Elton John’ın biyografik filmi Rocketman’in vizyona girdiği haftada sinema tarihine baktığımızda kimi müzisyenlerin hayat hikayeleri ilgi gördü, kimi filmler başarılı oldu. Peki kimlerin hayatları bu bağlamda sinemadaki yerini bulmuştu? Hangi pop – rock ikonları seyircileri tatmin ettiğine bakalım dedik ve bu listeyi oluşturma gereği duyduk. Tüm starların ve müzik türlerine yer veremeyeceğimiz listede kendimizce seçimler yaparak kişiselleştirdiğimiz doğrudur. Karşınızda starların biyografik filmleri…

BOHEMIAN RHAPSODY (2018)

Üzerinden çok fazla geçmemişken aklımıza ilk gelen hikaye tabii ki bir başarı hikayesine dönüşen Bohemian Rhapsody oluyor. Queen ve Freddie Mercury’nin gelen eleştirilere rağmen anlatılan hikayeleri genel seyirci tarafından coşkuyla kucaklanmıştı. Mercury’nin son dönemlerine değinmeyerek umut dolu bir işe imza atmak isteyen yapımcılar, bir anlamda tüm dünyada efsane statüsüne çıkarılan bu müzisyenlerin hikayesini anlatırken ağır tonları tercih etmemişti. Rami Malek’in yüzündeki kötü makyaja rağmen harikalar yarattığı performansı da filmin artılarından sadece biriydi.

THE RUNAWAYS (2010)

Joan Jett’in daha sonraları tek başına ikon haline geleceğini düşünürsek ilk parladığı grubu The Runaways’in öyküsü son derece ilgi çekici bir hikayeyi izleyiciye sunmuştu. Cherie Currie ile grup içi sürtüşmeler, kadın gruplarının yükselişi, müziğin ortasında yaşanan cinsel gerilimler… Kendince özgün bir yapım olsa da, senaryosunda yenilik içermemesinden dolayı bir süre sonra unutulan yapım, bir döneme damga vuracak müzaisyenlerin hikayesini anlatırken, asi ruhu hissetmenizi sağlıyordu.

LOVE AND MERCY (2014)

Herkesin söylediği “California Dreaming”i hatırlayın. Beach Boys bir dönemin eğlenceli olduğu kadar arzu nesine dönüşen starlarıydılar. Dönemin popülerizme daha yeni yeni alışmasından kaynaklı olarak ve grubun beyninin psikolojik problemleri nedeniyle çok uzun soluklu bir grup olamadılar. Ama şarkıların günümüzde dahi başucu şarkılarından biri haline geldi. Paul Dano ve John Cusack’in performanslarıyla öne çıkan proje çok ses getiremeyerek grubun sonraki kaderini paylaştı. Kopuk kurgusunun bunda etkisi büyüktü.

THE DOORS (1991)

Tüm zamanların en başarılı biofilmlerini düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen filmlerden biri de şanlı Jim Morrison’ın uyuşturucu ile seyirci arasına girdiği the Doors filmidir. Val Kilmer’ın unutulmaz performansıyla akılda kalan film, döneminde pek çok ödülle dönen yıldız bir filme dönüşmüştü. Oliver Stone’un kariyerinin zirvede olduğu 90’lı yıllarda üst üste gelen iyi filmlerinin yanında biraz başarısız gibi görünse de, sinema tarihine altın harflerle yazılan bir film olmayı başarmıştı.

LAST DAYS (2015)

Genel anlamda hikaye anlatmaya odaklı filmlerden oluşan bir liste yaptığımızı düşünürken aklımıza rock ikonu Kurt Cobain’in son birkaç saatini anlatan Last Days filmi geldi. Gus Van Sant’ın yönetmenliğinde kendi içinde deneysel bir doku-dramaya dönüşen film, yönetmenin önceki filmi Elephant’a benzerliği ile dikkat çekiyordu. Bu sefer ise Nirvana grubunun tek bir kurşun ile darmadağın oluşu, kendi evinde vakit geçiren Cobain’in günlük yaşantısından kesitlerle seyirciye sunulmuştu. Genel izleyicinin zorlanacağı bir film olarak kotarılan yapım, pek ses getiremeden yok olup gitti. Filmin içindeki ince nüansları yakalayanlar ise gerçek mutluluğa eriştiler.

WHAT’S LOVE GOT TO DO WITH IT (1993)

Angela Bassett’in adeta döktürdüğü bu Tina Turner biofilminde rock’ın babaannesinin çalkantılı yaşamına gözlerimizi çeviriyorduk. Hikaye anlatımı ve müzikal anlamda da başarılı olan bu film, ödül sezonunda kendine yer bulan başarılı ikon filmlerinden biri haline gelmişti. Sadece müzisyen hikayesi olarak bakılmadığında dahi kadına şiddet ve istismar üzerine bile çok önemli sözler söyleyen bir filmdi. Dramatik çatısının iyi kurulması sonucunda da film başarı getirmişti.

CONTROL (2007)

Sinema tarihine önemli filmler kazandıran fotoğrafçı yönetmen Anton Corbijn’in ilk filmi Control, siyah beyaz görsel estetiğin nimetlerinden yararlanan önemli bir film olarak dikkat çekiyordu. Joy Division’in solisti Ian Curtis üzerinden hikayesini çekillendiren film, nefesini yavaş yavaş kaybetmeye başlayan bir müzik insanının yükselişini, travmalarını ve çöküşünü anlatırken istifini bozmadan keyif verici bir dramatik yapım haline gelmişti.

SID AND NANCY (1986)

Müzik dünyasının haşarı çocukları Sex Pistols’ın solisti Sid Vicious’un aşk hikayesine yoğunlaşan film, klasik anlamda punk’ın ruhu yaşatan, kirli görsel kadrajlarıyla kendine has bir tarz yakalamayı başaran ender filmlerden biriydi. Gary Oldman kariyerinin en önemli performanslarından birine imza atarken, filmin eş başrolu Chloe Webb ise Oldman’la oyunculuk savaşına girişiyordu. Her starın hayatını mahveden uyuşturucu dünyasının ortasında cereyan eden bu sarsıcı hikaye, aşırı dozdan ölüme giden yolun haritasını sizler için tüm açıklığıyla sunmuştu.

ELVIS (1979)

Korku sinemasının ustası John Carpenter’ın önderliğinde bir tv filmi olarak çekeilen bu yapım, şaşırtıcı şekilde seyircinin beğenisini kazanmıştı. Rock’ın kralı Elvis Priestley’in hikayesi eli yüzü düzgün bir şekilde kotarılırken, hayranlarını mutlu etmeyi başarmıştı. Elvis’in gizemli ölümünü düşündüğümüzde elimizde kalan bu film bir hazineye dönüşüyordu.

I’M NOT THERE (2007)

Birbirinden farklı oyuncuların her bölümde farklı bir Bob Dylan performansı sunduğu bu yapı bozumcu proje yönetmen Todd Haynes’ın elinden çıkmaydı. Cate Blanchett, Richard Gere, Christian Bale, Heath Ledger gibi oyuncuları Dylan olarak görmek mümkündü. Sırf bu yüzden bile filmi izlemeniz için elinizde neden vardı. Nitekim film tüm zamanların en iyi müzik filmlerinden olduğu gibi, bir ikonu anlatan özgün tarzıyla sinematik arzularınızı tatmin edebilecek düzeydeydi.

 

 

Haktan Kaan İçel
1984 yılında İstanbul’da doğan Haktan Kaan İçel, öğretim hayatını aynı şehirde devam ettirdi. Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Sinema-TV bölümünden mezun olduktan sonra çeşitli kısa film çalışmalarında bulundu. Dizi sektöründe çeşitli dizilerde senarist olarak yer aldı. 2002 yılında Mahzen Öykü Yarışması’nda “Kalplerdeki Mutluluk Masalı” adlı yazdığı öyküsü birinci seçildi. Aynı öykü 2003 yılında “Ölümsüzler” adlı antolojide yer aldı. "Öğrenciliğin Kitabını Yazdık, Üstelik Kopya Da Çekmedik" adlı mizah kitabının yazarlarından biri oldu. 2006 – 2014 tarihleri arasında Xasiork Öykü ve Roman Yarışmaları jürilerinde yer alan Haktan, son yıllarda çocuk ve gençlik yazını ile de ilgilenmektedir. “Xasiork Dergi”, “Zifir”, “Genç Haberler”, “Genç Kalemler”, “Come” gibi dergilerde yazıları ve öyküleri yayınlandı. “Kült, Kitsch, Klişe”, “sinemasal dünya” ve “bakınız” adlı bloglarda sinema yazıları yayınlanan yazar, belli aralıklarla bu dergilere yazmaya devam etmektedir.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.