Bir film festivalini daha geride bıraktık! Bu yıl 26.’sı yapılan Adana Uluslararası Altın Koza Film Festivali Altın Koza’sını kazanarak yoluna devam edecek gibi görünüyor. Bu tarz ulusal yarışmadan beslenen yarışmalarda festival gündemini yarışmalardaki filmlerin performansı belirliyor. O yüzden Antalya Altın Portakal ulusal yarışma muştusuyla gündeme gelmişti, bunlar olumlu gelişmeler!

Bu yıl ulusal yarışmada 12 film yarıştı. En iyi yönetmen ve en iyi film ödülünü kazanan Cenk Ertürk imzalı Nuh Tepesi izledikten sonra benim de favorim oldu! Bitmiş gitmiş bir baba oğul ilişkisini güçlü metinlerle sonuca taşıyan hikaye insanın kutsalı sayılan, kabul edilen yerlerin de eleştirisini yapabilen güçlü bir sinema diline sahip. Daha çok adını duyacağımıza eminin.

Bu tamamen benim görüşüm ama Şehitler, Kraliçe Lear ve Aidiyet gibi kurmacaya değil de belgesel ve deneysele daha yakın olan filmlerin kurmaca filmlerle yarışması bu filmlere yapılan bir haksızlık gibi geliyor, o yüzden yarışmaya hak kazansalar bile ödül şansları çok az oluyor. Gerçi Pelin Esmer bu sene iki ödülle bunu kırdı ama bunda Pelin Esmer faktörü ve oyuncuların sempatisinin büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. (Yılmaz Güney ve SİYAD ödülü) Burak Çevik imzalı Aidiyet ile twittera yazdığım yorumu sildim, aslında belki de biraz sert bir dille bunu anlatmak istemiştim Bu tarz filmler yarışmalı ama ayrı bir kategori altında olursa şansları daha yüksek olur diye. Yoksa kimseyi kırmak gibi bir kaygım yoktur, bu üsluba hep dikkat etmeye çalışırım. Üslup demişken Semih Kaplanoğlu’nun yazısını da uzun uzun yazdığım Bağlılık Aslı filmi geceyi ödülsüz kapattı. En azından kafamızda Kübra Kip ve Ece Yüksel’in ödül alabileceğine dair izlenim vardı ama bunun da genel algıya kurban gittiğini düşünüyorum. Yoksa jüri başkanı Serra Yılmaz’ın filmlerde daha fazla kadın karakter olmalı nidası Semih Kaplanoğlu’nu kapsamıyor olsa gerekti! Ama en iyi kadın oyuncu performansını Aden’le Funda Eryiğit’in almasına elbette çok sevindim. Aden ayrıca En İyi Sanat Yönetmeni ödülünü de kazanarak ayrıldı festivalden!

Küçük Şeyler Kıvanç Sezer’in ikinci filmi ve Babamın Kanatları’ndan çok ayrı bir yere gitti benim için. Hem üslup olarak hem de güç payı olarak Sezer farklı bir şey yapmaya çalışıyor olmalı diye düşündüm. Film asla kötü değil ama Sezer’in de güçlü ilk film laneti yaşadığını düşünüyorum. Küçük Şeyler’deki kadın erkek ilişkini festivaldeki birçok filmde görmek mümkündü. Yani şehirli insanın didişme noktası gitmeyen evlilikler, para meselesi, çocuk sorunsalı ve cinsiyet üstünlüğü kurmak olarak saptanmış filmlerde. Aslında bir sorun yok gibi duran filmlerde çiftlerin birbirlerine karşı kurmaya çalıştığı üstünlük, sorumluluk ve anlayışsızlığın ara cümlelerle ortaya saçılması gayet ilgi çekiciydi. Nuh Tepesi, Bağlılık Aslı, Aden, Uzun Zaman Önce, Kronoloji, hatta Görülmüştür bile bu konudan besleniyor diyebilirim. Bu da bir tespit olarak dursun burada!

Festivalde Görülmüştür ve Kronoloji de güçlü filmlerdi. Serhat Karaaslan imzası taşıyan Görülmüştür festivalin görünen anlamda en politik filmiydi diyebiliriz, onun da handikapı şuradan çıkabilir. Cezaevinde başlayıp farklı bir yazma ve psikolojik rahatsızlık eşiğine erişmesi onu biraz olduğu ortamdan çıkarıyor olabilir diye düşündüm. Ama alması gereken bütün ödüller yine iyi filmlere gitti! Bu anlamda filmler açısından kötü bir yıl olmadığını söylemek mümkün! Kronoloji de farklı bir kurgu tekniğiyle bir kaybın sorgusunu yapıyor, sonu zaman zaman kendisini belli etse de ilgiyle izlenecek bir film olduğunu söylemek mümkün.

Bu sene ulusal kısa filmlerin ön jürisinde olduğum için hakkaniyetli bir oylamayla filmleri seçtiğimizi düşünüyorum. Kısa filmler için konuşmak gerekirse gayet iyilerdi, ödül alan arkadaşları da tebrik ederim. Kısacılar ödül sonrası yanımıza gelip, senaryoları, bir önceki filmleriyle ilgili yol gösterici olduğumuzdan bahsediyorlar ve bu filmleri ona göre yaptıklarından.  Bu beni mutlu etmeye yeter, çünkü sinemamız üzerine konuşup, eleştirilerde ve beğenilerde bulunuyorsak, arka planına da destek olmalıyız elimizden geldiğince diye düşünüyorum. Bu sene SİYAD kısa film seçkisi de seyircisiyle buluştu, o ayrıca bir mutluluk oldu benim için. Kısa filmcilerle ilgili festival yönetimleriyle konuşmak istediğim konular var, umarım dikkate alırlar! Bir sonraki festivalde görüşmek üzere şimdilik hoş çakalın!

 

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.