aynı zamanda filmimizin uzman psikoloğu. Yapım aşamasında birkaç ensest mağduruyla bile karşılaştık, hatta bir arkadaşımızın yakını tıpkı filmdeki Semra karakteri gibiydi ve arkadaşım yakınının durumunu anlatırken gözyaşlarına boğuldu, ne kadar gerçek bir meseleye el attığımızı daha ciddi biçimde anladım.
Oyuncu seçimi nasıl oldu. Özellikle başrolde oynayan iki kadın oyuncunun seçiminde zorlandınız mı?
Oyuncu seçiminde de zorlandığım zamanlar oldu, Bursa devlet tiyatrosu oyuncuları da dahil olmak üzere hikayemi çok gezdirdim, ama bir türlü olumlu sonuç alamadık, Uygulayıcı Yapımcımız ve benim için çok kıymetli olan Canan & Ali Ertem çiftinin sahibi olduğu Trio Menejerlik’e kayıtlı oyunculardan seçimlerimizi yaptık. Benim için filmde en önemli olan iki kadın karakterler, her ikisinin de ilk uzun metraj baş rolü olmasına ve dar vakitte çalışmamıza rağmen gayet özverili bir şekilde hem karakterlerin alt metni konusunda hem de oyunculuk performanslarındaki başarılarıyla filmin ritmini yükselttiler. İkisinin olduğu sahnelerde film çok başarılı bir şekilde yükseliyor ve seyir zevki artıyor, bu izleyenlerde de aynı intibayı bırakacağı kanısındayım.
Filmin vizyondan önce festival yolculuğu olacak sanırım, festivallerin filme bakış açısı nasıl?
İlk prömiyerimizi 39. İstanbul Film Festivalinde yapmak istiyoruz eğer seçilebilirsek ve sonrasında yurt içi ve yurt dışı birçok festivalde yer alıp ardından vizyona girmek istiyoruz. Ancak son yıllarda ülkemizdeki festival algısı farklı bir boyuta girmiş durumda, her ne kadar Bursa da yaşıyorsak da yakından takip ediyoruz gündemi, hiç izlenmeyen filme verilen ödüller, başka senaryo gösterip bambaşka filmle ödül alanlar vs. bu gibi dedikodular bize kadar geliyor maalesef, ama benim bir lobim yok ama ekip olarak herkesin tüm yüreğini koyarak meydana getirdiği, ve o seslerini çıkarmaya bile cesaret edemeyen kadınların çığlıkları, hıçkırıkları var filmimde.
Bu filmi çekerken anlaşılamamak bir kaygınız oldu mu? Yani şu ana kadar olan yaşadıklarınızı ve duygu durumunuzu soruyorum.
Bu filmin yapım yolculuğunda yer yer anlaşılamamak korkusuna kapıldığım zamanlar oldu, kaş yaparken göz çıkarmayayım, kimseyi incitmeyeyim diye çok uğraştık, bu anlamda psikoloğumuz Nur Gezek ve yol arkadaşım Erdal Çaylak her aşamada destekçim oldular. Sanat yönetmenimiz Berna Güler’e de çok şey borçluyum bu konuda. İlk uzun metrajın teknik acemiliğini de yönetmen dostum Battal Karslıoğlu’nun kıymetli desteğiyle atlattım.Bu anlamda projeye emek veren herkese ayrı ayrı teşekkür ederim.
Bu filmi çekmeden önce bu tarz konulara eğilen filmleri inceleme şansınız oldu mu?
Sinemamızda sadece ensest konusunu ele alan tek film 2010 yapımı İlksen Başarır – Mert Fırat imzalı Atlıkarınca filmi. Bizim senaryomuz daha önce yazılmış olmasına rağmen onlar benden önce çektiler filmi, ben filmi ilk vizyona girdiği 01 Nisan 2011 günü ilk seansında ve ardışık olarak üç kez sinemada izledim. O filmin alt metni çok başarılı, bizdeki biraz daha farklı anlatım olarak ama Atlıkarınca ayakta alkışladığım bir filmdi, özellikle enseste neden olan bir iki ana maddeyi çok başarılı bir şekilde anlatmışlar. Umarım benim filmim de aynı başarıya ulaşacaktır. Biz iki kadın üzerinden kurguladık hikayeyi ve ensestin neden olduğu kötü bir sonuca bağladık.
Bu filmle ilgili olarak bir yerden maddi destek aldınız mı? Özel destekler dışında fonlar ve bakanlık desteği vs..
Bu film için hiçbir bakanlık ve fondan destek almadım. Kısa filmlerimde oluşturduğum bir sponsor havuzum vardı , kıymetli sponsorlarımıza bu kez hikayemizin önemini anlatarak biraz daha fazla destek istedik, bu anlamda uygulayıcı yapımcımızın da önemli destekleri oldu.
Son olarak neler söylersiniz?
Artık söz festival jürilerinde ve seyircide; benim beklentim şu veya bu kadar değil, tabi ki çok izlenmek güzel, ama sonuçta sinemamızdaki gişe durumu da belli, hele bir festival filmi yaptıysanız… Benim asıl amacım iki tane mağdur kadının çığlığına ses olabildiysek ne mutlu bana; maddi olarak da pek bir şey beklemiyorum sadece bir sonraki projemi yapacak maddi olanağı yakalayayım yeterli benim için. zira şu sıralar üzerinde hararetle çalışmaya başladığım yine bir kadın; daha doğrusu üç farklı kadının kesişen hikayesini anlatacağım yeni bir proje geliyor…
…Ve son olarak bana bu imkanı veren Bursa iş dünyasının çok kıymetli firmalarına, eşsiz düşüncelerinden ve sohbetinden her daim istifade ettiğim ve filmimde de beni kırmayarak küçücük bir rolde de bizleri şereflendiren değerli ağabeyim Mustafa Yılmaz’a uygulayıcı yapımcımız sayın Ali Ertem ve değerli eşi Canan Ertem’e, her daim yardımlarını esirgemeyen ve yanımda olan arkadaşım Nur Gezek’e , yol arkadaşım Erdal Çaylak’a , değerli dostum Battal Karslıoğlu’na, , canım kardeşim Berna Güler’e, tanıdığım günden beri desteğini esirgemeyen yönetmen ustam İsmail Güneş’ e, nadide sinema yazarı Murat Tolga Şen’ e… Ve her şeye rağmen hala benim arkamda duran eşim Yasemin Demirci’ ye ayrı ayrı teşekkür ediyorum.