İşsizlik ırk, din, cinsiyet ayırt etmeksizin hayatını asgari düzeyde idare ettirebilmek için kendi emeği ile para kazanmak zorunda olan her “şehirli” bireyin ortak ve global derdi. Bu noktada büyük-küçük fark etmez şehirliliğin altını çizmek gerek zira, kırsalda işleri idare etmenin bir yolu belki bulunur ama ekonomik modellerin işletildiği şehirlerde sabah uyanıp musluktan akan suyla yüzünüzü yıkamak bile belli bir ücrete tabiidir.
Üstelik bir de kendinizden başka çevrenizdeki insanlara, ailenize de “bakmak” zorundaysanız, karşılığında düzenli maddi getirisi olan bir işinizin olmaması, bir anda yaşamınızın en birincil açmazı haline gelebilir. Çünkü, artık sorun sizin bireysel sorununuz olmaktan çıkıp iki, hatta üç, belki de birkaç kişilik bir probleme dönüşebilir. Hele ki bir ev döndüren çiftlerden “erkek” olan tarafsanız, doğulu ya da batılı olmak hiç fark etmez, ortada bir yumru gibi duran işsizlik problemi, geri kalan diğer her şey ile birleşip bir kar topundan çığa dönüşmeye oldukça müsaittir! Gelin, sosyolojik okumaları biraz da sinema-tv üzerinden yapalım :
Küçük Şeyler (2019) – Türkiye
Yönetmen ve senarist Kıvanç Sezer’in ikinci uzun metrajlı filmi, İstanbul’da en kestirme tabirle beyaz yakalı hayatı süren, evli – henüz çocuksuz- Onur (Alican Yücesoy) ve Bahar (Başak Özcan) çiftini merkezine alıyor. Toplu konutlardan kredi ile ev sahibi olan çiftin ikisi de çalışıyorken, dışarda rakı sofrası kurabilen hayat standartları, Onur’un biranda işsiz kalmasıyla sekteye uğruyor. Bu sekte başlarda kendisini çok sert hissettirmese de, zamanla çiftin üzerine bir karabulut misali çöküyor. Yönetmen Sezer’in oldukça başarılı biçimde filme yedirdiği karşılıklı değişim, aslında tek sorunun erkek tarafın işsizliği olmadığının da ipuçlarını seyirciye veriyor. Zira mali durumlarının yanı sıra Bahar’ın – ve benzer durumlar yaşayan pek çok gerçek kadının- esas derdi, Onur’un artan sorumsuzluğu, iş bulamadıkça kendisini her anlamda salması ve bir noktada günü kurtarmaya çalışması. Eşlerden kadın tarafının, erkek sorumsuzluğuna –ve beraberinde gelen depresyona- bir noktaya kadar tahammül edebildiğini, sonrasında ise yıldönümlerini kutlamak dahil kadının evliliğe karşı tavır alışını, Küçük Şeyler filmi incelikli biçimde işlemeyi başarıyor. Şehirli, modern çift evliliğinin çatırdama teması için, yakın zamandan iyi bir örnek.
L’économie du couple / After Love (2016) – Fransa
Başrollerini Bérénice Bejo ve Cédric Kahn’ın paylaştığı Fransız yapımı “L’économie du Couple” İngilizce çevrisinde “Aşktan Sonra” anlamı taşısa da, aslında senaryo Fransızca orijinalinin – Çift Ekonomisi- hakkını veren bir akışa sahip. Bu sefer karşımızda 15 yıldır evli ve henüz ilkokul çağında ikiz kız çocukları olan bir çift var. Yani, problemler birkaç kat daha fazla.
Film açılışını tam da sorunların ortasından, adeta bir savaş alanından yapıyor. Bejo’nun yetkin biçimde canlandırdığı Marie karakterini oldukça buyurgan, sert ve mutsuz bir kadın olarak izliyoruz uzun bir süre. Filmin geneline yayılan gergin tartışma ve kavgalar arasında tüketilen diyaloglardan, parçaları birleştirerek çiftin geçmişine dair fikir edinmeye çalışıyoruz. Marie, işsizlik ve parasızlık çıkmazında fazla çakılan eşi Boris’ten o kadar uzaklaşmış ki bir zamanlar bu adamı nasıl ve neden sevip evlendiğini unutmuş halde, aynı çatı altında salt kızları için yaşamaya mecbur kalmış bir ruh hali içerisinde çırpınıyor. Boris kötü bir insan değil belki, hatta kızlarına karşı sevecen ve ilgi dolu bir baba, ama bize verilenlerden anladığımız kadarıyla, eve dair sorumsuzluğunun ve bencilliğinin Marie’yi çileden çıkarttığı aşikar. Aslında karşımızda çoktan bitmiş bir ilişki, hayati yaralarla can çekişen bir evlilik var. Bu mevzuda aslan payı Boris’in; ve kendisine verilen krediler 15 sene sonunda çoktan tükenmiş halde…
Everything Must Go – (2010) İngiltere
Dağılma aşamasındaki bir evliliğe, bu sefer biraz daha dramatik komedi türünden bakan bir film Everything Must Go. Will Ferrell’ın canlandırdığı Nick Helsey’in eşiyle olan sorunlarının temeli aslında alkolle olan problemli mazisinden kaynaklanıyor. Birkaç sefer alkolizm tedavisi gören ve son denemesinde öncekilerden uzun süre “temiz” kalmayı başaran Nick, “1 kereden bir şey olmaz” mantığının kurbanı oluyor bir anlamda. Ve alkolle olan aşk ilişkisinde, sorumsuzluğunun bedelini işinden ve evliliğinden olarak ödüyor. Öte yandan, film özellikle ikinci bölümde, Nick’in bu tokada gerçekten ihtiyacı olduğunu da vurgulamaktan geri kalmıyor. Bazen kazanmak için, önce kaybetmek gerekiyor…
Örnekler arasında çift ilişkisinden ziyade, bireysel bir hikayeye odaklanan film, evlilikte yaşanan sorunları erkek sorumsuzluğu çerçevesine çizmeyi tercih ediyor.
Her Şey Çok Güzel Olacak- (1998) Türkiye
Ömer Vargı’nın imzasını taşıyan ve 90’lar yerli sinemamızın en parlak, gelecek için en umut verici dramatik-komedi filmlerinden biri olan Her Şey Çok Güzel Olacak, temelinde bir abi-kardeş yol hikayesi olarak kurgulanıyor. Ama olayların en başına dönersek yani Nuri (Mazhar Alanson) ve Altan’ın (Cem Yılmaz) neden güney yollarına düştüğünü biraz hatırlarsak, Altan’ın sadece evliliği içinde değil tüm hayata dair de sorumsuzluğu ve başına buyrukluğu ve tabii ki beş parasızlığı karşımıza çıkıyor. Altan’ın hayatta çıkış noktası olarak gördüğü barı bir türlü açamayıp, barın belkemiği olarak nitelendirdiği tabureleri evin salonuna dizmesi, Ayla için bardağı taşıran kim bilir kaçıncı damla… Filmin gerisi ve Altan ile Ayla’nın evliliğinin sonu malumunuz…
Altan’dan seyirciye geri kalanlar: “ Bir, barı açıyorum. İki, Ayla’yla aramı düzeltiyorum. Üç, babamı da yanıma alıyorum. Olay bitmiştir…”
State of the Union (2019) – İngiltere
SundanceTv tarafından hayata geçirilen ve 2019 Emmy ödüllerinde kendi kategorisinde ödüle uzanan dizi, ilişkiler ve evlilik üzerine yakın dönemde çekilen en gerçekçi televizyon yapımlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Evliliklerini kurtarmak amacıyla çift terapistine giden Tom (Chris O’Dowd) ve Louise (Chris O’Dowd) çiftinin her seans öncesi sadece 10 dakikalık sohbetine şahit olduğumuz yapım, gücünü seri, çarpıcı ve gerçekçi diyaloglarından alıyor. Henüz seyretmemiş olanlar için spoiler (sürprizbozan) mahiyetinde olacak ama evet bu çiftin de, evliliklerinin çıkıştan önceki son sapağa gelmesinin nedeni, dönüp dolaşıp erkek tarafın uzun süren işsizliği ve beraberinde getirdiği olumsuzluklardan kaynaklanıyor. Sorunun başlangıcında kadın tarafına batmayan kartopu, büyüyor büyüyor ve çığ haline geldiğini ancak terapiden önceki bar masasında anlıyor çiftimiz. Bir çiftin karşılıklı yüzleşmesi açısından şimdiye kadar gördüğümüz en medeni sahnelerden birine sahip olan State of the Union dizisini, problem yaşasın yaşamasın tüm evli çiftlerin seyretmesi tavsiye olunur…
Toparlamak gerekirse;
Günümüzde işsizlik kadın-erkek ayrımı yapmadan alt ve orta sınıfın dünya çapında ortak derdi. Sayılı örnekler üzerinden irdelemeye çalıştığımız evlilik içerisindeki çift ilişkilerinde, kadın tarafının esas sıkıntısının karşı tarafın işsizliğinin yarattığı mali problemlerin yanı sıra erkeklere bir şekilde yerleşen ve gitmeyen sorumsuzluk duygusu olduğunu vurgulamaya çalıştık. İşsizlik nedeniyle bireyin yaşadığı can sıkıntısı ve olası depresyon eğilimi doğal bir sonuç çizgisi olmakla birlikte, siz erkekler kapıp koymak yerine biraz daha ipleri elinize almanız gerekmiyor mu?
Twitter.com/duygukocabayli