Dört sezon önce sessiz bir şekilde hayatımıza giren “Hacker” dizisi Mr. Robot, geçen zaman içinde kendince farklı noktalara kayarak toplumsal paranoya konusunu ele aldığı gibi, uluslararası şirketlerin dünyayı nasıl köleleştirdiği konusunda teorilerini cesurca seyirciye sunarak takdir görmeye başlamıştı. Bilhassa ilk sezonunun yarattığı küçük çaplı şok, televizyonun altında çağında iyi bir yatırım olarak gözüküyordu.
İkinci sezonunda ilk sezonda kurduğu sürprizin peşinden giden dizi, nedense odak noktasından kaymaya başladı. Bir yandan seyirci kaybederken, öte yandan kendince farklı bir tarz yaratmayı başarmıştı. Tek bölümle kendi seyircisini tatmin ederek yine yoluna devam etmeye devam etti. Biraz büyük düşünmek gerektiğini fark eden yapımcılar, vites arttırarak üçüncü sezonda sisteme karşı önemli tespitlerle ilk sezonun tesadüfi olmadığını kanıtladılar. Nitekim dördüncü ve son sezon da bunun izinden giderek sanat eseri gibi tasarlanan bölümlerin izleyiciyi “yeni bir dünya” mümkün düşüncesini akıllara kazıdı.
Ancak bu noktada dizinin son iki bölümünden de yola çıkarak, dizinin zaman zaman kendi rotasından saptığını söyleyebiliriz. Ana karakteri Elliot’ın kişilik bölünme sorunlarıyla ilgili yoğunlaşması sonucunda dizi bize her ne kadar büyük düşün demesine rağmen, ilk olarak kendimizle ilgilenmemizin şart olduğu mesajını vermesi, belli ki o beklediğimiz rüyanın gerçek temellere oturmasını zorlaştırıyordu.
Sistem Eleştirisi ve Akıl Oyunları…
Dizi sona erdi. Rami Malik Mr. Robot’a başladığı halinden daha ünlü ve unutmayalım artık bir Oscar heykelciğine sahip oldu. Christian Slater küllerinden yeniden doğdu ve eski prestijinden üst noktaya geldi. Dizi oyuncularını yükseltti ve finaliyle de güzel bir vedayı hak ediyordu. Peki, yapabildi mi?
Sezon olarak baktığımızda gerek görsel olarak, gerekse hikâye anlamında beklenen noktaya gelip, zaman zaman ötesine geçen son sezon, ne yazık ki son iki bölümünde beklentiyi karşılayamadı. Belki de diziyi 11. bölümde sonlanmış olarak kabul etmek gerekiyor. Beklediğimiz büyük çaplı final bu bölümde karşımıza sunuldu. Neticesini göremesek de, son iki bölümdeki küçülme ile seyirciyi eylem anlamında tatminsizliğe sürükledi.
Ayaklarımızdaki zinciri fark edebiliyor muyuz?
Benim için Mr. Robot iyi bir beyin fırtınası, görsel olarak tatmin edici bir hipnoz seansı ve oturduğum yerden dünyayı kurtarmaktı. Ama insanın insanı, öncelikle de kendini yok edebilme ihtimalini hiç düşünmemiştim. Gerçekliğin içinde hayal ettiğimiz adaletin vuku bulması düşüncesi diziyi değerli kılan en önemli faktördü. Ama insanın kendi içindeki buhranları, dış dünyayla bağları ve travmalarındaki çürüyen noktalar bizi her zaman sınırlayan engel olacaktı.
Sonuna kadar ağzımız açık bir şekilde ters köşelere boğulduğumuz bir dizinin aniden evrensel bir bakış açısından yerelleşerek içine kapanması bana kolay bir kaçış kapısı gibi geliyor. Kendini keşfetmek, dizi içindeki olayları bağlayan bir şey olmamalıydı.
Dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kendini değiştir bir klişe değil de ne? Bu izlediğimiz şeyin kişisel gelişim projesine dönüşmesine neden oluyor. Mr. Robot da bunu yaptı. Kendi finalini hazırlamak yerine seyirci kendi finalini yaratsın kolaycılığına kaçtı.
Ama yine de her şey için teşekkür etmek gerekiyor. Kendimizi sorgulamamızı ve kapitalist toplumun insanları nasıl sömürdüğünü hatırlamamıza neden oldu. Bu yönüyle bile değerli bir işin içinde olduğumuzu belirtmek gerekiyor. Dizinin yaratıcısı Sam Esmail’i takip etmeye devam edeceğiz. Ama böyle bir finalden daha fazlasını hak ettiğimizi düşünüyorum. Yaratılan muhteşem bir şey yine beklentinin altında tuvalet kabinine saklanan bir çocuğa dönüşüyor. Bulunacağını biliyor ama yine de saklanmayı tercih ediyor.
Mr. Robot son sezonuyla seyirciye veda etti.