Emin Alper’in Tepenin Ardı (2012) ve Abluka’sına (2015) baktığımızda filmlerini biçimlendiren temel öğenin mekan kullanımı olduğunu görmek zor değildir. Mekanı, özellikle ışık kullanımıyla klostrofobik biçimde inşa eder. Tepenin Ardı ve Kız Kardeşler[1] hayli benziyor bu bağlamda. İki filmde de dağların arasına yerleştirilmiş karakterlerin öyküsünde çıkışsızlık duygusu ağır basıyor. Abluka şehrin ortasında geçmesine rağmen ismiyle müsemma verdiği his yine aynıdır. Kız Kardeşler için, yönetmenin çıkışsızlığın ve hapis olmanın hakim olduğu atmosfer yaratımı konusunda en başarılı filmi denebilir. Her fırsatta karşımızda duvar gibi yükselen dağlar, karanlıklarda düğüm olmuş ağaç kökleri insanın zayıflığını ve çaresizliğini haykırıyor sanki.
Veysel’in filmin başındaki bölümde, kendisiyle dalga geçilmesine kızıp öfkeyle gecenin bir vakti dışarı çıktığı sahnenin duygusu bu anlamda verilebilecek örneklerden biri. Veysel köyün biraz dışında sabit konumlanmış kameraya doğru yürür bir süre sonra karşısına görünmez bir engel çıkmış gibi korkuyla durur. Onun açısından baktığımızda karanlıkta yükselen bir ağaç görürüz. Veysel geri döner. Köyden çıkışa dair tek sahne Necati Bey’in dönüş sahnesidir. Bu sahnede dahi yolun başka bir yere çıktığını görmeyiz aksine uzaklaştıkça fondaki dağlar daha da büyür. Yolun çekimi köye ait dağ görüntüsüyle kesilir. Köyden adeta çıkış yoktur. Filmin başında köydeki yaşama dair, umut veren küçük Gökhan’ın, filmin sonlarına doğru öldüğünü de hesaba kattığımızda yönetmenin mekânsal anlamda yaratmaya çalıştığı karanlık ve çıkışsız atmosfer belirgin biçimde görünür olur.
Kız Kardeşler, Havva ve Nurhan’ın eve dönüşüyle başlıyor. Kardeşlerin en büyüğü Reyhan onları evde karşılıyor. Reyhan filmin gizemi / düğümü / kara kutusu. Reyhan’ın neden eve döndüğü filmin bütününe şekil veriyor. Kız Kardeşler bu açıdan, aile ve ailenin kendisini sürdürmesi için üstünü örttüğü sorunlarla ilgili. Reyhan’ın, Necati Bey’le birlikte olduğunu, Gökhan’ın bu birliktelikten dünyaya geldiğini önce Nurhan’dan ardından Veysel’in Necati Bey’den ısrarla iş isteyip sonunda dayak yediği sekansta duyuyoruz. Emin Alper filmi için “üç kadın ve onların hayatları üzerinde hak sahibi olmaya çalışan üç erkek hakkında” diyor bir söyleşide[2]. Lakin Reyhan, Reyhan’ın babası Şevket ve Necati Bey “kimin üzerinde güçlerini sergiliyor ve kime zarar veriyor” sorusunu sorduğumuzda yanıt elbette Veysel!
Yönetmen kadın karakterleri merkeze alan feminist bir film yaptığını düşünüyor olabilir ancak filmdeki tüm güç ilişkilerinin zarar verdiği tek karakter ne yazık ki bir erkek karakter. Kız Kardeşler bu yönüyle hayli Zeki Demirkubuz filmlerini andırıyor misal Uğur ve Bekir’i. Veysel’in karanlıkta yalnız kalmaya dair korkusuyla, davar hırsızlarının çobanları öldürme tehdidinden korkmasıyla dalga geçiliyor. Kendisini sevmeyen bir kadınla evleniyor, iç güveysi olarak o evde yaşıyor, kızların babası dahil hiç kimse ona saygı duymuyor. İçinde yaşadıkları eril sistemi düşündüğümüz zaman “erkek” olarak evde sözünün dinlenmemesinin karakterin bakış açısından ne kadar önemli olduğunu anlamak mümkün. Rakı masasına bile fazla görülüyor. Necati Bey’e “bu çocuğun babasının sen olduğun söyleniyor” dediği için bir güzel dayak yiyor. Buarada Reyhan ona tecavüz ediyor. Gökhan’ın ölümünden sonra Reyhan’dan özür dilese de, Reyhan hamile olduğunu ama aldıracağını söyleyince Veysel babasının kaderini tekrar ediyor. Eğer eril sistem varsa bu adam dışında herkes o sistemden nemalanmakta kızlar dahil. Kız Kardeşler, toplumun erkeklerden beklentileriyle ve erillikle ilgili bir film. Veysel de Tepenin Ardı’ndaki Zafer karakteri bir bakıma. Kadınların erkeklerden daha fazla erkek olması erilliği taşımaları onları feminist kadın figürler yapmıyor hatırlamamız gereken şey bu. Tabii buarada, Reyhan’ın Veysel’e tecavüz ettiğini gösteren yönetmen, Veysel’in Reyhan’a tecavüz girişimini yarım bırakıyor, zararsızlaştırıyor. Havva eve dönünce yalnız kalamadıkları için birlikte olamıyorlarmış gibi göstermeyi seçiyor. Oysa Veysel’i sevmediği her halinden belli olan Reyhan’ın, Havva eve gelmeden önce evlilik içi tecavüz yaşamasının üstü bir güzel örtülüyor.
Kız Kardeşler’de eril sistemin temsili figürü kuşkusuz Necati Bey. O kötü öksürüğe rağmen Nurhan’ı tedavi etmeyen anca kız kötüleyince bir ilaç yollayan, Reyhan kendisinden çocuk doğurmasına rağmen kızın babası Şevket ve muhtarla rakı içen iki yüzlü taşra aydını olarak Necati Bey, Nuri Bilge Ceylan filmlerinden fırlamış gibi. Necati Bey, muhtar, kızların babası Şevket ve Veysel’in dahil olduğu rakı sekansı da Kış Uykusu’nda (2014) öğretmen Levent’in odanın ortasına kustuğu sekansı (karakterler arasında kurulan ilişki dengesi, çatışma ve çatışmanın ilerlemesi bağlamında) hayli çağrıştırmakta.
Kız Kardeşler kısır döngü ve kendini tekrar etme üzerine bir film. Sürekli takla atan köyün delisi, kasabaya gelen arabalar ve bu arabaların camlarından köye bakışımız hiçbir şeyin değişmediğine dair bir duygu veriyor. Kızların annesinin, Şevket’le ilişkisi Reyhan’ın Veysel’le ilişkisi gibi biraz. Şevket’in anlatımıyla, kızların annesinin tüm kardeşleri besleme olmuş ama o köyde kalıp ve evlendiği için hep pişmanlık duymuş. Aslında her şeyin aynı kaldığı, güzel şeylerin (Gökhan gibi) uzun ömürlü olmadığı bir yer bu köy. Filmin sonunda Nurhan tam ortada yüksek ateşle yatarken babanın diline doladığı tekerleme de bu çıkmazın kısır döngünün ifadesi gibi.
[1] Çekimler, Artvin-Erzurum arasında Yusufeli kasabasına bağlı eski adı Havger olan köyde yapılmış. http://www.hurriyet.com.tr/avrupa/altin-ayiyi-turkiyeye-goturmek-istiyoruz-41114398
[2] Gülay Afşar Berlin yolcusu “Kız Kardeşler” Gece Gündüz’de (Gece Gündüz 4 Şubat 2019) https://www.youtube.com/watch?v=LUn-bNacOlY