Çağan Irmak’ın son filmi Beni Hatırla filminde yer alan Özge Özberk filme nasıl katıldığının hikayesini anlattı.

Özge Özberk sinemamızın yetenekli ve tecrübeli ismi. Çağan Irmak’tan Biket İlhan’a, Murat saraçoğlu’na kadar bir çok iyi yönetmenle çalıştı. Hem kariyerini hem de son filminin çekim hikayesini kendinden dinledik…

Senaryoyu okuduğunuzda sizi etkileyen şey neydi?

Çağan’ın son filmi, Çocuklar Sana Emanet’i seyrettikten sonra ona mesaj attım yeter artık sonraki filmde ben de varım çok özledim diye.. Bir süre sonra beni aradı bir senaryo yazdım ters köşe bir kadın var bakalım ne hissedeceksin diye…Tabii ki öncelikle hikayeye bayıldım. kadının hikayesi çok etkileyiciydi. İlk kez ‘Bizi Hatırla’ filminde beni bambaşka bir karakterle izleyecek seyirci.Aile ilişkilerinizde kaçırdığınız duyguları telafi etmek adına bu film herkese iyi gelecek.

Rolünüzden bahsedebilir misiniz?

Ben, ailenin gelini Ece rolünü canlandırıyorum. İlk bakışta tam bir şehirli dergi kadını. Hayatın dergilerdeki yaşamlardan ibaret olduğunu sanan bir kadın aslında.. Babanın eve gelişiyle hayatında yüzleşmek zorunda kaldığı ve sustuğu konuları haykırmak zorunda kalıyor.. Her duygunun karşılığının alınabileceği tanıdık hikayelerden oluşan çok güzel bir Çağan Irmak filmi, Bizi Hatırla’nın seyirciyle buluşmuş olmasının büyük heyecanını yaşıyoruz.

Bizi Hatırla kent yaşamının zorladığı çekirdek aile yapısının yarattığı sıkıntılara da bakış atan bir film. Kendi yaşam tecrübenizden filme neler kattınız? Filmi izledikten sonra sizde uyandırdığı duygu neydi?

Filmin içeriğinde kentin çekirdek aile yapısına yarattığı sıkıntılar değil, tam tersine bu çekirdek aileye dışarıdan gelen iyi niyetli olduğunu düşündüğümüz bir müdahale sonucu her bir bireyin kendine özgü iççe dönüş ve temel düşünce değişimlerini görüyoruz.. Kendi hayatımdan, yaşadıklarımdan veya tecrübelerimden herhangi bir şey kattığımı düşünmüyorum.. Ece, benim yapıma kafaca çok uzak bir karakter. Ece’ye yukarıdan baktığımızda öz değerlerinden çok uzak kalmış, çocuklarıyla iletişimde ergen kızı için, ‘nefret doğurmuşum’ diyebilecek kadar zayıf, onu heyecanlandıran tek şeyin dergilerdeki dedikodular olduğunu görüyoruz.. Temelde klasik, mutlu bir aile tablosu görüyoruz. Ece’nin geçmişte yaşadığı travma filmin bütününe müthiş yansıyor.Filmi ilk kez izlediğimde senaryoyu bilmeme rağmen inanılmaz etkilendim. Kelimelerin ete kemiğe bürünmesi, etkili müzikle beraber olağanüstü etkili olmuş ve değerli kılmış.

Taşrada geniş aile vardır ve ailenin büyükleri evde saygı görür, çocuklarıyla yaşarlar. Ama şehirde deminki soruda da değindiğimiz gibi bu iş biraz zor. Bakım evleri, Huzur evleri daha yeni yeni toplumsal hayata giriyor. bu konudaki düşünceniz nedir?

İnsanlar yaşlandıkça arkadaş arıyor, konuşmak istiyorlar. Geçmişini, hastalıklarını, ağrılarını, hüzünlerini yaşadığı tüm hikayelerini, kaybettiklerini, kazandıklarını.. Rahmetli anneannemden biliyorum… Bizimle beraber yaşıyordu ve yaş almaya başladıkça kapının çalıp komşularının gelmemesinden daha çok şikayet etmeye başlamıştı. Biz de ona her seferinde işleri var, vakitleri yok, diyorduk. Şimdi bu filmle daha çok anlıyorum bu cümlelerin gerçekliliğini. Artık kendimizi aklama yöntemimiz, görüntülü telefonlar.. Aynı şey mi? Tabii ki hayır.. Sarılmanın yerini hiç bir şey tutamaz. Şehir hayatı koşturmacasının içinde dağılıp gidiyoruz, vakit ayıramıyoruz, konuşamıyoruz. Bu yüzden onların arkadaş ortamlarının, mutlu olabilecekleri ortamlarının en iyisinin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Şahsen ben kendi adıma kimseye yük olmamak için bunu dilerdim.

Türk sinemasında şehirli insanın hikayeleri fazlaca işlenmez. Ama son zamanlarda filmlerimiz daha çok kentli toplum hikayelerine dönüşmeyle başladı. Bu konuda ne dersiniz?

Bu bir furya bence.. Dizilerde, filmlerde tutan işler üzerine hikaye üretmek kolaya kaçmak. Bir dönem ‘hanımağa’ dizileri popülerken, mafyavari işler ve arkasından romantik komediler furyası başladı.. Sosyal iletişim mecraları çoğaldıkça artık herkes her yaşamı bilir oldu. Kentsel hikayelerin fazlalaştığını düşünmüyorum açıkçası.. Genel bir arz talep meselesi..

Babam ve Oğlum’dan sonra yine bir baba-oğul hikayesinde Çağan Irmak ile beraber çalışıyorsunuz. Nostaljik bir tecrübe oldu diyebilir miyiz? Irmak ile çalışmak nasıl bir deneyim?

Çağanla çalışmaya ilk kez ‘Çemberimde Gün Oya’ projesiyle başladım.Daha sonra ‘Babam ve Oğlum’ da beraber çalıştık.Aradan 13 sene geçti ve ‘Bizi Hatırla’ filmi ile bir araya geldik.Sanki her şey bıraktığım gibiydi..Çağan’ın koca bir dünyayı tek bir kelimeye bazen bir bakışa sığdırabilecek güçte yeteneğe sahip..

Siz dramdan komediye birçok farklı rolü üstlendiniz. Kendinizi en çok hangi türde tatmin olmuş hissediyorsunuz? Tercihiniz hangisidir?

Televizyonda, dramanın içine doğdum.. Yaklaşık 20 yıl boyunca da bu böyle devam etti.Artık drama benim kanımda var.. Fakat tiyatro sahnesinde enerjimi komediye yakın buluyorum ve komedi oynamaktan daha çok zevk alıyorum..

Sizin yapımcılık da yaptığınız bir projeniz oldu. Daha önce sizinle röportaj yaparken hatırlıyorum kamera arkasına da bir ilginizin olduğunu söylemiştiniz. Bu noktada neredesiniz? Hala bu şekilde devam ediyor musunuz? Yönetmenlik, senaristlik, yapımcılık… Nasıl gidecek bu iş?

Sadece iyi oynamak.. Gerisi bu işi diğer insanlara ulaştırmak, yani işi tamamlayarak tanıtmak.. Bu çok meşakkatlı bir süreç.. Yol arkadaşlarınızın güvenilir ve akıl verenleriniz tecrübeli olması gerekiyor. En azından benim için öyle olması gerekiyordu.. Daha da önemlisi bu tecrübelere kulak asmak gerekiyor. Yapımcılıkta herşey bir zamanlama ve planlama meselesi baktığınızda.. Hiç de kolay değil.. Şimdilerde yazarlık demişken geçen yaz tamamladığım bir çocuk müzikali yazdım. Bu sömestr hayata geçirmeyi sabırsızlıkla bekliyorum..

Sinemada iki Cem Yılmaz, iki de Çağan Irmak filmi çektiniz bir de Yasemin Türkmenli’nin yönettiği ‘Evlenmeden Olmaz’ var. Bu beş film dışında Biket İlhan ve Murat Saraçoğlu’nun yönettiği iki filmde daha oynadınız. Bu anlamda fazla sürpriz isimlerle çalışmadığınızı görüyoruz. Kendinizi güvende hissetmek mi, yoksa böyle mi rast geldi seçimleriniz?

Cem Yılmaz filmleri zaten GORA’nın devam filmleriydi. Ceku karakteriyle yer aldım.. Çağan Irmakla 13 yıl aradan sonra tekrar bu projede bir araya geldik..Süpriz isimler yok derken en iyileri var diyebiliriz 🙂

Müjdat Gezen’den mezunsunuz. Oyunculuk sevdası sizde ne zaman başladı? Ailenizin yaklaşımı nasıl oldu?

1994 yılında BKM’de sahneye adım attığım annda, doğru yerde, doğru meslekte olduğumu anlamıştım.. Bu bir hissiyat, önüne geçemezsiniz. Gece gündüz süren uzun prova sürecinden sonra o heyecanımı asla kaybetmedim.. Şu anda 13 Aralık’ta çıkacak olan oyunum için prova dönemindeyim.. 24 yıl önce ne hissediyorsam aynı heyecandayım. Ben tiyatroyu, okuduğum üniversiteyi bırakıpta seçtim.. Hiç pişman değilim. Ailemin dediği gibi , sen sevdiğin işi yaparsan başarı arkasından gelir..

Tecrübeli bir oyuncusunuz, hem kamera arkasına hem de önüne hakimsiniz. Genç oyuncu adayları için bir öğüt vermek istesiniz ilk olarak ne söylersiniz?

Bu meslek dışarıdan göründüğü kadar kolay değil.. Hayatlarını adamaları, çok sevmeleri, çok okumaları, araştırmaları, bir çok şeyden feragat etmeleri gerekecek.. Kısa yoldan şöhret, kısa yoldan düşüş demektir.. Taşları teker teker emekle dizmek, kaliteyi ve başarıyı beraberine getirir.

Filmle ilgili seyirciye, benim size sormadığım ama sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Son olarak şu anda provalarında olduğum Nobel Ödüllü yazar, Dario Fo’nun eşi France Rame ile birlikte yazdıkları tek kişilik komedi oyunumuz Sahne Maslak’ta, 13 Aralık’tan itibaren seyirciyle buluşacak.. Sahneyi, sevgili partnerim Kubilay Pendeklioğlu’yla paylaşıyorum.. Tiyatrosever herkesi oyunumuza bekleriz..

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.