Belmin Söylemez

Fono Film Stüdyosu’nun kurgu masasında Bilge Olgaç’ı ağırladığı sıcak günlerden birindedir, çalışma isteğini kendi sesinden ilanı.  Queens College (Londra) ‘daki eğitiminden aldıkları da, 80’li yılların sonuna yaklaşan takvim de yeni düzene hazırdır. Belmin Söylemez’in ertesi sabah başlayan asistanlık mesaisi, iki yıl Bilge Olgaç ve devamında Kutluğ Ataman’la geçecek bir çalışma dönemini, sonrasındaysa televizyon sektörüne yatay bir geçişi getirecektir. Reklam yazarlığı, kast sorumlusu, belgesel yönetimi, Hollanda ve Türkiye’de video klip yönetmenliği gibi aktif olarak yer aldığı işlerin bazıları ARTE, SVT Sweden, YLE Finland, SBS Australia gibi tv kanallarında yer bulurken, aktif olarak fotoğrafla ilgilenen yönetmenin çalışmaları, Call Me Istanbul- ZKM Karlsruhe Almanya(2004), Serbest Vuruş – 9. İstanbul Bienali Misafirperverlik Alanı(2005), İFSAK ve İtalyan Kültür Derneği gibi galerilerde sergilenmiştir. Kadın fotoğrafçılardan oluşan “Kadınlar için Kadınlar Tarafından” grubunun üyesi olarak platformun, sergi ve organizasyonlarındaki etkin payı da atlanmamalıdır. Batı Cephesi’nde Yeni Bir Şey Yok, Bıyık, 34 Taxi, Bugün İstanbul Ne Kadar Güzel, Bu Ne Güzel Demokrasi! olmak üzere beş belgesel ve Uyku Hali, Zap!, Dalgalar, Pencereler, Hayatımın Fotoğrafı, Bilge ve Öğrencisi gibi kısa filmlerin sahipliğine 18 ödül sığdıran Söylemez’in Haşmet Topaloğlu ile kurdukları FİLMBÜFE’de, salt yapımda değil, tüm yaratım sürecinde tutturulan birlikteliği, mevzu bahis imecenin doğruluğuna ve iyiliğine inandırır niteliktedir. İlk uzun metraj filmi Şimdiki Zaman(2012), eş-iş-aile gibi makamları küskün bir ağırbaşlılıkla geride bırakmış ve yeniden kuruluşu için Amerika kıta sahanlığını seçen Mina (Sanem Öge)’nın bir duvar afişiyle başlayan umut verici dönemine açılıyor. Beyoğlu’nda fal bakarak kazanmaya başladığı küsurlu rakamlar, döviz bürosunda hayal-hedef arası bir kaydıraktan kayarken, devayı ağzından çıkacak birkaç cümlede bulan müşteriler seanstan oldukça memnun bir vaziyette ayrılacaklardır; falcının kendi kesitlerini dinlediklerinden habersiz. Yalnız onlar da değil…İşi edinmesinde köprü olan ev arkadaşı Fazi (Şenay Aydın)’ nin hayalleri de memnundur, mekan sahibi Tayfun (Ozan Bilen)’un nabzı da. Mina’nın hülyaları kendisiyle yetinirken çevresine de istemsiz ve çabasız bir biçimde bulaşacaktır bu hayal-i merdivenin basamağı. Onların ihtiyaç duydukları Mina’ya bürünmüş biçimde karşılarındadır tek farkla. “Gönülsüz uyandığımız saatler, kendi üzerinden atlar mı bu denli istenmediğini bilse? İlerlemesi için istediği fidyenin dinlendiren yalanlara batırılıp batırılıp çıkartılarak biriktiğini hatta”  gibi kimi soruları sakinlikle ortalayarak seyri keyifli bir 110 dakikayı kavrar Şimdiki Zaman.

Müziklerini Cenker Kökten’in yaptığı film, 19. Adana Altın Koza Film Festivali’nden “Yılmaz Güney Ödülü”, Film-Yön Özel Ödülü ve SİYAD En İyi Film Ödülü (2012) gibi bir karşılamayla yılı tamamlarken; kurduğu dünyayla uyumlu, filmi destekleyen oyunculukları da sahici bir övgüyü hak eder. 31.İstanbul Film Festivali, 24. Ankara Film Festivali , 13. Frankfurt Film Festivali ile Sanem Öge’ye En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini getiren Şimdiki Zaman, yönetmenin devam edecek yeni projelerini takibe sevk eder. Ana hattında yine kadının olacağı biri İstanbul, diğeri Akdeniz kıyısında geçecek ve yine herkesi kendi kaotizmine ayıracak iki hikaye bekleten Belmin Söylemez’in seyirci hanesinde, kısa filmlerinden artan zaman için dondurulmuş sadakat paketleri tutulur.

Deniz Akçay Katıksız

Anlatmayı çok isteyeceği yeni bir hikayenin gelmesi için dilsiz ve inzivalı saatler dilediğimiz diğer sayfa Deniz Akçay Katıksız’ın. Yirmi yılı geçkin süredir devam eden senaryo yazarlığı, aile içi her şeyin duraksadığı karanlık bir dönemde alçak sesle başlar. On altı yaşında babasını kaybı sonrası, Ayrılsak da Beraberiz isimli 20 dakikalık bir diziyle , aldırdığı nefes ve kopartıp çıkarttığı gezinti açısından ciddi bir bağ kuracak ve dizinin yayınlanmadığı gün senaryo ekibine gönderdiği bir maille seyrin değişeceğinden habersiz kalem ekibine usulca ilerleyecektir. Serzenişli mail sonrası, Birol Güven ve kanalla iletişim, bölüm senaryosu yazımına değin taşınacak ve Ege Üniversitesi Tarih Bölümü’nde bulunamayan ruh, eğitim sayfasını aynı okulun sinema-televizyon bölümüne kaydıracaktır. İzmir hattında 2004’e kadar süren yarı yerleşik dönem, mezuniyet sonrası kalıcı işlerden gelen tezahüratla sonlanır. İstanbul nakli, yanında New York Film Academy’de yönetmenlik ve kurgu eğitimini getirecek, senaryosunu yazdığı dizileri arttırıp evlilik ve annelik gibi tüm seslendirmeleri dublajsız yapacak güç seviyesine de taşıyacaktır. Yarım Elma(2002), Hayat Bilgisi(2003), Büyük Yalan(2004), Şöhret(2005), Küçük Kadınlar(2008), Babam İçin(2011) gibi yapımların senaryolarını tarihçesine alıp İstanbullu Gelin dizisinin senaristliğini sürdüren Deniz Akçay Katıksız’ın televizyon makinesindeki temposu, ikinci uzun metraja giden yolları tıkamakta mıdır, beslemekte mi bilinmez ancak ilk sinema filmi Köksüz(2013)’ün bıraktığı hisle sonraki film için baskılar arttırılmalıdır.  Şöhret dizisinde tanıştığı Ahu Türkpençe, filmin senaryolaşma sürecinde oldukça teşvik edici bir güçte olmuştur; alarm kırılmadan yatıştırılıp sinyalleri usulca yere bırakılmalıdır. Zira uzunca yıllar kaleme almaktan kaçınılan Köksüz, kendi hikayesinden parçalar içeren kurgu ağırlıklı bir film olarak sesli bir itiraftır da bir kısmıyla. Babalarının kaybından sonra dinamikleri değişen üç çocuklu bir evin, iki kadını eksenine kurulu bir anne-kız hikayesidir. Evi büyük kızı Feride(Ahu Türkpençe)’ye baba rolünü teslim eden nevrotik anne Nurcan ( Lale Başar), baba makamının devrinden ürken ortancası İlker( Savaş Alp Başar) ve anne sevgisinde ısrarlı küçüğü Özge( Melis Ebeler) ile şiddetin darpsız ve anlatımına sakinlikle kalkışılmış ispatı büyüklüğündedir.

İzmir’de tamamladığı filmin açık mekan çekimlerinde Çamdibi’nin Boşnak mahalleleri de, İnönü Caddesi’nin tekinsizliği de, Alsancak’ın karın ağrısı da ailenin 10 aylık sürecinde duyurulur. Evin büyük kızı ve anneyi göz göze bıraktığı finaliyle, sahiplenilen filmler içinde yerini alır. Müziklerini 123’ün yaptığı beş yüz bin bütçeli film, 32. İstanbul Film Festivali Radikal Gazetesi Halk Ödülü ve Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü, 20. Altın Koza Film Festivali En İyi Kadın Oyuncu Ahu Türkpençe&Lale Başar, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü Melis Ebeler, Umut Veren Genç Erkek Oyuncu Ödülü Savaş Alp Başar ve Yılmaz Güney Ödülü, 47.SİYAD En İyi Senaryo ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Lale Başar) Ödülü, 19. Nürnberg Film Festivali En İyi Film Ödülü, Vesoul Film Festivali Jüri Özel Ödülü ve Genç İzleyici Ödülü gibi ödüllerle yılı tamamlarken 70’inci Venedik Film Festivali’nde, “Venedik Günleri” bölümündeki gösteriminde 6 dakika alkışlanan filmin yıldız sayısı, notlarla biçilen değeri vb kritik sahasından biraz dışarıdaki iç not: Bir film daha! Cömert bir zamandan,  Latife Tekin’in unutma bahçesi gibi bir yerden misal; unuta unuta aşağıya indiğimiz; yine hakim olduğu bir evrenden.

Ahu Öztürk

Memur bir babanın kızı olarak soldaki talimi erken yaşlarda başlayan Ahu Öztürk’un kolunda da kalabalıkta çözülmesi makul, çetin bir dosya vardır ve fazla uzatmaz uygun hava boşluğunun tespitini. Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü eğitimi sonrası, Mezopotamya Kültür merkezinde başlayan sinema çalışmalarıyla eteğindeki taşları dökecek düzlüğü bulur. Yüzölçümü geniş meydanın eli, Marmara Üniversitesi Sinema-Televizyon Bölümü’nde yapılacak yüksek lisansa kadar uzanacak, bitirme tezi olarak çektiği kısa filmine, razı olmayacağı bir yetiye getirecektir. Belgesel yapımlarda çalıştığı dönem çekeceği, gözaltındaki cinsel saldırıyı konu edinen ilk belgeseli Sandık(2004), sadece yurtdışında gösterime soktuğu ve başından kurgusuna değin ağrılı geçen bir iş olarak kayıtlanır yönetmende. Sonrasında Ankara Sinema Derneği’nin 2007’de düzenlediği kısa film senaryo yarışmasında beş hikayeden biri olarak seçilen senaryosu, çekim koşullarının sağlanması şeklinde bir teşvik alınca ilk filmi olarak kabul ettiği Açık Yara hayata atılır. Ümit Ünal, Zeki Demirkubuz ve Önder Çakar seçkisinden çıkmanın kıymeti bir yana, hikayeyi sadeleştirmenin, bütünlüğü bozmadan yapılan elemenin önemini vurgulayan Demirkubuz’dan edindikleri diğer yana, babaya bakış ve babayla olan mesafeye dair olan kısası, 2011 yılında vizyona giren Kars Öyküleri içinde yerini alır. Bir yıl sonra iki kadın ev işçisi üzerine kurulu ilk uzun metrajı Toz Bezi için tekli yaşlarına iliştirdiği notları toplar…Unutmadan yazmaya çalıştığı otonom şükran, teyzesinedir! Bildikleri, doktrinler tarihinden fazlaca; meslek gramerleriyse sınıf farkını uygulamalı aldığı eski bir kavanozdadır. Kapağını tam da açtığı sırada, temizlik yaptığı evde iş kazası sonucu hayatını kaybeden Fatma Aldan için yakın çevresi ve meslek birliklerince düzenlenen eyleme tanıklığı, ‘’Toz bezi değiliz, insanız’’ yazılı pankartlar, içindeki hikayede daha koyu, suyla çıkmayan, yolunu da kolayca bulmayan bir yerde takılı kalır. Gösterişli bir mağduriyete dönüştürmemek, ajite etmemek adına gösterdiği özen, senaryoyu üç yıl bulan bir çalışmaya tabii tutar.  Anne ve ev işçiliği geçmişi olan teyzesinden esinle, iki kadını yazgısal aynılığı ile kişisel farklılıklarından yakaladığı, hem kadınlar arası iktidar, hem de yumuşatılması güç bir sistem hiyerarşisi üzerinden açılmaya olanaklı, zengin ama sade bir biçemle kurar hikayeyi.

Nazan Kesal’ın  ‘filmografimde taçlanmış bir yerde duruyor’ dediği filmin, Hatun karakterini kendisine teslimi de bir o kadar tuhaftır. Filmin yapımcılarından Çiğdem Mater’in tweeterdan paylaştığı sinopsis üzerine role talip olduğunu kendisine ileten Kesal, sonrasında rol için başınan beri düşünülen kişinin kendisi olduğu bildirimini coşkuyla alır. Kısa süren bu iade-i ziyaret sonrası dikkat diğer baş oyuncu Asiye Dinçsoy’ da toplanır. Öztürk’ün söylemiyle, tek bir başrolün üstlenicisi iki kadın oyuncusu Nazan Kesal ve Asiye Dinçsoy ile Serra Yılmaz, Mehmet Özgür, Didem İnselel gibi ustalardan oluşan yardımcı kadrosunu alıp 40 günlük bebeğiyle çekimler için kolları sıvar. Doğu’dan göç ederek İstanbul’un Gülsuyu semtinde yerleşmiş, temizlik işçisi olarak çalışan ve tek hayali Moda’da ev almak olan Hatun (Nazan Kesal)’ la, geçimi için ikiden fazla seçeneği bulunmayan ve kocasının ortadan kaybolmasıyla tek başına vermeye çalıştığı mücadelede yanıp sönen Nesrin(Asiye Dinçsoy)’ in durağında iki Kürt kadının hikayesidir…Beş saniyeden fazla baktığında aynı olmadığı anlaşılan iki kadının. Köprüde Buluşmalar’dan gelen CNC ödülü, Maltepe Belediyesi’nden gelen küçük katkılar, Hamburg’tan bulunan fon, Indiegogo’dan tanınan imkanlarla, açılışını Berlinale’de yapan Toz Bezi(2014) perdedir. 21. Nürnberg Türkiye-Almanya Film Festivali En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu (Nazan Kesal), 35. İstanbul Film Festivali En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Kadın Oyuncu (Asiye Dinçsoy), 27. Ankara Film Festivali En İyi Kadın Oyuncu (Asiye Dinçsoy) ve Mahmut Tali Öngören özel ödülü, 49. Siyad Türk Sineması Ödülleri Seyfi Teoman ilk film ödülü gibi övgüleri anımsayarak usta hikayeleri için başımızı göğsümüze yaslayıp bekliyor, cömertliği için yurtiçi panaromaya şükranla gidiyoruz (!)  

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.