Fransız Régis Wargnier’in yönetmenliğinde ve yine Fransız yapımı olan Indochine özeleştiri bakımından sınıfı geçmeyi başarıyor. Zira Fransa’nın Hindiçin adı verilen Asya coğrafyasındaki sömürgesi objektif ve propagandayı abartmadan işlenmiş. Genellikle Hollywood sinemasını görmüş olduğumuz Vietnam toprakları bu sefer Fransa’nın eline geçmiş. Fakat Amerika sinemasının hamaset kokan kahramanlıkları yerine dramatik bir konu var elimizde.
Hindiçin adı verilen bölge yıllarca sömürgeci ülkeler için bir durak oldu. Rusya ve Çin ikilisi bir yandan, Avrupa ülkeleri bir yandan Asya halkını köleleştirmekle yetinmeyip, sömürgelerine alet ettiler. Tarihsel bilgilerden yola çıkarak yazılan senaryo bu çerçevede tutumlu ilerliyor. Fransız kolonisinin, Vietnam halkı üzerine acımasızlığı, filmin genel hatlarını oluşturuyor. Bu hatların içerisinde ise bir aşk üçgeni karşımıza çıkıyor. Fransız toprak sahiplerinden Eliane, Vietnamlı bir kız çocuğunu evlat edinir ve kendi ahlaki kurallarına göre onu yetiştirir. Bu noktada Doğu-Batı sentezi karşımıza çıkmaktadır. Camillie adındaki bu kız, annesinin sevgilisi Jean-Baptiste’ye aşık olur ve işler biraz karmaşık bir hal alır. Genellikle Fransız romantik filmlerinde gördüğümüz aşk üçgeni bu sefer farklı bir coğrafyada farklı bir hikayede oluyor.
Sömürgenin devamında kaçınılmaz olan isyan dalgaları yükseliyor. Film bu noktada biraz çekingen tavır sergiliyor. Politik pencere yerini biraz daha hümanist pencereye bırakıyor ve olayların meşrulaştırılmasına kolaylık sağlıyor. Kauçuk ağaçlarının tıpkı Afrika’daki Palm yağı amaçlı sömürülmesi, insanlığın doğayı metalaştırmasına bir örnek.
Filmin ana hatları Camillie’nin Jean Baptiste’ye aşık olması, Jean-Baptiste’nin Camille’nin annesinden vazgeçmesi ve Camille’ye aşık olmasından oluşuyor. Aşk uğruna Fransız kolonisine ihanet eden Jean-Baptiste, uğruna savaştığı ülkeye karşı ayaklanan bir kaçak halini alıyor. Komünistlerin Fransızlar tarafından hor görüldüğü dönemde aşk uğruna komünistler ile iş birliği yapan Jean-Baptiste ile Camille mülteci yaşantısı yaşıyor. Fransa’nın öz eleştirisi de bu noktada gün yüzüne çıkıyor.
Yönetmen Wargnier, Asya coğrafyasını kadrajına çok iyi sığdırmış. Manzaralar, örf ve adetler titizlikle işlenmiş. Mekan seçimleri, kostüm ve dekor oldukça başarılı ve özenilmiş. Figürasyon da inandırıcı seviyede. Fakat oyunculuklar tutarsızlıklar barındırıyor. Vincent Perez’in çapkın rolünün bir gün içerisinde romantik hal alması, Catherine Deneuve’nin karakteri belli olmayan soğuk pozları filmi belli noktalarda teatral havaya sokuyor. Genellikle anlattığı toplumun dilini tercih etmeyen Hollywood filmlerinin aksine Vietnam dili ve Fransızca birlikte ilerliyor bu da realitenin korunması yönünde.
1992 yılının Oscar ödülünü almasına şaşırmamak gerek. Zira politik söylemleri propagandaya çevirmeden öz eleştiri yapan filmlerin bu kategoride şansları yüksek.
Filme notum: 6/10