1936 doğumlu yönetmen Ken Loach; ideallerine bağlı, samimiyetle sinema yapan, sinemaya tutku duyan bir sanatçı. Her yıl arka arkaya film yönetmiyor. Günümüz sinemasında onun gibi çok az yönetmen var. Bir önceki kurmaca filmi I Daniel Blake 2016 yılında gösterime girdi. Loach, 2016 ve 2019’da iki belgesel ve son olarak Sorry We Missed You ile karşımıza çıktı. Kısaca son iki kurmaca filmi arasında üç yıl var.
Loach 2012 tarihli Angels Share’de; yolu mahkeme ve hapisten şaşmayan eğitimsiz /vasıfsız bir genç olan Robbie’nin eksper yeteneğinin sosyal hizmet görevlisi Harry tarafından fark edilmesini ve böylece hayatının değişmesini anlatır. Filmin adı, viskinin tahta fıçılarda dinlenme süresi sırasında her yıl kaybettiği yüzde iki oranındaki miktarına atıf yapıyor. Ancak sonlarına doğru melekten kast edilenin yoksul sınıf olduğunu da anlamak çok zor olmuyor. Bu nedenle Angels Share, bir hayli Robin Hood öyküsünü de andırıyor. Loach, Sorry We Missed You’da da bize meleklerini anlatmayı sürdürüyor bir bakıma. Evin isyankar / entelektüel grafiti sanatçısı oğlu Seb tıpkı Robbie gibi elinden tutan olmazsa kaybolup gitmeye hazır.
Seb’in aile bireyleri ile ve özellikle babası Ricky ile ilişkisi Babam ve Oğlum duygusallığında ele alınmış. Film bittiğinde salonda ağlayan hayli insan vardı. Oysa Loach’un Kes’ini ya da Dardenne Kardeşlerin herhangi bir filmini aklımıza getirdiğimizde sınıfsal mevzuların duygusal bir içerikle ele alınmadan anlatılmasının gücünü ve önemini fark etmek mümkün.
Sorry We Missed You, melodramatik içeriğe sahip. Toplumcu gerçekçi filmlerin nasıl aynı anda melodramatik de olabildiği konusunda Robert Kolker’in İtalyan Yeni Gerçekçi filmlerini analiz eden Değişen Bakış kitabı oldukça yol göstericidir. Sorry We Missed You’nun melodramatik öğelere sahip olmasının başlıca iki nedeni var. İlki, aile ilişkilerini ödipal bir bağlamda işlemesi. Abbie ve Seb’in koşulsuz yakın biçimde konumlandığı (söz konusu yakınlık kadraj tercihleriyle de desteklenmiş), Ricky’nin ise bu çerçevenin dışında kaldığı bir ilişki yapısı izliyoruz. Turner ailesinde Ricky’nin duygusal paylaşımda bulunduğu tek kişi neredeyse küçük kızı Lisa. Filmin dış mekanda çekilmiş açık, huzurlu ve sıcak tek sahnesi Ricky ve Lisa’yı birlikte gösteren afişte de kullanılan sahne. Lisa çoğu zaman aileyi bir arada tutan bir yetişkin gibi davranıyor. İzleyiciler aile bireylerinin duygusal çatışmalarının krizlerinin tam ortasında konumlanıyor ve bu nedenle özdeşleşme yaşıyor. İkinci neden ise filmin ikinci yarısında Ricky’nin başının felaketten kurtulmayışı.
Seb’in okul toplantısına gidemeyişi, ardından Seb’in okuldan atılması ve hırsızlık yapması, Seb’e ilk tokadını atması ve öfkesinde haksız olduğunu fark etmesi, son olarak da arabasının soyulması ve berbat biçimde dayak yemesi. Tüm bu krizler kurgusal anlamda arka arkaya dizilmese, filmin bütününe yayılsa Sorry We Missed You bu denli melodram bir içeriğe / yapıya sahip olmayabilirdi. Ricky filmin ikinci yarısında, hata yaptıkça kelimenin hem düz hem yan anlamıyla dayak yiyen, yara alan ve güç yitiren bir bilgisayar oyunu kahramanına dönüşüyor adeta. Fatura sürekli onun aleyhine kesiliyor.
Seb’in mücadelesi baba otoritesiyleyken Ricky’nin mücadelesi de yine kötü bir baba figürü olarak düşünebileceğimiz iş yerindeki patronu Maloney’le. Ve varılan sonuç ironik biçimde aynı. Seb, Ricky onu azarladığında haklı olduğunu düşünse de nasıl ki fazla itiraz edemeyip susmak zorunda kalıyor ve öfkesini içine atıyorsa Ricky de iş yerindeki patron ona her para cezası verdiğinde önce karşı çıksa da evde oturup okul cezası almış bir çocuk gibi içiyor. Bu anlatı yapısı I Daniel Blake’te olduğu gibi bir bütün olarak sistem eleştirisini görmemize engel oluyor. Sorry We Missed You, anlatmak istediği mevzuyu kişiselleştiriyor, tek bir kötü adam (Maloney) üzerinden anlatıyor. Film bu bağlamda fedakar bir babanın hikayesine dönüşüyor.