Ayşegül Selenga Taşkent, Hacettepe Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun. İngiltere’deki Southampton Solent Üniversitesi’nde medya alanında yüksek lisansı var. Eğitim bursu kazanarak gittiği Amerika’daki Buffalo New York Devlet Üniversitesi, Medya ve Uygulamalı Sanatlar Bölümü’nden doktora derecesine sahip.

Delizia Flaccavento, Pisa Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunu. İngiltere’deki Southampton Solent Üniversitesi’nden  Fotoğrafçılık Sertifikası sahibi. Master derecesi ise Ohio Üniversitesi Görsel İletişim Bölümün’den.

İngilterede’ki Southampton Solent’de başlayan arkadaşlıkları 20 yıldır büyüyerek devam eden Ayşegül ve Delizia birlikte düşünmenin, birlikte üretmenin zevkine varan iki akademisyen ve belgeselci. Son belgesel filmleri Ovacık için bir araya geldik. Sorular, cevaplar, düşünceler, sorgulamalar, umutlar ve kahkahalarla bir söyleşi gerçekleştirdik.

Ovacık belgeseli fikri nasıl doğdu?

Ayşegül: 2014 seçimlerinde ilk kez Türkiye Komunist Partiden bir Belediye Başkanının seçildiğini haberlerde izlediğim gün doğdu diyebilirim. O zamana kadar tüm doğası, güzelliği ve bilinçli insanları ile Munzur, hiç gitmediğim, bilmediğim bir yerdi. Bundan önce Delizia ile birlikte 2 uzun metraj belgesel çektik. Maalesef Türkiye’de ele aldığımız konular biraz hüzünlü oldu. Doğuda okula gönderilmeyen kız çocukları ve şizofreni ile yaşamak konuları hayatın içinden, ağır konulardı. 3000 nüfuslu bir kasabada belediye otobüsünü halka bedava yapan, nohut fasülye eken ve gelirini yine halka dağıtan “komünist” bir başkanın çok pozitif bir hikaye olabileceğini düşündüm. Delizia’ya bizi gülümseten bir hikaye olacak bu dedim, haydi kalk gidelim, hem de “bir önceki belgeseli çektiğimiz Van kadar uzak değil” diye ekledim. Ama Munzur’a, bu güzel üretime giden yolun zor ve meşakkatli olduğundan haberim yoktu.

Delizia: Biliyorsun Semra ben İtalyanım. İtalya tarihinde komunist ve sol ideolojideki partiler her zaman çok güçlü oldular. Türkiye’de komunist partiyi daha önce hiç duymamıştım ve bu kadar küçük bir kasabada Komunist Parti’nin bir seçim kazandığını duyunca “hemen gidelim neler yapıyorlar bakalım” dedim. Bana çok eğlenceli ve ilginç geldi.

Derdiniz neydi, neden çekmek istediniz böyle bir belgesel?

Delizia: Ben her zaman Ayşegül’ün yaratıcılığına ve vizyoner olduğuna inanırım o yüzden bana, “bu filmi yapalım mı?” diye sorduğunda tüm kalbimle bu belgeseli çekmek istedim. Bu bir umut hikayesi, pozitif bir hikaye ve üretimin hikayesi. Gittiğimde bunu gördüm ve kim bu hikayeyi izlerse kendilerinden bir şeyler bulabileceğini, etkileneceğini ve izleyen herkesin üretime katılacağını düşündüm.

Ayşegül: Emekçi, üreten ve düşünen bir ailede doğdum. Sosyalist bilinç ile çocukluğumda tanıştım. Büyüdüğümüz Ankara, 80’ler 90’lar memur ve emekçiydi. Öğrencisi olduğum ve asistan olarak çalıştığım New York Devlet Üniversitesi de yine açık fikirli, aydın bir üniversite idi. Egemen kapitalist sisteme kafa tutan, eleştiren küçük bir azınlığın içinde eğitim gördüm. Türkiye’ye döndüm, ideolojileri, yaşamları, insanı, kültürü gözlemlemeye, gözlemlerimi yaşadığım dünya şehirleri ile karşılaştırmaya başladım. Bence global hikayeler kendi küçük dünyana uluslararası bir gözle bakınca ortaya çıkıyor. Çünkü sinema diliyle söylersek “good and evil”, ağustos böceğiyle karınca, emekçi ve sömüren her yerde, her hikayede var. Sadece şekil değiştiriyor. Bizim hikayeler hep kendi küçük dünyalarında fark yaratmaya çalışanları anlatıyor. Ulaşılması güç, çoğunluğun bilmediği bir diyarda yine bir üretimin hikayesini anlatmak istedik. Çünkü biz de ilk duyduğumuzda şaşırdık. Delizia’nın dediği gibi komünist bir başkan bizim için hem komik hem de merak uyandıran bir konu oldu.

Ovacık belediyesine belgesel fikrinizi anlattığınızda nasıl bir tepki aldınız?

 Ayşegül: Komünist, sosyalist kelimesinin hakkını veren insancıl şekilde karşıladılar. Henüz bu kadar ünlü değildi başkan. Telefon ile aradım, başkan yardımcısına ulaştım, “Belediye’nin önünde oturuyoruz, buyrun gelin çekin” dediler. Yalnız maalesef önce bizi de TV kanalı zannettiler. Biz bir yıl boyunca geleceğiz, hayatı çekeceğizfikrine önce pek ısınamadılar. Bu “yanlış anlaşılma” kendi içinde komik durumlar oluşturdu. Zaten sonra Fatih Başkan bunun esprisini çok yaptı: “Herkes bizi bir gün iki gün çekip memleketlerine dönüyor, bu kızlar başıma bela oldu, sanki doğduğumdan beri benimleler” diye herkese tatlı sert dert yanıyordu.

Ovacık halkı da sanırız “bu kadınlar da çabuk tüketilen bir haber yapacaklar, iki gün gelip belediyede çekim yapıp gidecekler, hayatı görüntülemeyecekler” diye temkinli yaklaştı ilk önce. Bizi ciddiye almaları biraz uzun sürdü.

Delizia: Belediye’deki çalışanlar ve Ovacık halkı bize son derece destek oldu, yardımcı oldu. Özellikle kışın gittikten sonra bizi çok daha ciddiye aldılar, o sert iklim koşullarında çalıştığımızı görünce iyi bir film çıkarmak istediğimizi anladılar. Bize de yoldaş dediler.

Bu belgesel Kominist Parti Belediyesi tarafından idare edilen Ovacık’ın belgeseli yani. Başkan’ın biyografisi değil. Bunu bir altını çizmek lazım o zaman.

Ayşegül: Evet evet kesinlikle öyle

Bütçeyi nasıl sağladınız? Belediyenin her hangi bir katkısı oldu mu?

Ayşegül: Çekim izni vermelerinin dışında maddi bir katkısı olmadı belediyenin. “Zaten komünist belediye, para yok, nasıl destek olsunlar” diye çok şakasını da yaptık. Şaka bir yana bağımsız çalışıyoruz biz. Bağımsız filmler çekiyoruz. Senin de bildiğin ve yazılarında yer verdiğin gibi Semra, Türkiye’de sinema için fon bulmak çok zor. Varımızı yoğumuzu projelere yatırıyoruz. İki kişilik gözlemci bir ekip, “maalesef” düşük bütçe. Bir yıl boyunca her mevsim gidip gelmek bu bizim sinematik tarzımız. Bu tarz, insanlarla kameraların arasındaki sahteliği yıkıyor. Hikayenizin kahramanları ile aranızda samimi ve saygılı bir bağ oluşuyor.

Delizia: Biz cebimizden ödedik. Bütün birikimimizi bu projeye harcadık.

Belgesel dilinizi oluştururken birlikte neleri tartıştınız? Fikir ayrılığına düştüğünüz olmuştur diye düşünüyorum.

Delizia: Filmlerimizi çekerken yaratıcı taraf Ayşegül, teknik ve yapım tarafı benden sorulur. Birlikte çalışmayı ve bu iki yoğun tarzdan hikaye çıkarmayı çok seviyorum. Tüm tartışmalarımız, fikir ayrılığımız ya da fikir birliğimiz genelde ışık, perspektif ve alan derinliği gibi şeyler üzerinedir. Çektiğimiz hikayeler ve içerik konusunda fikir ayrılığı hiç yaşamadık. Çünkü önceden planlamıyoruz, hayatı olduğu gibi gözlemlemeye, anlatmaya çalışıyoruz.

Ayşegül: Hem filmi çekenler yani Delizia ve ben hem filmin ana konusu ve kişisi Başkan ve Ovacık aslında filmi çekerken tanıştı, anlaştı ya da bazen fikir ayrılıklarına düştü. Bildiğin gibi, Cinema vérité ve görsel antropoloji geleneğinde bu tarz “collaborative filmmaking” olarak adlandırılır ve çok ilgi çeker, samimidir çünkü birçok olay planlamadan, set up yapmadan kameranın önünde yaşanır. Bir yıllık çekim hikayesi yaşanan olaylarla, dostluklarla pekişir ve seyirci de buna tanık olur.

Çekimler sırasında ne tür sürprizlerle karşılaştınız. Olumlu, olumsuz?

Ayşegül: O hep duyduğumuz uzak masallara konu olmuş muhteşem bir doğanın iklimleri gibi sert, çok çalışkan, üretken, vicdanlı insanlarıyla tanışmak, birlikte üretime katılmak, bir adağın çorbasına kaşık daldırmak, Munzur’dan su içmek, dağ keçilerine hayran olmak, şarkılarla türkülerle nohut biçmek, acılara ve kahkahaya ortak olmak.. Birlikteliğin ve dayanışmanın hikayesini anladık ve anlattık. Siyasi ideolojiler gelir geçer, aslolan üretim ve insandır. Delizia başkan için “siyaset yapmayan siyasetçi” demişti. Tam da bunlara tanık olduk.

Delizia: Benim için bu kültürdeki kadınların ne kadar açık fikirli, çağdaş ve eğitimli olduklarını görmek müthişti. Ve tabi ki belediyenin futbol takımı Ulaş Spor’a hayran oldum. Sporun tam olarak ne demek olduğunu bizlere gösterdiler: Spor tutku demek, çok çalışmak, kendinden vermek ve vaz geçmenin, havlu atmanın kolay olduğu zamanlarda mücadeleyi bırakmamak demek. Bunu bize gösterdiği için Ulaş Spor ve Ovacık’a teşekkürler.

Belgesele başladığınız ve bitirdiğiniz noktada sizde ne tür duygu ve düşünceler oluştu? Kendi iç yolculuğunuzda neler yaşadınız?

Ayşegül: Karmaşık duygular oluştu. Ovacık beni çok etkiledi. Daha önce nasıl duymadığıma şaşırdım. Kendi bilgi eksikliğimi, belki toplumsal bilgi eksikliğimizi sorguladım. Yakın tarihi daha iyi okuma anlama isteği oluştu. Eğitim düzeyi bu kadar yüksek, kadın erkek okuyan, hayata ve üretime katılan bir coğrafyanın hikayesini herkes duysun istedim. Paylaşmak istedim.

Delizia: Ovacığın hikayesi bana dayanışmanın ne kadar güzel ve etkili bir şey olduğunu gösterdi.

Bir belgesel bittikten sonra hem çekenlerde hem izleyenlerde  bir duygu, bir etki bırakır ya. Bu duygu ve etkiyi çok önemsiyorum. Bu belgeselin   hani bize pompalanan “tüket tüket mutlu ol” formülünü kıran “üret üret, paylaş palyaş mutluluk burada” formülünü hatırlatan bir etkisi var. Bu anlamda önemli bir işe imza attınız.

Delizia: Teşekkür ederiz.

 Nasıl izleyecekler belgesel meraklıları filmi?

Delizia: Şu anda festivallere gönderiyoruz, sonra sinemalarda göstermek istiyoruz.

Ayşegül: Bozcaada Ekolojik FF, Buffalo International FF gibi festivallerde gösterilecek. Sinemalarda açmak ve filmin dağıtımını yapmak isteriz ama bize maddi destek lazım. Dağıtım ve sinema salonları gösterimi ayrı bir dünya. Filmi yapmaktan daha zor ve meşakkatli. Her türlü desteğe açığız.

 

Semra Güzel Korver
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV-Sinema mezunu. Aynı alanda, aynı üniversitede Doktora’ya devam ediyor. Profesyonel yaşamı 1992-99 yıları arasında VTR Araştırma Yapım-Yönetim Şirketinde geçer. 1999’dan günümüze TRT İstanbul Televizyonunda prodüktör ve belgesel yönetmeni olarak çalışmaktadır. 1992’den bu yana başta belgesel yapımlar olmak üzere pek çok haber, kültür, reklam ve tanıtım projesine Araştırmacı, Prodüktör, Yönetmen, Editör ve Danışman olarak imza atar. Dönüşüm, Fan-Atik, Şehir İnsanları, Alamnya Alamanya, Multikulti Haberler belgesellerinden bazılarıdır. PRİX Europa, Al Jazeera, Altın Portakal, Malatya, Oscar Türkiye Seçici Jürisi gibi bir birçok ulusal ve uluslararası film festivalinde jüri üyesi olur, ödüller alır. İ.Ü. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Radyo-TV Yayıncılığı Bölümünde ders verir (2001-02). Avrupa Konseyinin “ayrımcılığa karşı sesini yükselt” kampanyasında uzman olarak yer alır (2010). Avrupa Konseyi, TRT ve Bahçeşehir Üniversitesi tarafından düzenlenen Avrupa Medya Buluşmasının koordinatörlüğünü yapar (2010). Güneydoğu Avrupa Yayın Birliği (SEE PMS), Ortak Yapımlar Grubunda editör olarak bulunur (2011-2013) Avrupa Yayın Birliği(EBU) Kültürlerarası ve Çeşitlilik Grubunda bir sezon başkanlık yapan Korver (2011-13) 8 yıl oyunca bu grupta prodüktör, yönetmen ve editör olarak çalışır. Bazı kitap ve dergilerde makaleleri, denemeleri ve röportajları yayınlanır. Bir sezon başkanlığını da yaptığı Belgesel Sinemacılar Birliğinin kurucu ve aktif üyelerindendir. Festivallerde ve üniversitelerde Belgesel Sinema Atölyeleri yapmaktadır. Gazeteciler Cemiyeti üyesidir. Neyyse (www.neyyse.com) adlı bloğunda ve Cinedergi'de belgeselci adlı köşesinde (www.cinedergi.com) yazmaktadır.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.