Bu sene 72.si düzenlenen Cannes film festivalinden jüri özel ödülü ile dönen Bacurau, adını Brezilya’nın küçük bir köyünden alıyor. Filmin başında, cenaze törenine katılmak için köyüne dönen Teresa’nın hikayesini izleyeceğimizi sanıyoruz. Ancak Bacurau, başlarda hikayeye dair izleyiciye somut bir şey sunmuyor. Filmin ilk yarısında birbirinden oldukça farklı karakterler ve onların hayatının gidişatına dair ipuçları veriliyor. Film, birçok karakteri barındırdığı için hiçbiri hakkında ayrıntılı bilgiye ulaşamıyoruz çünkü buna zaman kalmıyor. Film boyunca her ne kadar birbirinden zıt karakterlerle karşılaşsak da, tüm bu zıtlığa rağmen Bacurau’da her zaman bir birlik olma vurgusu yapılıyor.
PIRIL TATARİ
Bacurau’ya giderken yolda gördüğümüz ‘Gelirseniz, barış içinde gelin’ tabelası bize gideceğimiz köydeki yaşam biçimi hakkında ipucu veriyor. İlk sahnelerden itibaren gördüğümüz bu yaşam biçimi, bir komün hayatı. Az önce de belirttiğim gibi karakterlerin zıtlığına rağmen burada herkes büyük bir ailenin parçası. Bacurau’da yaşayabilmek için herkes herkesle her daim iletişim ve yardımlaşma içerisinde. Teresa’nın evine döndüğünde bavulunun kalabalık ev içerisinde elden elde dolaşması, doktorun yanına uğradığı zaman ise sarhoş olduğu için evinden kovulan adamın muayeneye sığınması, günümüz toplumlarında kaybolmakta olan birincil ilişkilerin burada hala yaşadığını bizlere gösteriyor.
Filmin ilk yarısında Bacurau’ya uğrayan iki yabancı ile köyde yaşanan gelişmelere şahit oluyoruz. Haritada Bacurau’nun izinin silinmesi, telefonların çalışmaması, ufo görüntüsüne sahip bir dronenun etrafta dolaşması ve yaşanan cinayetler bir anda kendini göstermeye başlıyor. Sonrasında bu iki yabancının bir grupla iş birliği yaparak yaşananlara sebep olduğunu görüyor, insan avcısı olarak tabir edebileceğimiz bu grubun amacının köyde bir katliam yapmak olduğunu öğreniyoruz.
Amaçlarının katliam olduğu ancak neden böyle bir işe giriştikleri bile belirsiz olan kişiler, öldürme arzusu ile yanıp tutuşmaktadır. İroniktir ki grubun lideri kendine nazi yakıştırması yapıldığı zaman oldukça sinirlenmiş, gruptakilerden biri ise bir çocuğun ölümüne şiddetle tepki göstermiştir. Bu çelişkiye rağmen katliam grubundaki herkese insan öldürme fikri haz vermektedir. Filmin sonlarına doğru öldürme arzusuyla daha fazla bekleyemeyip bir anda harekete geçen grup, karşısında beklediği manzarayı bulamayacak, ava giden avlanacaktır. Etnik kökenleri ve köy oluşumuna sahip olmaları nedeniyle Bacurau halkını hor görmelerinin cefasını çekeceklerdir.
Yazının başında Bacurau’ya baktığımızda bir komün hayatı ile karşılaşıyor olduğumuzdan bahsettim. Bacura, kendi içerisinde yaşayan bir köy. Kendi dışında olanla iletişim içerisine girmeye çalışmıyor. Kendine yetecek kadar üretiyor ve tüketiyor. Yıllardır kullanılmayan okul otobüsü, dışarıya karşı herhangi bir merak duygus olmadığını gösteriyor. Ancak halkın temel ihtiyaçları tam olarak karşılanmıyor. Bacurau’da en başta su, ilaç, ve yiyecek olmak üzere birçok temel şeyin eksikliği var. Bu eksikliklerin ise belediye başkanı tarafından giderilmesi gerek. Fakat başkan görevde olduğu sürece halkın durumu ile ilgilenmiyor ta ki yeniden seçim vakti gelinceye kadar. Yaklaşan seçim ile yerini korumak isteyen başkan halkın ihtiyaçlarıyla ilgilendiğini ‘göstermek’ amacıyla ilaçlar, yiyecekler ve kitaplar getiriyor. Tarihi geçmiş ilaçlar ve yiyecekler, eskimiş kitaplar…
Gel gelelim beklediği tepkiyi alamayan başkan adayı gözden kayboluyor ve Bacurau’da ilginç olaylar patlak veriyor. Yaşanan olayların sonunda başkan bir kahraman gibi yeniden ortaya çıkıyor. Grup liderinin başkanı tanıyor olması ile Bacurau hikayesindeki taşlar artık rahatça yerine oturuyor. Başkan ile katliam grubunun lideri arasındaki ilişki kendini gösterince, yaşananların politik bir çıkar uğruna planlandığını öğreniyoruz.
Halk tarafından bir ata elleri bağlı bir şekilde oturtulan başkanın kafasına bir maske geçiriliyor ve ormana doğru bırakılıyor. Katliam grubundakilerin ise başları kesilerek, bir güç ve otorite sembolü olarak herkesin önünde sergileniyor. Biz bu görüntüyü daha önce köy sakinlerinden birinin evinde görüyoruz. Geçmişte Bacurau’da yaşanmış bir olayda, düşmanı yenmenin üzerine halk yine düşmanlarının başlarını kesmiş ve bu anı fotoğraflamış. Şimdi ise bu geleneğin devam ettiğini ancak günümüz şartlarına göre evrildiğini görüyoruz. Şu anki fotoğraflar, herkesin cebinden çıkan telefon makineleri ile çekiliyor. Biz her ne kadar kapalı bir toplum modeli görsek de küreselleşen dünyada birtakım gelişmelerden uzak kalmak gittikçe olanaksızlaşıyor.
Filmin büyük bir kısmında birbirine karışan hikaye ve kişilerin filmin sonlarına doğru yerine oturması ile Cannes film festivalinden aldığı ödül yerini buluyor. Film, Brezilya’nın küçük bir köyünden hareketle, bizlere evrensel bir politika metaforu sunuyor.