Mahir Ünsal Eriş’in aynı adlı hikayesinden uyarlanan filmin yönetmenlik koltuğunda Çağan Irmak oturuyor. Çağan Irmak’ın 12. uzun metraj denemesi olan Benim Adım Feridun, maalesef “Çağan Irmak’ın enleri” arasına giremiyor.
Monoton, bohem bir hayat tarzını benimsemiş bir yazar olan Ersan (Halil Sezai), Ayla (Özge Borak) ile de tekdüze bir ilişkisi bulunmaktadır. 4 yıllık olan ilişki artık Ayla tarafından bir anlam ifade etmemeye başlamıştır. Zira Ersan, her gün aynı şeyleri yapan, aynı çay bahçesinin aynı masasında oturan, kendisini devamlı tekrar eden bir partnerdir. Ayrılmaları sonucu Ersan, kafasını dağıtmak ve toparlanmak amacıyla memleketi Erdek’e gider. Bu noktadan itibaren film omurgasını kaybederek farklı bir kanala geçer.
Mahir Ünsal Eriş’in hikayesini kısa bir süre önce İletişim Yayınları’nın hediye etmesi ile okuma şansı buldum. İllüstrasyonlardan oluşan ve Ersan karakterinin keşmekeş dünyasını anlatan kısa süreli bir öyküydü. Hikaye ile filmi kıyaslamak elbet yanlış bir düşüncedir fakat hikayenin çizgisi ve ambiyansı filmde laçkalaşmış bir vaziyette. Kitapta sigara tiryakisi ve alkolik Ersan, filmde bir hayli sansüre uğramış.
Film BoxOffice Türkiye verilerine göre yalnızca 197 bin kişi tarafından izlenmiş. Bu düşük rakamın açıklaması çok zor değil. Filmin artıları kadar eksileri de var tabi. Filmin açılış sekansında bulunan uzun tek plan çekim gayet başarılı. Bu da filmin açılışında ciddi bir dram filmi ile karşılaşacağımız umuduna sürüklüyor. Fakat film ilerledikçe tekrar karşımıza çıkan tek plan sekanslar tekrara düşüyor ve anlam ifade etmeyen görüntülere dönüşüyor bu da reaksiyonu düşürüyor. İncir Reçeli filmini anımsatan giriş sahnesi süre ilerledikçe dramın yerini komediye bırakıyor. Filmin omurgası işte bu noktada kırılıyor. Bu noktada klişe bir düğün komedisi izliyoruz. “Rastgele” bir düğüne içki içmek maksadıyla kaçak bir şekilde giren Ersan, “tesadüf” eseri husumetli bir akrabaya benzetiliyor ve istemsizce Feridun karakterine bürünüyor. Selçuk Aydemir’in Düğün Dernek serisi kadar olmasa da bu düğün de rastlantısal olay silsilesinin kurbanı oluyor. Fakat absürt boyuta gelmemek için direniyor.
Burada düğün sahnesine ayrı bir parantez açmak gerek. Çağan Irmak düğün sahnesini oldukça başarılı çekmiş. Tabi burada görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’ye ayrı bir dikkat çekilmesi lazım. Işık kullanımı ve ses kurgusu sahnenin inandırıcılığını yeterli düzeye taşıyor. Filmlerinde genellikle dikkat çekmek istediği toplumsal konulara bu düğünde de yer veren Irmak, doğu-batı sentezini gelenekselci bir tutumla ele alıyor. Türkiye’nin yıllarca yaşadığı sorunlardan birisi aydınlar ile gelenekselciler arasındaki uçurumdur. Yakup Kadri’nin Yaban romanı bu uçurumu bize en iyi anlatan edebi romanlardan. Düğünümüzde geçen diyaloglar ve atışmalar da bu uçurum üzerine kurulmuş. Hatta bu diyaloglar öylesine uzuyor ki, hikayeden kopma noktasına geliyoruz ve film Ersan’ın hikayesini kenara bırakıyor. Aşk acısı çeken bir adamın hikayesi çiftetelli oynamaya çalışan düğüncülere dönüşüyor.
Filmin müziklerini Çağan Irmak’ın kancasına yeni takılan Çiğdem Erken üstleniyor. Yıllarca Yunan müzisyen Evanthia Reboutsika ile özdeşleşen Çağan Irmak sinematografisi yavaş yavaş yerini Çiğdem Erken’e bırakıyor gibi gözüküyor. Çiğdem Erken, Reboutsika kadar melodramatik müzikler yapmamış fakat sahneler melodram havasında olduğundan olsa gerek bu klişeden kaçamamış gibi.
Filmin soundtrack bölümü ise herhalde Halil Sezai’ye ait ! İncir Reçeli filmi ile başlayan sinema serüveninde oyunculuğundan çok yaptığı müzikler ile karşımıza çıkan Halil Sezai, Bu filmde de tabularını yıkmadan devam etmiş. Sesinin kalitesi tartışılmaz fakat oyunculuğu için aynı şeyi söylemek zor. Karakteri konusunda tutarsız bir yapıda ve mimikleri oldukça yapmacık duruyor. Filmin başında bir hayli acıtasyon yüklenen karakter birkaç saat içinde 4 yıllık ilişkisini kenara bırakıp hayatına yeni bir sayfa açabiliyor. Bu da tutarsızlığı senaryo boyutunda genişletiyor.
BKM ekibinden tanıdığımız Büşra Pekin de yer yer bu yapmacıklığa kurban gidiyor. Kostüm ve makyajı da karakteri destekleyemiyor. Bu da başrol olmasına engel oluyor. Karakterin öyküsü ise çok fazla anlatılmıyor ve zeminde boşluklar yaratıyor.
Filmin diğer oyuncu kadrosuna geldiğimizde Tarık Pabuçcuoğlu, Suzan Aksoy, Ayşe Tunaboylu gibi isimler filmin komedi yönünü sırtlayan isimler ve performansları ile samimiyetlerini belli ediyorlar. Suzan Aksoy’un Sadri Alışık Ödülleri’nde komedi dalında aldığı ödülün de bu filmden olduğunu belirtmek gerek…
Düğünün “kız tarafı” ise kendisini “elit” olarak üstte gören bir ailenin fertlerinden oluşuyor. Fakat bu fertler Türk dizilerinde şirket yöneten zenginlerden pek de farklı değil. Buna ek olarak oldukça teatral ve emanet durduklarını söylemek lazım.
2013 yılından bu yana her sene 1 film çekmeye gayret eden Çağan Irmak, Babam ve Oğlum, Dedemin İnsanları gibi filmlerle kendi çıtasını çok yükseltmişti. Kabuslar Evi serisi, Ulak özgün yapımlar ile tarzının dışına çıkarak farklı denemelere girmişti. Nispeten bunları başardı ve sonrasında gerek televizyon dizilerinde gerek sinema filmlerinde romantik-dram-komedi harmanlamaları denemeye başladı. Benim Adım Feridun filmi bu harmanlamaya bir örnek olsa da Çağan Irmak’ın en’leri arasına giremiyor. Güldürüsü ve temposu sıkmayacak nitelikte olsa da film bizlere çok bir şey anlatmıyor ve belirli bir mesaj taşımıyor. Belki de Çağan Irmak artık ağlatan bir profille özdeşleşmek istemiyor. Fakat istemeden de olsa tekrara düşüyor. Babam ve Oğlum, Dedemin İnsanları, Unutursam Fısılda, Çocuklar Sana Emanet gibi Ege kasabalarına ait mekan seçimi akıllara bu coğrafyadan çıkamayan Ata Demirer’i getiriyor.
Filme notum 5/10