Elektrik Savaşları, her ne kadar mucitlerin rekabetini konu edinse de film bundan daha fazlasını barındırıyor. Öncelikle filmde, bizlere aktarılan mücadelede Edison ve Westinghouse’u görüyoruz. Bu da geçmiş hakkında bilgi birikimine sahip pek çok izleyici için şaşırtıcı oluyor. Söz konusu rekabet olunca Edison’ın karşısında Westinghouse yerine Tesla’nın yer alması gerektiğine dair birçok düşünce var.
PIRIL TATARİ
Elektrik savaşları, hangi akımın daha başarılı olacağından bahsederken meslek etiği, kişisel hırs ve çıkarları da gözler önüne seriyor. İlk olarak hangi akımın daha başarılı olacağında tek bir ölçütün yeterli olduğunu görüyoruz: Daha ucuza mal olabilmesi. Kullandığınız akımın bir yaşam tehdidi oluşturması eğer başkaları tarafından daha karlı ise kullanmaya devam edebileceğiniz anlamına geliyor. Filmde söz konusu olan ‘akım’ , gündelik hayattaki birçok meta için sembolik bir ad taşıyor. Bizler alternatif ve doğru akım arasındaki mücadelede ekonomik faktörlerin göz önüne alınarak yapıldığı bir yarışmayı izliyoruz. Peki bu yarışmanın şartlarını oluşturan kişiler kimler? Giderek kapitalistleşen dünyada kazancını en yüksek seviyeye çıkarmak için her türlü yolu mubah gören sermaye sahipleri. Böyle bir dünya anlayışı içerisinde ne kadar etik kaygılarla çalıştığınızın veya ne kadar ürün ürettiğinize bakmaksızın, başkalarına kar sağlıyorsanız siz de kazanıyorsunuz. Elinde yeterli bir sermaye bulunduran ve tercihini daha ucuz bir akım seçiminden yana yapmış olan Westinghouse ise bu rekabetten zaferle ayrılıyor.
Alternatif akımı inatla reddeden ve doğru akımı kullanmaktan sonuna kadar vazgeçmeyen Edison’a baktığımız zaman, etiksel kaygılar ve inatçılığı bir arada görüyoruz. Akımsal rekabet savaşında o kadar sabit ki, Tesla’nın dahi alternatif akım önerisine küçümseyici bakıyor. Tesla veya Westinghouse’ın haklı olduğunu kabullenmek istemiyor, yoksa şu ana kadarki tüm emeğini göz ardı edip yeniden işe başlaması gerektiğini biliyor. Ancak bunun yanında ise, ne kadar maddi zorluğa girerse girsin etiksel kaygılarına olabildiğince bağlı bir adam görüyoruz. Westinghouse’un karşısında maddi olarak gerileyen Edison’ı kurtaracak farklı seçenekler olmasına rağmen, onun prensiplerine uymadığı için sürekli onları bir kenara ittiğini görüyoruz. Ta ki en son raddeye kadar. Bununla da kalmayıp her fırsatta alternatif akıma karşı sert tavrını dile getirirken, hayvanlar üzerinde yaptığı çalışmalarla alternatif akımın ne kadar tehlikeli olduğunu göstermeye çalışıyor. Bir süre sonra olaylar öyle bir hal alıyor ki Edison’ın dahiliği ve yüzlerce icadına rağmen tek yaptığı alternatif akımı çürütmek üzerine yaptığı çalışmalar oluyor.
Filme baktığımız zaman ise insanlığın ilerlemesine katkıda bulunacak elektriğin icadında, kişisel ego ve hırsların ne kadar etkili olduğunu görüyoruz. Henüz filmin başında Edison’ın katılacağı bir yemek davetine gitmemesi ile iki mucit arasında senelerce sürecek rekabetin başlayabileceğini belki de tahmin edemezdik.
Tüm bu ikili rekabetin yanında ise yaşamı boyunca sayısız patente sahip Tesla’nın özellikle de alternatif akımdaki çalışmalarını da göz önüne alırsak, film boyunca göz ardı edildiğini görebiliriz. Tesla’nın, Edison ve Westinghouse gibi Amerikan kökenli olmaması, Amerikan sinemasının kendi içerisindeki homojen yapının ve ırksal egonun korunması adına senaryoda farklı bir gidişata sebebiyet vermiş olabilir.