Dünyanın pek çok ülkesinde okunan, kitapları pek çok dile çevrilen, müzik eleştirileri ile beğeni kazanan, kalemi ile özellikle erkekler için mükemmel kanka izlenimi uyandıran Nick Hornby diziyi kaleme alıyor. Başrollerde Rosamund Pike ve Chris O’down, yönetmen koltuğunda ise Stephen Frears var. Dizi State of the Union: A Marriage in Ten Parts kitabından uyarlama. Sundance TV için hazırlanan State of the Union’ın her bölümü 10 dakikadan oluşuyor. Çeşit çeşit mekan, kalabalık bir cast yok. 10 bölümlük dizi, komedinin yalınlıktan aldığı gücü ekrana taşıyor.
Anahtar Deliğinden Bir Evliliği İzler Gibi
Dizi, evliliklerinde kriz yaşayan, 15 yıllık evli Louise ve Tom’un hikayesini anlatıyor. Evlilik terapisine gelen çiftimiz, her bölümde danışmanlık merkezinin karşısındaki pubda seansı beklerken görülüyor. Seans öncesi gerilimleri, heyecanları, hazırlıkları, önceki seansa dair değerlendirmeleri ve elbette lafın lafı açtığı 10 dakikalık sohbetlerde uzandıkları geçmişleri seyirlik bölümler oluşturuyor. Her bölüm seansa giden çiftin terapistin kapısını çalması ile biterken, yan karakterler de çiftimizin gözünden diziye dahil oluyor. Dizi izleyiciye dışarıdaki göz olma fırsatı tanıyor. Eminim siz de seyir esnasında sıkça, onların sohbetine gizlice tanıklık eden bir hayalet gibi kendinizi sahnenin içinde hissedebilirsiniz. Üstelik izleyiciyi adeta kahramanları “röntgenleyen” pozisyona alan reji tercihi, hikaye akışında da somutlaşıyor. Siz nasıl izlerken kendinizi kadın veya erkeğe bir şeyler söyleme hissi içinde buluyorsanız, onlar da hikayelerine tanık oldukları diğer çiftlerin hayatlarına müdahil olmak için çırpınıyor. Kendilerinden önce seansa giren çiftler hakkında yapılan dedikodular, gözlemler, yollarını ayırmanın eşiğinde olan bir çiftin, başkaları söz konusu olduğunda nasıl da alıştıkları üzere yeniden bir cephede olabildiklerini gösteriyor. Erkeklik ve kadınlık üstüne yargıların, beklentilerin, rollerin satır aralarında masaya yatırıldığı dizinin başrollerinden birini de, “evlilik” üstleniyor. Londra’da geçen hikaye, dünyanın neresine giderseniz gidin, ikili ilişkilerde pek de bir şeyin değişmediğini göz önüne seriyor.
Uzun Diyalogları Dinlerken Kendi İç Sesinizi de Duyabilirsiniz
Dizi henüz ilk bölümün ilk dakikalarında yaptığı ters köşe ile izleyiciye önyargısını gösteriyor. (Spoiler olmasın diye detay vermiyorum) Dizinin ana karakteri Tom da benzer yargıları pervasızca savururken bölümler içinde sakinleşiyor, değişiyor, izleyici nasıl dizi ile beraber bir yolculuğa çıkıyorsa, karakterin de terapi süresince nasıl değiştiği gözler önüne seriliyor. Dizinin ilk bölümünde terapistin cinsiyeti, ismi üzerinden yorumlar yaparak ayakları geri geri giden Tom’un üçüncü bölümde onun dediklerini harfiyen uyguladığını görmek yüzünüzde hafif bir tebessüm bırakıyor. Sandalyelerden koltuklara geçen karakterler, içki tercihleri, siparişleri, değişen saç şekilleri, oturuşlarıyla, ilişkinin nasıl evrildiğini gösteriyorlar. Evliliklerde yeni bir başlangıç mümkün mü sorusunun her an kafanızda dönüp durduğu bölümler, mizahın gizlendiği durumlar, sizi hem kafa karışıklığının hem de bıyık altından gülüşlerin arasında bırakıyor. Uzun diyaloglardan beslenen sahneler, bana Richard Linklater filmlerini hatırlatsa da dizinin her bölümünün yalnızca 10 dakika olduğunu burada yeniden belirtmem gerektiğini düşünüyorum.
Bavullarınızı Boşaltmaya Hazır mısınız?
“Evlilik nedir?” İşbirliği mi, birliktelik mi, oyun arkadaşlığı mı yoksa hepsi veya hiçbiri mi? Dizinin her bölümü lineer zaman akışında ileri doğru adımlarken, karakterler de yavaş yavaş geriye doğru ilişkilerini analiz ediyor. Dizinin henüz ilk bölümlerinde, Louise “ikimiz farklı şekilde yaşlandık” diyerek aslında 15 yılda evliliklerinin altını çürüten nedenlerin kapağını açıyor. Karakterler yavaş yavaş kök aile ilişkilerine, evlilik dönemi gerçekleşen tartışmalara, çocuklara, flört zamanlarına, ilk sekse ve neden ben sorusuna kadar ilerliyor. Yaptıkları, çıktıkları uzun yolculuğun sonunda kirli eşyalarla dolu olan bavulları açıp eşyaları yola saçmak gibi… Zaman zaman yaptıklarının farkına varıp, buna tanık olanlardan utanmaları, birbirini yargılamaları da görülüyor. Elbette izleyici de kendi yüklerini şöyle bir karıştırıyor bölümler içinde.
Her Çiftin İzlemesi Gereken Bir Dizi
Bu diziyi her çift izlemeli. Zira içgörü sağlayan, 10 dakikalık bölümlerle bir çırpıda bitiveren ve gerçekten güldürürken düşündüren bir iş. Öyle ki ilk bölümlerde birbirini suçlayan çiftin son bölümlerde düşündüklerini değil de hissettiklerini konuşabildiğini görüyoruz, hem de gülümseyerek… İzlerken not aldığım repliklerden birini sizlerle paylaşmak istiyorum: “Evlilik, bir işe başlamak gibi. Günler geçip gidiyor, 20 yıl sonra hala orada oluyorsun ama bunu ilk günden tahmin etmek imkansız.” Sırf bunun üzerine bile saatlerce konuşulabilir. Tabi ilişkide konuşmak mümkünse, bildiğiniz üzere susmak çoğu zaman daha kolay.
Zaten diziyi izlerken de en büyük sorunun konuşamama olduğunu fark ediyorsunuz. Tom ve Louise de tıpkı bizler gibi, konuşmadan anlamalar, niyet okumalar, kesin böyle düşündü diye tahminlerle örülen bir örümcek ağı sonucu o kafesin içinde kalmış insanlar… Şimdi sözcükleri ile ağları delmeye çalışıyorlar. Dizinin güzel olan yanı, birey olarak kendilerini özgürleştirdikleri her cümlede aslında birlikte inşa ettikleri “bizi” ve evliliklerini de özgür kılıyorlar. Siyasi görüşlerin, çiftlerin birbirine söylediği beyaz yalanların, saklanan sırların, zannedilenlerin, içte kalanların ortaya saçıldığı bölümlerde gerçeklerin aslında ne kadar basit olduğunu görüyoruz. Konuşmanın ilişkileri nasıl iyileştirdiğini de tabii…
Bence izlenecekler listenize 2019 yapımı State of the Union adlı taze diziyi de bir not edin. Şimdiden iyi seyirler.