Mersin’de doğup büyüyen Özlem Altıngöz, 2016 yılında yönetmenlik eğitimi almak için New York Film Akademisi’ne başlamış. Eğitim süreci boyunca yapımcı, yapım koordinatörü, senarist, yardımcı yönetmen olarak çeşitli projelerde çalışan Altıngöz, “Daughter of the Lake” ve “Birth” adında çektiği 2 kısa film ile pek çok dalda birçok ödül kazanmış. Özellikle “Birth” adlı kısa film gerek başarılı yönetimi gerekse muadillerinden eksik kalmayan görsel efektleri ile sevdiğim bir korku kısası oldu. Özlem Altıngöz gibi cesur ve yetenekli bir Türk kadınının Amerika’da bu başarıya ulaşması bana oldukça gurur verdi, duygulandırdı. Eminim ki, ilk uzun metrajıyla başarısının çapını daha da genişletecek. Sorularımı bu kez Özlem Altıngöz cevapladı. İyi okumalar…
Sinemaya olan ilgin ne zaman ve nasıl başladı?
İlkokuldayken, genellikle babamın İstanbul’daki ofisini ziyaret ediyordum ve bir gün ünlü bir Türk yönetmeninin o bölgede bir televizyon dizisi çektiğini duydum. Onları izlemek istedim ve prodüksiyon ekibinden izin aldım. O gün, bir rüya gibiydi. Oyuncularla konuştum, sahne çekimlerinin gidişatını izledim ve bu olay yönetmen olmayı düşünmemi sağladı. Bu hayalimle lisede bir radyo ve televizyon programında okumaya karar verdim ve ünlü aktörlerden tiyatro dersleri almaya başladım. Böylece, ünlü film yıldızlarıyla tanıştım ve kendi filmlerimi yönetmemi istediler ve yolculuğum başladı.
Amerika’ya gitme sürecinden biraz bahsedebilir misin?
2015’de Los Angeles’a geldim çünkü Hollywood’un ve filmlerin kalbi burası. New York Film Akademisi Los Angeles’dan Mayıs 2018’de mezun oldum. Ön lisansım ve Film Güzel Sanatlar diplomam var. Şu an film kariyerim burada devam etmekte. Güzel projelerle insanların karsısına başarılı bir Türk yönetmen olarak çıkmayı istiyorum.
Amerika ve Türkiye arasında çalışma şartları bakımından ne gibi bir karşılaştırma yapabilirsin?
Amerika’da dünyanın bir çok yerinden gelmiş, orada hayalini gerçekleştirmek isteyen binlerce insan var. Tabii ki Amerika’da çalışma şartları ve düzen oldukça farklı. Başka ülke,yabancı dil, bambaşka insanlar, deneyimler, profesyonellik, düzen, planlama vs.. Uyum sağlamak için emek vermek lazım ve ben bunu başardığıma inanıyorum. Hala da elimden geldiğinin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Türkiye’de gece gündüz durmaksızın çekim yapılırken Amerika’da saat kuralı vardır. Her şey planlı ve organize edilmiş olarak çekilir. Oyuncuların en büyük özelliği her zaman kendilerini geliştirmesidir. Ama bu durum Turkiye’de çok dikkate alınmıyor. Örneğin Türkiye’de ünlü oyuncuların çoğu mankenlikten gelmekte. Bu durum Amerika’da eğitime ve oyuncunun kabiliyetine dayanır. Bir de Amerika’da teknoloji gelişmiş düzeyde. Post prodüksiyon ve görsel efekt konusunda çok başarılılar.
Korku sinemasına olan merakın nasıl başladı? En sevdiğin korku yapımları ve yönetmenleri hangileri?
Çocukluğumda ilk izlediğim korku filmi “13.Cuma” idi. Çok büyük zevk adlim izlerken. Hikaye, görsel efektler, o heyecan verici gerilim sahneleri benim ilgimi çok çekmişti. Küçüklüğümden beri kameraya karşı hep ilgim vardı. Sürekli yaratıcı bir film yapmak isterdim. Gerçek hayatta kandan korkan birisiyim, fakat filmlerimde hep kanlı sahneleri ve o efektleri yapmayı hep denemek isterdim. En sevdiğim korku filmi yönetmeni James Wan, “The Conjuring”, “Saw” ve “Insidous” da dahil olmak üzere bazı önemli korku filmleri yaptı. Ben her zaman onun güçlü fikirlerini takip edip, onun gibi bir yönetmen olmak istiyorum. Ve tabii ki benim bazı favorilerim var; “Halloween”, “The Exorcist” gibi… Ayrıca Alfred Hitchcock’un tüm filmlerini severim. Filmlerinde mükemmel yüksek gerilim sahneleri yarattığı için…
Korku türünde genelde kadın yönetmen görmek çok zor? Bu işlere başlarken ne gibi çekincelerin oldu?
Los Angeles’ta yaşıyorum ve açıkça en zor kısmın, izin, sigorta, ekipman kiralama, güvenilir bir ekibi işe alma gibi Hollywood film yapım kuralları olduğunu söyleyebilirim. Bütçeniz en önemli şeydir çünkü para sayesinde filmlerinizi yaparsınız. Hayalinizi gerçeğe dönüştürmek için bir tutkunuz o olması gerekir.
“Daughter of the Lake” ve “Birth” filmlerini izledim. Özellikle de “Birth” hem yönetim hem de görsel efekt konusunda oldukça beğendiğim bir çalışma oldu. Biraz “Birth”ten ve onu çekme sebebinden bahseder misin?
Yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Çocukken, ünlü yönetmen Roman Polanski’nin çektiği “Rosemary’s Baby” adlı harika bir korku filmi gördüm. Filmden gerçekten etkilendim ve yıllar sonra bu filmi modern bir şekilde nasıl yapabileceğimi düşündüm ve “Birth”ü çektim. Süreç yoğun, yorucu ve eğlenceli geçti. Gerek on hazırlık, gerek çekim aşamaları derken cok güzel bir serüven ve tecrübe oldu benim için.
Filmlerinle ilgili festivallerden ve seyircilerden nasıl tepkiler geliyor? Ne gibi sonuçlar çıkarıyorsun bunlardan?
Film festivallerinde oldukça olumlu tepkiler aldım. İnsanların gerçekten benim filmi beğenerek ve zevkle izlediklerini gözümle gördüm. Film gösterimi sonrasında festivallerde Q&A dediğimiz soru-cevap kısmında da filmim hakkında merak ettikleri soruları cevapladım. Bu film festivali serüvenim hala devam etmektedir.
Biraz da gelecek planlarından bahseder misin? Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor musun mesela?
Bir uzun metraj korku/slasher filmi planlamak istiyorum. Şu an ünlü Hollywood korku filmi “Happy Death Day” filminin yazarı Scott Lobdell ile çalışma sürecindeyiz. Yakın zamanda senaryo çalışmasına başlanacaktır. Kendi eserimi yaratıcılığımı üst düzeyde kullanarak yapacağım! Filmde çok fazla kan olacağını kesinlikle söyleyebilirim. Yılda iki kez Türkiye’ye seyahat ederim. Çünkü ailem ve yakın arkadaş çevrem orada. Ben bir bağımsız filmciyim. Türkiye, Amerika ve Avrupa içinde film çalışmaları yapıp ülkemi gururla genç bir yönetmen olarak temsil etmek istiyorum.