Dünya prömiyerini Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapan ve son olarak Palm Springs Uluslararası Film Festivali’nden ödülle dönen ‘SAF’ 19 Nisan’da Türkiye’de vizyona girmeye hazırlanıyor. Başrollerini Saadet Işıl Aksoy ve Erol Afşin’in paylaştığı filmi yönetmeni Ali Vatansever anlattı.
İlk filmin El Yazısı’ndan bu yana 7 yıl geçti. O günden bugüne neler yaptın?
Farklı zamanlarda iki senaryo üzerine çalıştım. Saf bunlardan biriydi. Bir yandan eğitim vermeye devam ettim, sivil toplumda gönüllülük esasıyla çalışma fırsatlarım oldu. Saf’ın özünü anlamamda bu çalışmalarımın önemli katkısı oldu.
İlk filmin müziği, renkleri ve temposuyla sıcak bir romantik-komediydi. Bu kez drama geçtiğini görüyoruz. Neler değişti hayatında, sinemaya bakışında böyle bir tür değişikliğine gittin?
Son beş senede bırakın Türkiye’yi, dünya değişti. Her ne kadar bu değişime direnmek romantik bir hal aldıysa da, ben dönüşmenin heyecanını tercih edenlerdenim.
Bize biraz neden bu konuyu anlatmak istediğinden ve filmdeki oyuncu seçimi tercihlerin ve çekim günlerinden söz eder misin?
Toplumların kutuplaştığı, fikirlerin uçlaştığı, siyah-beyazlara hapsolduğumuz bir zamanda, karakterlerin iyi ve kötü diye ayrılmadığı, kentsel dönüşüm, mülteci sorunu, işçi hakları gibi birçok meseleyi kutuplaşmadan, insanı odağa alarak ele almak istedim. Temelde meselenin insanın dönüşümü olduğuna, ve dönüşümün olduğu yerde siyah-beyazı değil grinin bütün tonlarını, hayatın milyonlarca rengini tartışmanın anlamlı olduğuna inanıyorum. Oyuncu seçimlerinde de bu zenginliği gözeten, oyunu kutuplara hapsetmeyecek, geniş oyun gamı olan oyuncuları tercih etmeye çalıştım. Çok şanslıyım, kendini adamış bir ekiple, kendini filmin evreninen teslim etmiş çok değerli oyuncularla çalıştım. Çok zor ve kırılgan bir coğrafyada filmi yukarı çekmek için vargücüyle çalışan, çoğu benden daha deneyimli müthiş bir ekiple beraber yaptık Saf’ı. Terkedilmiş bir gecekondu ve hemen önündeki gerçek bir bostanda, yoğun çalışan bir şantiyede çektik bu filmi. Fikirtepe halkı ilk günden bizi içine almasıydı yapamazdık bunu. Rüya gibi hatırladığım bir set dönemi geçirdik.
Filmin prömiyeri Toronto gibi dünyanın en önemli film festivallerinden birinde yapıldı. Oradaki deneyimini bizimle paylaşır mısın?
Toronto devasa bir festival. Geniş bir seçkisi var ve Amerikan sinemasının birçok önemli bağımsız filmi Toronto’da ilk defa boy gösteriyor. Dolayısıyla bizim ölçeğimizde bir filmi görünür kılmak için müthiş bir çaba gerekiyor. Ama bir yandan da yarışmasız bir festival olmasının ayrı bir huzuru oluyor. Biz keyifli ve heyecanlı zamanlar geçirdik. İzleyicilerden, eleştirmenlerden güzel geri dönüşler aldık.
Bizim aracılığımızla seyirciye iletmek istediğin bir mesaj varsa alabilir miyiz?
Birbirimize mesaj vermek yerine, dokunalım, muhabbet edelim, diyalog kuralım.
Gelecek planların neler?
Film çekmeye devam etmek, eğitmenliğe devam etmek, gönüllü çalışmalara devam etmek.