Bozcaada Ekolojik Filmler Festivali altı yıldır Bozcaada’nın muhteşem coğrafyasında ve sessizliğinde hayat buluyor. Ekim ayında yapıldığı için artık ada halkının da bunaldığı kalabalık elini eteğini çekmiş oluyor. Bu sene İstanbul’dan fazlaca bunaldığım için midir nedir Bozcaada’dan hiç ayrılmak istemedim. Beni bu sene konakladığımız Aral Çiftliğinde unutup gitseler keşke diye düşündüm. Ben ne kadar doğaya acıkmışsam, izlediğimiz belgesellerde durum tam tersiydi. Tam bir tüketme açlığı. Bu tüketme açlığının adı da dünyayı tüketme açlığı olarak genellenebilir.
Aslında dünyanın bin bir noktasından gelen belgeselleri izleyince aynı sorunlarla cebelleştiğimizi anlıyoruz. Bir yerde bir şirketin varlığını sürdürübilmek için açtığı bir maden ocağı, devletin oraya verdiği destek ve o beladan kurtulabilmek için halkın verdiği örgütlü mücadele. Ya da bir zamanların huzur adası olarak adlandırılan Mayorka’nın geldiği durum içler acısı. Yerel halk ülkeyi adeta işgal eden turistlere savaş açıyor ama buna rağmen turizmden para kazananlar kış turizmini de devreye sokmanın peşinde. Bir yeri hissetmek için değil sadece gidiyor olmak için gitmek, içi boş bir turizm algısı yaratmış durumda. Herkes geziyor, herkes her yerde ama fazlasıyla tüketici!
Festivalin gösterim mekanları olan Salhane ve Halk Eğitim Merkezi arasında mekik dokurken ara sokakların, iki katlı binaların arasında durup soluklanıp, evlerdeki yaşamı, huzuru, dinginliği hissetmek çok iyi bir terapiydi. O kadar yalıtılmış bir mekandan dünyanın çevreci dertlerine uzanmak, her yerden yükselen bitiyoruz çığlıklarını duymak ilginç oluyor tabii. Festivalde en iyi belgesel ödülünü kazanan Breathless / Nefessiz asbest endüstrisi hakkında bizi bilgilendirici birçok konuya parmak basıyordu. İzlerken o içinize bastıran havayı ciğerlerinize çeker gibi oluyorsunuz.
Tabii her şey felaket haberleri üzerinden gitmiyor, umutlu şeyler de oluyor diyorsunuz ve bir anda Ayşegül Selenga Taşkent’in Ovacık belgeseliyle karşılaşıyorsunuz. Fatih Mehmet Maçoğlu’nun belediyecilik anlayışına getirdiği farkı anlatan, üretimi teşvik eden ve kaynak yaratan anlayışı umut yaratıyor ve hala mücadele etmek için güç!
Kendi adıma Bozcaada’da olmaktan, o havayı solumaktan çok memnunum. Belediye’nin de var gücüyle desteklediği, Belediye Başkanı Hakan Can Yılmaz’ın da hem başkan hem de festivale gönülden ilgili olarak yer aldığı festival umarım uzun yıllar devam eder. Petra Holzer ve Ethem Özgüven çok iyi bir festivale imza atıyorlar ve yarattıkları farkındalık herkesin ilgi odağında.
Festivalde öğrendiğim bir şey de Bozcaada Forum’un çalışmalarıyla, çabalarıyla adanın imara açılması durdurulmuş ve koylara açılmak istenen bol gürültü yayan tesisleşmeye karşı durulmuş. Yaşlı bir amcayla tanıştım. O da doğalgaz gelmesini istiyor adaya. Bilmiyor ki adaya bir şey gelmesi demek adaya yanında çok şeyin gelmesi demek. Doğalgaz gelmesin, ada bu haliyle doğal kalsın. Bunu yaşlı amcaya diyemedim ama içimden tekrar ettim. Dünyamıza daha iyi sahip çıkmamız için rehber oluyor bu festival!