Gülten Taranç’la ilk karşılaşmam yıllar önce Cannes Film Festivali’nde oldu. Sahilde bir tanıtım partisinde tanışmış, ayak üstü güzel bir sohbet gerçekleştirmiştik. Sinemaya dair inancından ve hedeflerinden bahsetmişti. Daha sonra bir gün, “Yağmurlarda Yıkansam” filminin linkini yolladı. İzledim ve cesaretinden dolayı tebrik ettim. Sinemamız adına bu tarz cesur işler yapan daha fazla kadın yönetmenin ortaya çıkmasını dilemiştim. Gülten Taranç İzmir’de kendi adına önemli işlere imza attı. Kadın Yönetmenler Festivali’ni düzenleyerek bakışları İzmir’e yönlendirdi. Şimdi ise Ankara’da düzenlenecek olan “Sinemazon Kadın Sinema Yönetmenleri” projesinin direktörlüğünü yapacak. Bu söyleşi Gülten’i size daha iyi tanıtacak. İyi okumalar…
Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım röportajımıza…
29 yaşındayım. İzmir’liyim. Hikaye anlatıcısıyım. Sinemada da müzikte de hikaye anlatıyorum. 2013 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema- Tv Bölümü yönetmenlik ana sanat dalından mezun oldum. 2017 yılında Marmara Üniversitesi Sinema-Tv Bölümü’nde yüksek lisansımı tamamladım. Lisede belgesel ve fotoğrafla başlayan kariyerime üniversitede kurmaca kısa filmler çekerek devam ettim. Çok sevgili hocam Ertan Yılmaz’ın “derdiniz için buradasınız” cümlesinden çok etkilendim ve birinci sınıftan itibaren kadın sorunlarına farkındalık yaratmak adına kısa filmler çekmeye başladım. Kadınların dönüşüm hikayelerini merkezine alan, kısa filmlerimden “Obezonlar”, “Dönüşüm” ve “Consensus” üçlemem ile yurt içinde ve yurtdışında pek çok festivale katıldım, ödüllerden ziyade özellikle kadın seyircilerden aldığım tepkilerle ve güzel geri dönüşlerle kariyerime kadın sorunları ile ilgili hikayeler anlatarak devam ettim. İlk uzun metrajım kadın cinayetlerini konu alan “Yağmurlarda Yıkansam”ı 2015 yılında çektik. Filmi kendi imkanlarımla, hiçbir destek almadan, tam bağımsız olarak gerçekleştirdim. Yine aynı yıl İzmir’de kurmuş olduğum “Taranç & Taranç Film” bünyesinde film ve müzik prodüksiyonu, post prodüksiyonu ve dağıtımının yanı sıra festival organizasyonları yaparak kariyerime devam ediyorum.
Daha önce İzmir’de düzenlediğiniz “Kadın Yönetmenler Haftası” oldukça ses getirdi. Buna müteakip “Sinemazon Kadın Sinema Yönetmenleri” projesi size nasıl geldi? Hangi sebeplerle projeyi yönetmeyi kabul ettiniz?
Kadın Yönetmenler Haftası gerçekten İzmir’de de, sektörde de oldukça ilgiyle karşılandı. Volkan Atılgan, Sinemazon Kadın Sinema Yönetmenleri Festivali için araştırma yaparken sıkça adımla karşılaşmış. İçeriği yönetmemi istedi ve program direktörlüğü teklif etti. Çünkü bu bir kadın festivali… Festival de de sette de en önemli şeydir ekip…10 senelik kariyerim boyunca Ankara’da bir filmim bile gösterilmedi, o yüzden projeyi kabul ederken çok heyecanlandım. Kadın Yönetmenler Haftası neyse Sinemazon da benim için aynı, orada adım geçiyorsa işime sahip çıkarım. Tabi ki tüm bu süreçlerin gerisinde bir de baktım ki İzmir’de Kadın Yönetmenler Haftası olarak başlayan etkinlik farklı şehirlere sıçramaya başlıyor. Bu sene İstanbul’da Directed By Women Kadın Yönetmenler Kısa Film Festivali’nin ilki gerçekleştirildi. İsmin telif haklarını İzmir için alsam da ses çıkarmak istemedim, birçok kadın yönetmen arkadaşımız bu etkinliğin başka illere de yayılabileceğine inanıyor, bende inanıyorum ve keşke böyle de olsa… Çünkü dünyada birçok Kadın Yönetmen Festivali yapılıyor ama Türkiye’de şu an üç ilde yapılabiliyor, bunun başkentimizde de başlaması önemli bir adım oldu. Keşke diğer kadın yönetmen arkadaşlarım da kendi memleketlerinde başlatsalar ve ben de destek olsam. Çünkü bu bir akım ve kadın filmleri festivallerinden farklı bir yapı ve oluşum. Ben burada biraz Kadın Yönetmenler Haftası’nın nasıl doğduğuna vurgu yapmak isterim. Çünkü İzmir’de başladı, İstanbul’da ve şimdi Ankara’da… Demek ki bu bir ihtiyaç, bu bir karşı duruş. Amerika bağlantılı bir organizasyon olan Film Fatal İstanbul ile her ayın ilk Pazartesi günü toplanarak, sorunlarımızı paylaşıyor ve birbirimize destek oluyorduk. Bu toplantılarımız yaklaşık üç yıl kadar devam etti. Nerdeyse her ayın ilk Pazartesi günü İstanbul’a gidiyor ve toplantılara katılıyordum. Uzun metrajımı yeni bitirmiştim ve sudan çıkmış balık gibiydim. Kadın yönetmen arkadaşlarım sayesinde yalnız olmadığımı gördüm, bir yere ait hissettim. Hepsinin bende emeği büyüktür. İlk filmimi dağıtırken bizim filmlerimizi de dağıtabilirsin diye teklifler gelmeye başladı ve mart ayının ilk Pazartesi gününe gelecek şekilde Kadın Yönetmenler Haftası’nı organize ettim. Sonrasında Amerika, bizi tehlikeli ülke ilan ederek, isimlerini kullanmamızı istemedi. Ancak tüm bu süreçten Fiyaka(Film Yapan Kadınlar), WMC (WOMEN with MOVIE CAMERAS) ve birçok ilde yapılmaya başlanacak “Kadın Yönetmenler Festivali” çıktı. Tüm bu sürecin içinde ve yönetmenler arasında en gençlerinden biri olarak tüm meslektaşlarıma filmlerini emanet ettikleri için teşekkür ederim çünkü bu sayede ilk defa bir filmim Ankara’da başkentimizde izleyici ile buluşacak.
“Sinemazon Kadın Sinema Yönetmenleri Festivali” nasıl bir içeriğe sahip olacak?
Kadın yönetmenlerin Ankara’da seyirciyle buluşturamadığı ya da buluşturabildiyse de çok kısa sürede vizyonda kalan ulusal ve uluslararası pek çok festivalden ödüllerle dönmüş bağımsız filmlerini Ankara’da izleyici ile buluşturacağız. Bence içerikteki en dikkat çekici etkinlik “Şarkı Söyleyen Yönetmenler Konseri” olacak. Kadın Yönetmenlerin sesini duyurmak için programa dahil ettiğimiz etkinlik için çok heyecanlıyım çünkü biz hep arka taraftayız, sahne gerçek anlamda bizde bu sefer! Bu zaten “Kadın Yönetmen Festival”inin ana amacı olmalıdır, oyuncuyu değil, yönetmeni izleyici ile buluşturmak, yönetmenlerin tanınırlığını arttırmak çünkü biz toplum için önemli rol modelleriz. Sinema öğrencileri için atölyelerimiz olacak ve festival sonucunda kolektif bir üretim çıkacak, kapanış gecesinde izleyebileceğimiz. Ve bir de Sinemazon Kısa Film Senaryo Yazım Özendirme Ödülü ile genç kadın sinema öğrencilerinin üretimine katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Konusu insan hakları ihlalleri olan Ankara’da geçen kısa film senaryolarından birine ödül verilecek. Amacımız Sinemazon’un ikinci senesinde bu üretimi de festival programına dahil etmek.
Son yıllarda feminizm algısı özellikle de kültür-sanat alanında kendine daha fazla yer açtı. Festivallerin kadına yönelik pozitif ayrımcılık hamleleri seyirciyi de memnun etmekte. Siz bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Yer açtığını düşünmüyorum. Sadece daha fazla ses çıkardığımızı düşünüyorum. Sayılar değişmiyor, başarı yüzdesi artıyor ancak kadın yönetmenlerin ikinci film yapma oranı halen çok düşük. Sinemacı, hikayesini anlatmak için yaşar ancak biz hikayelerimizi anlatacak fonlara yurtdışından ulaşabiliyoruz. Yurtdışından bir fondan desteklenmek demek de artık o hikayene Avrupa’nın bakış açısından bakacaksın demek! Türkiye’deki fonların artması gerekiyor, fonlarda seçilen jürilerin eşit sayıda kadın ve erkekten oluşması gerekiyor. Bir başka kaynak oluşturulabilir ancak büyük şirketler bağımsız sinemaya destek vermekten çekinebiliyor. Bence bu kadın-erkek hepimizin sorunu. Türkiye’de bağımsız film üretmek çok zor… Keşke festival filmi, gişe filmi gibi bir ayrım yapılmasaydı ve yaptığımız filmler daha izlenmeden sıkıcı bulunmasaydı. Bir de dikkatimi çeken Türkiye’de kadın yönetmenler ya dizilerde yönetmenlik yapıyor ya da bağımsız sinema yönetmeni olarak devam ediyor, gişe filmi yapan nadir kadın meslektaşımla karşılaştım. İnsanın aklına da şu soru geliyor: yapımcı kadın yönetmene güvenmiyor mu? Kadın hikayeleri, masallardan beri süregelen klasik anlatı yapısına aykırı, yapımcı da izleyici de hikayelerimizi radikal bulabiliyor…
Bu festival sizce sinemamıza ve ülkemize neler katacak? Festival duyurulduktan sonra ne gibi tepkilerle karşılaştınız?
Bence birçok şehirde yaygınlaşacak… İzmir, İstanbul, Ankara sırada belki Bursa olabilir. Keşke il il başka kişilerin, kurumların yaptığı bir organizasyona dönüşse çok mutluluk duyarım. Özellikle Festival Direktörü Volkan Atılgan’ın erkek olması çok olay yarattı ancak festival yapmak düğün yapmak gibidir, herkesin o yaşanan süre zarfından memnun kalması adına bir iş bölümü yapılır, kendisi işin prodüksiyonu ile ilgilenirken, ben ve ekibim içerikle ilgili çalışıyoruz. Açıkçası kimsenin yaptığı başka bir organizasyonu gölgede bırakacağına inanmıyorum çünkü yukarıda da belirttiğim gibi bu organizasyonun amacı, yönetmenleri seyirci ile buluşturmak ve bu bir kadın filmleri festivali değil… Bir de afiş mevzusu var… Kadınsı bir yönetmen imajı, cinsiyetçi bulunmuş ancak kendi kişisel hayatımda da ben artık kadın gibi görülmemekten yıldım. Yani biz illa ki yönetici pozisyonlarındaysak, siyasetteysek, yönetmensek erkek gibi mi olmak zorundayız? Kendime kişisel olarak “kadın yönetmen” demeyi tercih etmem ama “kadın yönetmenler” derken zaten biz bir arada durmayı temsil etmek için kullanıyoruz yoksa şu an Türkiye’de sanat üretimi her alanda gitgide zorlaştı. Neden “Kadın Yönetmen” sorusu çok geliyor… Ama yukarıda da belirttiğim gibi bizi bu ayrıma götüren azınlıkta kalmamız oldu…
Yeni projeleriniz neler?
Kadın Yönetmenler Haftasının bu yıl üçüncüsünü İzmir’de festival olarak gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Tabi ki Konak Belediye Başkanı Abdül Batur ve Tunç Başkanımızın desteği bu nokta da önemli… İkinci uzun metraj filmimi gerçekleştirmek istiyorum. Otuz yaşına giren obez genç bir kadının hikayesini anlatacağım “Hiç Uyuyamadığım Gecenin Sabahı”nda ve alt alta bu filmlerin isimlerini yazdığınızda bir şiir oluşacak, Yağmurlarda Yıkansam, Hiç Uyuyamadığım Gecenin Sabahı… Filmlerimden bir şiir yazmak istiyorum, ömrüm, sağlığım yettiğince hikayelerimi anlatmaya devam etmek istiyorum… Hep yeni projelerim olacak…