Being John Malkovich (1999) , Adaptation. (2002) , Confessions of a Dangerous Mind (2002), Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2004), gibi zeka dolu filmleri kaleme alan Amerikalı yönetmen Charlie Kaufman yine zekası ile muazzam bir senaryo kaleme almış ve ortaya varoluş sorgusu üzerinden bir hikaye çıkarmış. Bu sefer yönetmenlik koltuğuna da kendisi geçmiş. Yönetmenlik anlamında ilk işinin olması belki de amatör bir iş çıkacağı izlenimi yaratabilir. Zira herkesin yönetmenliği kalemi kadar güçlü olamayabiliyor. Çünkü yönetmenlik ağır ve riskli bir top. Fakat Kaufman bunu göze alarak risk almanın denenmesi gereken bir şey olduğunu kanıtlamış.
Caden (Philip Seymour Hoffman) eski bir tiyatrocudur ve adeta hastalık hastasıdır. Sonbahar ile birlikte çöken hüzün Caden’i derinden etkilemektedir. Yaşadığı dünyada raks eden olaylar tamamen hüzünlü, hastalıklı ve rahatsız edicidir. Okuduğu gazetelerde izlediği televizyon programlarında tamamen iç karartıcı şeyler gündemdedir ve Caden’i yaşadıkları olaylarla birlikte bir ölüm korkusu kaplar. Kırılgan ruhlu yapısı vardır ve zamanla özgüveni azalmakta, çekingen ve heyecanını kaybeden bir bireye dönüşmektedir -ki karakterin soyadı Cotard Sendromuna bir göndergedir-. Zira o sırada eşi ile de arası iyice açılmaktadır. Eşi Adale (Catherine Keener) bir ressamdır. Caden ile arasındaki ilişki artık onu tatmin etmemeye başlar ve kocasının devamlı melankolik bir ruh hali içerisinde olması artık onun için katlanılmaz bir hal alır. Bir süre sonra Berlin’e sergiye gitme bahanesi ile kızını da alır ve eşini terk eder. Fakat Caden bunu kabullenmek istemez. Akabinde halüsinasyonlar görmeye başlar ve bedeninin yanı sıra ruh sağlığı da çöküşe geçer. Ardından kendisini Adele’in yaptığı eleştirileri haksız çıkaracak ve kazandığı ödülün hakkını verecek bir oyun yazmaya karar verir. Oyunun temasını “kendisi” olarak belirler.
Caden aslında bu filmin karakterinden öte bir varlık. Seyirci ile içselleşen ve yaşadığı her hissayatı seyiriciye de hissettiren bir varlık. Dolayısıyla zaman kavramını yitirmesi ya da karakterin çöküşü filmin seyri ile son derece uyumlu şekilde ilerliyor. Hayal ile gerçeği ayırt edememesi sonucu dallanıp budaklanan bir kurgu ortaya çıkarıyor. Mesleğinin tiyatro yazarı olması ise son derece manidar. Yaşadıklarından yola çıkarak bir oyun yazmak isteyen Caden yaşadığı gerçek şeyleri bir oyuna dökmek isterken oyun yaşadığı gerçek dünyayı şekillendirmeye başlıyor. Hayal ile gerçeğin iyice iç içe geçtiği bu noktada Caden kendi varoluşunun hayal mi gerçek mi olduğunu sorgulamaya başlıyor.
Dünyanın neresinde olursak olalım, hangi ülke, hangi şehir olduğu önemli değil, toplumda daima Caden Cotard gibi karakterler mevcuttur. İnsan psikolojisi ve dış dünya bu tarz profilleri yaratmakta ortak çalışırlar. Bireyin ruh halini belirleyen şeyler iç dünyadan çok toplumun rolleri ve bireye olan etkileridir. Sosyal psikoloji bu noktada temel etmendir. Tıpkı Kış Uykusu filminde gördüğümüz Haluk Bilginer’in canlandırdığı Aydın karakteri gibi… Gitmek isteyip gidememek, yapmak isteyip yapamamak… İşte bütün mesele bu. Kararsızlık ve belirsizlik ile beraber gelen ruhsal çöküntü, bireyin en temel düşmanıdır.
Rahmetli Philip S. Hoffman, yıllar geçse de adından söz ettirecek muazzam bir performans sergilemiş. Caden Cotard olarak toplumdaki Caden’lara ayna tutmuş. Yan rollerdeki diğer oyuncular da rollerinin hakkını vermiş olsa Hoffman filmi sırtlamış. Bunun yanı sıra C. Kaufman sadece kaleminin değil yönetiminin de çok başarılı olduğunu ilk denemesinde kanıtlamış.
Cannes film festivalinde En İyi Kamera ve Altın Palmiye dallarında 2 adaylığı bulunan film ödüle ulaşamamış. Box Office verilerine göre yaklaşık 20 milyon$ bütçe ile çekilen film dünya çapında 4,4 milyon$ gelir elde etmiş. Türkiye’de vizyona dahi girmemiş.